Translation of "Fırsatı" in Spanish

0.012 sec.

Examples of using "Fırsatı" in a sentence and their spanish translations:

...kurt fırsatı değerlendiriyor.

la loba ve su oportunidad.

Bu fırsatı değerlendirmelisin.

Deberías aprovechar esta oportunidad.

Bu fırsatı kaçırmamalıyım.

- Debo tomar esta oportunidad.
- Debo atrapar esta oportunidad.

Bu fırsatı kaçırmayın.

No pierdas esta oportunidad.

O her fırsatı kullandı.

Ella aprovechó cada oportunidad.

Ona kaçma fırsatı verdiler.

Le dieron la oportunidad de escaparse.

Bu fırsatı boşa harcamayalım.

No perdamos esta oportunidad.

Altın bir fırsatı kaçırdım.

Desaproveché una oportunidad de oro.

Onu görme fırsatı kaçırmamalısınız.

No debes perder la oportunidad de verlo.

Güzel bir fırsatı kaçırma.

- No desaproveches una buena oportunidad.
- No dejes pasar una buena oportunidad.

Güzel bir fırsatı tepmeyin.

No desaproveches una buena oportunidad.

Onun kalbini kazanma fırsatı olmayacak.

Él no tiene ninguna oportunidad de ganarse su corazón.

Tom'un sana verdiği fırsatı kaçırma.

Coge la oportunidad que Tom te ha dado.

Böylesine bir fırsatı es geçemem.

No puedo dejar pasar esa oportunidad.

Ve buradaki çoğunuzun bu fırsatı olmayabilir.

Muchos pueden no tener la oportunidad de hacer eso.

Esperantomu geliştirmek için her fırsatı kullandım.

Ocupé cada oportunidad para mejorar mi esperanto.

Tom'un Mary'ye fikrini söyleyecek fırsatı olmadı.

Tom no tuvo una oportunidad de darle su opinión a Mary.

Fırsatı her iki elle de değerlendirmelisin.

Tienes que atrapar la oportunidad con las dos manos.

Garantilemek amacıyla her fırsatı değerlendirmek için kullanır.

para asegurarse de que el público se mueva en la misma dirección.

Birkaç ay sonra anneyle konuşma fırsatı bulduk.

Unos meses después nos pusimos en contacto con esa madre.

- Her fırsatı değerlendir.
- Hiçbir şeyden eksik kalma.

Pillar como pillar puede.

İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.

Él ocupó cada oportunidad para practicar inglés.

Tom'un ne düşündüğünü Mary'ye söyleme fırsatı yoktu.

Tom no tuvo una oportunidad para decirle a Mary lo que pensaba.

Harika, önümüzde bir sürü hayatta kalma fırsatı olacak

Genial. Puede haber muchas oportunidades de sobrevivir por allí,

- Bu fırsatın kaçmasına izin vermeyin.
- Bu fırsatı kaçırmayın.

- No dejes que esta oportunidad se te vaya.
- No dejes escapar esa oportunidad.

Tom meşguldü ve öğle yemeği yeme fırsatı yoktu.

Tom estaba ocupado y no tuvo oportunidad de almorzar.

Geçmişteki kadınların şu andaki kadar çok fırsatı hiç olmadı.

Nunca antes las mujeres han gozado de tantas oportunidades como hoy

Vahşi yaşam size bir besin fırsatı sunarsa onu değerlendirirsiniz!

Cuando la naturaleza da la oportunidad de comer, ¡se come!

Bunun en güzel yanı size oyuncaklarla oynama fırsatı sunması.

Lo mejor de esto es que implica jugar con juguetes.

Hiçbir zaman savaşın belirleyici savaş alanlarında kendini kanıtlama fırsatı bulamadı.

Nunca tuvo la oportunidad de demostrar su valía en los campos de batalla decisivos de la guerra.

Onun zengin olması gerekir: Göç etmeden önce her fırsatı vardı.

Él debería ser rico. Si tuvo todas las oportunidades antes de inmigrar.

Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.

Ciertamente Tom tuvo muchas oportunidades para ir a conciertos cuando estuvo en Boston.

Vahşi yaşam size bir yiyecek fırsatı sunarsa, onu değerlendirirsiniz! Ne yemeliyiz?

Cuando la naturaleza da la oportunidad de comer, ¡se come! ¿Qué deberíamos comer?

Yeni yıl kartları bize arkadaşlarınızdan ve akrabalarından haber alma fırsatı sunuyor.

Las tarjetas de año nuevo nos dan la oportunidad de tener noticias de las amistades y la familia.

Kötümser her fırsatta zorluğu görür; bir iyimser her zorlukta fırsatı görür.

Un pesimista ve la dificultad en cada oportunidad; un optimista ve la oportunidad en cada dificultad.

Böyle bir şey yapmaları için para teklif ediliyor, onlar da bu fırsatı değerlendiriyorlar.

así que si les ofrecen dinero por hacer algo así, aprovecharán la oportunidad que tengan.

- Tom'un Boston'da Mary ile buluşma fırsatı vardı.
- Tom Mary ile Boston'da buluşmak için bir şans yakaladı.

Tom tuvo la oportunidad de encontrarse con Mary en Boston.