Translation of "أنّه" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "أنّه" in a sentence and their turkish translations:

- واضح أنّه مذنب.
- من الواضح أنّه مذنب.

Açıkçası, o suçlu.

أعتقد أنّه سيعجبك.

- Bence hoşunuza gidecek.
- Bence hoşuna gidecek.

ادّعى سامي أنّه طبيب.

Sami doktor numarası yapıyordu.

وهو جامد لدرجة أنّه أحياناً

Donmuş olduğu için

هل أخبرك أنّه سيطرد فاضل؟

Fadil'i kovacağını sana söyledi mi?

يعتقد فاضل أنّه وجد الجواب.

Fadıl cevabı bulduğunu düşünüyor.

قُتل سامي لمجرّد أنّه مسلم.

Sami Müslüman olduğu için öldürüldü.

يمكن القول أنّه كان للمرأة السلطة.

Bazı kısımlarda kadınlar daha üstündü.

وكنت أفكر أنّه ليس لديّ عجيزة.

ve kalçam olmadığı zamanları düşünmeme sebep oluyor.

أنّه عندما لا نستطيع تغيير ظروفنا،

içinde olduğumuz durumu değişmek mümkün olmadığında

أنّه ذلك الكم الهائل من البيانات،

geniş kapsamlı data,

من المأكّد أنّه سينجح في الإمتحان.

Onun sınavı geçmesi kesindir.

لا تنس أنّه توجد حالات استثنائيّة.

İstisnalar olduğunu unutma.

يعتقد الفرنسيّون أنّه لا شيء مستحيل.

Fransızlar hiçbir şeyin imkansız olmadığını düşünürler.

أخبر فاضل أسرته أنّه اعتنق الإسلام.

Fadıl ailesine İslam'a geçtiğini söyledi.

توقّع فاضل أنّه سيُطرد من المنزل.

Fadıl evden atılmayı bekliyordu.

كان فاضل يعلم أنّه في خطر.

Fadıl kendisinin tehlikede olduğunu biliyordu.

قال سامي أنّه لا يحبّ المسلمين.

Sami Müslümanlardan hoşlanmadığını söyledi.

- كشف فاضل ألوانه الحقيقيّة و تبيّن أنّه جبان.
- كشف فاضل شخصيته الحقيقية و تبيّن أنّه جبان.

- Fadıl gerçek renklerini gösterdi. O bir korkaktı.
- Fadıl gerçek rengini belli etti. O bir korkaktı.
- Fadıl gerçek niyetini gösterdi. O bir korkaktı.

لقد قمنا في الماضي بتعريف الجنس أنّه

Geleneksel olarak cinsellik eylemini

لا بدّ من أنّه مطعم غال جدّا!

O, çok pahalı bir restoran olmalı!

قال فاضل أنّه كان بحاجة إلى المال.

Fadıl paraya ihtiyacı olduğunu söyledi.

وصفت أمّ فاضل ابنها أنّه فتى جيّد.

Fadıl'ın annesi onu iyi bir çocuk olarak nitelendirdi.

لا أحد شكّ أنّه كان ثمّة شيء.

Kimsenin bir şeyden kuşkusu yoktu.

قال سامي أنّه كان يخشى على حياته.

Sami kendi hayatı için korku duyduğunu iddia etti.

يؤمن المسلمون أنّه هناك ربّ واحد فقط.

- Müslümanlar Allah'ın birliğine inanır.
- Müslümanlar tek bir Tanrı'ya inanır.

أخبر سامي الشّرطة أنّه قد ارتُكبت جريمة.

Sami polise bir cinayet işlendiğini söyledi.

لم تعتقد أنّه يجب أن تقوم بذلك؟

Neden onu yapmak zorunda olduğunu düşünüyorsun?

لدرجة أنّه في بلاد مثل جنوب أفريقيا والصين،

öyle ki Güney Afrika veya Çin gibi ülkelerde

هذا صحيح أنّه حتى هذه اللحظة في التاريخ،

Evet, bugüne kadar tarihte,

أعتقد أنّه أكثر رجال الإطفاء شجاعة في العالم.

Bence o dünyanın en cesur itfaiyecisi.

أخبرني الأطبّاء أنّه ما من أمل في إنقاذك.

Doktorlar bana sizin için hiçbir umut olmadığını söyledi.

حتّى الشّرطة تقول أنّه أنت من قالم بذلك.

Polis bile onun sen olduğunu söylüyor.

شعر فاضل أنّه كان عليه أن يعتنق الإسلام.

Fadıl bir müslüman olması gerektiğini hissetti.

قال فاضل أنّه كان يسمع أصواتا في رأسه.

Fadıl başında sesler duyduğunu söyledi.

أخبر سامي الشّرطة أنّه لم يكن هناك حتّى.

Sami polise orada bile olmadığını söyledi.

كيف أنّه يقتحم دماغنا ويحتل ما نريده ونرغب به.

ettiğini ve isteklerimizle arzularımızı nasıl ele geçirdiğini tahmin edebiliriz.

على أنّه عمليّة خطية تهدف مباشرة لتحقيق هدف ما.

doğrusal, amaca yönelik bir süreç olarak tanımladık.

حين تكون شاباً، تعتقد أنّه من السهل تحطيم الأشياء.

Gençken yıkmayı daha kolay buluyoruz.

أظنّ أنّه يرتكب خطأ كبيرا في رفضه لهذا المنصب.

Sanırım işi reddederek büyük bir hata yapıyor.

مرفقي يُؤلِمني جدّا. أظن أنّه عليّ الذهاب إلى المستشفى.

Dirseğim çok acıyor. Sanırım hastaneye gitmek zorundayım.

كان غاضباً لدرجة أنّه نسي أن يتناول طعام العشاء.

O, o kadar kızgındı ki akşam yemeği yemeyi unuttu.

ألم أخبرك أنّه من الخطر أن تسرع في الطّريق؟

Sana yolda hızlı gitmenin tehlikeli olduğunu söylememiş miydim?

شعر فاضل أنّه كان يجب عليه أن يعتنق الإسلام.

Fadıl, Müslüman olması gerektiğini hissetti.

بدأ فاضل يصوم بالرّغم من أنّه لم يكن مسلما.

Fadıl bir Müslüman olmamasına rağmen oruç tutmaya başladı.

كان سامي يعتقد أنّه يستحقّ أكثر ممّا منحته الحياة.

Sami, hayatta elde ettiğinden daha fazlasını hak ettiğine inanıyordu.

لا تنس أنّه يجب أن تشتري قليلا من البصل.

Biraz soğan almanız gerektiğini unutmayın.

كان سامي منشغلا إلى حدّ أنّه اتّصل بسيّارة إسعاف.

Sami bir ambulans çağıracak kadar endişeliydi.

على الأرجح بنفس الأسلوب، إلّا أنّه كان لدي توجه للخربشة.

Muhtemelen hâlâ öyle, ama benim kurtarıcı bir çizimim vardı,

بدا فاضل من خلال كلامه أنّه ندم على ما فعل.

Fadıl pişmanlık duyuyordu.

لم يكن سامي يعلم أنّه كان هناك مسلمون في منغوليا.

Sami Moğolistan'da Müslüman olduğunu bilmiyordu.

ولكنَّ الشيء الوحيد الّذي اعتقدتُ أنّه بمقدوري فعله في ذلك الوقت

ama o zamanlar yapmayı düşündüğüm tek şey

- بيته صغير، زدْ على أنّه قديم أيضاً
- بيته صغيرٌ، وكذلك قديمٌ

Onun evi çok küçük ve üstelik çok eski.

ألا تعلم أنّه من الخطر أن تلعب الكرة على جانب الطّريق؟

Yol kenarında bir top ile oynamanın tehlikeli olduğunu bilmiyor musun?

هو أنّه وفي اليوم الذي نجح فيه الأخوان رايت بالتحليق، ترك عمله.

Wright kardeşlerin uçtuğu gün, o da işinden ayrılmasıydı.

اكتشف فاضل أنّه في الإسلام لا يوجد مشكل بين الدّين و العلوم المتقدّمة.

- Fadıl, İslam'da din ve ileri bilimin el ele verebileceğini buldu.
- Fazıl İslam'da din ve modern bilimin birbiriyle uyumlu olabileceğini fark etti.

اعترف الدّكتور صادق لاحقا أنّه لم تكن لديه فكرة عن سبب تلك الوفاة.

Dr. Sadık o ölüme neyin neden olduğu hakkında hiçbir fikri olmadığını daha sonra itiraf etti.

اعتقد سامي أنّ عمّاله المسلمين أناس طيّبون و أنّه كان بإمكانه الثّقة بهم.

Sami Müslüman çalışanların iyi insanlar olduğunu ve onlara güvenebileceğini düşünüyordu.

كان سامي مرغما على الاعتراف أنّه كان بحاجة للمساعدة للبقاء على قيد الحياة.

Sami hayatta kalmak için yardıma ihtiyacı olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı.

ادّعى سامي أنّه ممرّض في مستشفى بالقاهرة عندما كان في سنّ السّادسة عشر فقط.

Sami henüz on altı yaşındayken bir Kahire hastanesinde hemşire olarak çalışıyordu.

- أعتقد أنّه عليك أن تلقي نظرة أخرى على هذا.
- ربّما عليك أن تلقي نظرة أخرى على هذا.

Belki de buna tekrar bir göz atmanız gerekir.