Translation of "Ince" in Spanish

0.010 sec.

Examples of using "Ince" in a sentence and their spanish translations:

Şaşırtıcı derecede ince;

Es increíblemente delgado,

İnce pamuktan yapılmıştır.

Está hecho de algodón fino.

İnce yağmur yağıyordu.

Caía lluvia fina.

Bu kitap çok ince.

Este libro es muy delgado.

Bu ince kitap benimdir.

Este delgado libro es mío.

Tom'un ince dudaklar vardır.

Tom tiene labios finos.

O ince tersine dönüşü yapacak.

supondrá un leve cambio.

Altın ince plakalar halinde dövüldü.

El oro fue golpeado en hojas delgadas.

Mary ince ve uzun boyludur.

Mary es alta y delgada.

Kaslar yüzlerce ince liften yapılmıştır.

Los músculos están conformados por cientos de delgadas fibras.

Kısa tutmak ince zekanın ruhudur.

- Lo bueno, si breve, dos veces bueno.
- Una síntesis vale por diez análisis.

Yeni telefonum eskisinden daha ince.

- Mi nuevo teléfono es más delgado que mi antiguo teléfono.
- Mi nuevo teléfono es más flaco que mi antiguo teléfono.

İnce bir cekete ihtiyacım var.

Necesito un abrigo ligero.

Bu kahveyi çok ince öğüt.

Muela usted este café muy finamente.

İnce bağırsak üç bölümden oluşmaktadır.

El intestino delgado consiste en tres partes.

Eti ince dilimler halinde kesin.

Corta la carne en trozos finos.

Ve çip tasarımlarımıza ince ayar yapmak,

y realmente afinar nuestros diseños de chips,

Arada çok ince bir çizgi var.

Es una línea muy delgada.

şimdi biraz daha ince ayrıntıya girelim

Vamos a entrar en un poco más de detalle.

Buz senin ağırlığını taşıyamayacak kadar ince.

El hielo es demasiado fino para soportar tu peso.

Bu dizüstü bilgisayar ince ve hafif.

Esta computadora portátil es delgada y ligera.

O her gün daha ince görünüyordu.

Cada día se le veía más flaco.

Merkür çok ince bir atmosfere sahiptir.

Mercurio posee una atmósfera muy fina.

- Buz senin ağırlığını taşımayacak kadar ince.
- Buz o kadar ince ki senin ağırlığını taşımaz.

El hielo es tan fino, que no aguantaría tu peso.

Oksijenin difüzyonu ince zarlarda daha kolay gerçekleşir

El oxígeno difunde más fácilmente a través de membranas finas,

Hannibal piyadelerini ince bir hat şeklinde konumlandırıyor.

Hannibal despliega su infantería en una delgada línea.

Soğuk, kurbağanın ince, nemli derisinden içeri sızıyor.

El frío atraviesa la piel delgada y húmeda de la rana.

O ince tersine dönüşün büyük sonuçları olabilir.

Ese leve cambio puede tener consecuencias enormes.

İki kelime arasında ince bir fark var.

Hay una sutil diferencia entre las dos palabras.

Onların görüşleri arasında ince bir fark vardı.

Había una sutil diferencia entre sus puntos de vista.

Mary 25 yaşında ama sesi çok ince.

Mary ya tiene 25 años, pero tiene voz de niña.

Peyniri ince dilimler veya küpler halinde kesin.

- Corta el queso en rodajas finas o en cubos.
- Cortá el queso en rodajas finas o en cubos.

Bu tür ince ayrımlar yapmaya gerek yok.

No hace falta hacer distinciones tan sutiles.

Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.

Diferencias sutiles en el tono distinguen al original de la copia.

Akreplerin dış iskeletini kaplayan ince bir katman vardır.

Los escorpiones tienen una capa delgada que cubre su exoesqueleto

Akreplerin dış iskeletlerini kaplayan ince bir katman vardır.

Los escorpiones tienen una pequeña capa que cubre su exoesqueleto,

Görüş mesafesi ince tabakalı sabah sisiyle zorlaşmış durumda.

La visibilidad está obstaculizada por la neblina baja de la mañana.

Içeride bulunan işlemeler ince bir sıva ile kapatıldı

los bordados en el interior estaban cubiertos con un fino yeso

ince sıvalar kazındığında altından muhteşem eserler ortaya çıktı

Cuando se rasparon finos yesos, aparecieron magníficos artefactos de oro.

İki sözcük arasında anlamda ince bir fark var.

- Hay una sutil diferencia de significado entre las dos palabras.
- Hay una sutil diferencia de significado entre ambas palabras.

Aşk ve nefret arasında ince bir çizgi vardır.

Hay una fina línea entre el amor y el odio.

Dahilik ve aptallık arasında ince bir çizgi vardır.

Hay una fina línea entre genialidad y estupidez.

O bıçak ile ağaçtan ince bir dal kesti.

Él le cortó una rama al árbol con su cuchillo.

Sihirbaz sihirli değneğini salladı ve ince havada kayboldu.

El mago agitó su varita mágica y despareció sin dejar rastro.

Ben ince bir insanım ama şu anda şişmanım.

Soy delgado pero estoy gordo.

Toprak, sadece kara parçasının yüzeyini kaplayan ince bir örtü

El suelo es solo un fino velo que cubre la superficie de la tierra,

Kabul edilebilirler ve edilemezler arasında ince bir çizgi vardır.

Hay una fina línea entre lo que es aceptable y lo que no.

Tutumlu olmakla ucuz olmak arasında ince bir çizgi vardır.

Hay una fina línea entre ser ahorrativo y tacaño.

Akıl sağlığı ile delilik arasındaki ince çizgi daha incelmiştir.

La fina línea entre la cordura y la locura se ha hecho más estrecha.

Geceden sağ çıkmanın en iyi yolu en ince dala tünemek.

Posarse en la rama más delgada posible es la mejor oportunidad de sobrevivir a la noche.

- O çok kibardır.
- O çok nazik.
- Çok kibardır.
- Çok ince.

- Es muy amable.
- Él es muy amable.

Kancalı kurt bir kurttur, ince bağırsağa yapışan bir insan paraziti.

El anquilostoma es un gusano, parásito del hombre, que se pega al intestino delgado.

Uzun kolları ve bacakları olan, çok uzun boylu ve ince idi.

Él era muy alto y delgado, con brazos y piernas largos.

Denizaltı yüzeye doğru ince bir buz tabakasını yarıp geçmek zorunda kaldı.

El submarino tuvo que atravesar una delgada capa de hielo para emerger.

Ama ince farkları ancak öyle görebiliyorsun. Vahşi doğayı işte o zaman tanıyorsun.

Pero así es como ves las diferencias sutiles. Y así conoces la naturaleza.

Bir kitap ince, diğeri ise kalın. Kalın olanının yaklaşık 200 sayfası var.

Un libro es delgado. El otro es grueso. El grueso tiene aproximadamente 200 páginas.

- Sanırım çok seçicisin.
- Sanırım çok titizsin.
- Sanırım çok ince eleyip sık dokuyorsun.

Creo que eres demasiado exigente.

Neyin kabul edilebilir ve neyin kabul edilemez olduğu arasında ince bir çizgi vardır.

Hay una fina línea entre lo aceptable y lo inaceptable.

O kitabı yazan kişi hem mizah hem de ince espriye sahiptir, değil mi?

- Quien escribió ese libro posee tanto humor como ingenio, ¿verdad?
- La persona que escribió ese libro posee tanto humor como ingenio, ¿verdad?

- O kadar ince sesle şarkı söyleyemem.
- O kadar yüksek oktavda şarkı söyleyemem.
- O kadar yüksek perdeden şarkı söyleyemem.

- No puedo cantar tan alto.
- No llego tan alto cantando.
- No puedo cantar en tono tan alto.

Bir zamanlar sarışın bir prensese aşık olan şişman, çirkin bir köylü vardı. Bir gün, Prenses çirkin, şişman köylüyü öptü ve o büyüyle ince, yakışıklı bir prense dönüştü. Sonunda o bu şekilde onu gördü. Sonunda bu şekilde hissetti.

Había una vez un campesino gordo y feo que se había enamorado de una princesa hermosa y rubia. Un día la princesa le dio un beso al feo y gordo campesino. Y, mágicamente, éste se transformó en un esbelto y apuesto príncipe. Por lo menos, así lo veía ella. Por lo menos, así se sentía él.