Translation of "Olmayan" in Portuguese

0.009 sec.

Examples of using "Olmayan" in a sentence and their portuguese translations:

Dünyada olmayan partiküllere rastlandı

Nenhuma partícula foi observada no mundo

Senin olmayan şeye dokunma.

Não toque no que não é seu.

- Bu standart olmayan bir telaffuz.
- Bu, standart olmayan bir telaffuz.

Esta não é a pronúncia padrão.

Hava akımı olmayan tünel mi?

ou pelo túnel sem ela?

Dünya'nın en doğal olmayan yerleri.

Os sítios menos naturais do planeta.

Türkçe'de olmayan gırtlak sesleri çıkartıyoruz

Emitimos sons de garganta que não estão em turco

Türkçe'de olmayan batı terimleri kullanıyoruz

Usamos termos ocidentais que não estão em turco

Türk olmayan müslüman toplumlarında ise

Nas sociedades muçulmanas não turcas,

Taraf olmayan bertaraf mı oluyor

É uma disposição neutra?

Diğer hayvanlarda olmayan bir şekilde

ao contrário de outros animais

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

- Não tem fumaça sem fogo.
- Onde há fumaça há fogo.
- Onde se eleva fumaça aí se encontra fogo.
- Não existe fumaça sem fogo.
- Onde tem fumaça, tem fogo.
- Não há fumaça sem fogo.
- Não há fumo sem fogo.

Mary'nin gerçekçi olmayan beklentileri var.

- Maria tem expectativas não realísticas.
- Maria tem expectativas fantasiosas.
- Maria tem expectativas impraticáveis.

Yasal olmayan hiçbir şey yapmadım.

Não fiz nada ilegal.

Facebook'ta olmayan birini tanıyor musun?

Você conhece alguém que não esteja no Facebook?

Ben olmayan bir şey arıyordum.

- Estava procurando algo que não existia.
- Eu estava procurando algo que não existia.

Bu, dürüst olmayan bir satıcı.

Ele é um vendedor desonesto.

Kıskançlık olmayan hiçbir aşk yoktur.

Não tem amor sem inveja.

Bu yasal olmayan bir işlemdir.

Este é um procedimento ilegal.

Dikenleri olmayan bir gül yoktur.

Não há rosas sem espinhos.

çünkü dönüşü olmayan yolculuğa hazırlanmak gerekiyor.

porque temos de nos preparar para a viagem sem regresso.

Öğrenmeye istekli olmayan biri öğretmeye değmez.

Não vale a pena ensinar alguém que não tem vontade de aprender.

Hiçbir çevirisi olmayan birçok cümle var.

Há muitas frases que não têm nenhuma tradução.

Hristiyan olmayan birçok kişi Noel'i kutlar.

- Muitos não cristãos comemoram o Natal.
- Muitos não-cristãos celebram o Natal.

Tom Kanadalı olmayan sadece bizden biri.

Tom é o único dentre nós que não é canadense.

Endişelenmek olmayan bir borcu ödemek gibidir.

- Preocupar-se é como pagar por algo que você não deve.
- Preocupar-se é como pagar uma dívida que você não contraiu.

Onlar hiçbir ahlaki inancı olmayan insanlardır.

Elas são pessoas sem consciência moral.

Kızılhaç kar amacı olmayan bir örgüttür.

A Cruz Vermelha é uma organização sem fins lucrativos.

Başarılı olmayan devrimler kısa sürede unutulur.

Revoluções malsucedidas são rapidamente esquecidas.

Fadıl, Müslüman olmayan bir kadınla evlenemezdi.

Fadil não podia se casar com uma mulher que não fosse muçulmana.

Bu kütüphanenin İngilizce olmayan kitapları yok.

Esta biblioteca não tem nenhum livro que não esteja em inglês.

- Bu kitap, anadili Japonca olmayan öğrenciler için.
- Bu kitap ana dili Japonca olmayan öğrenciler için.

Este livro destina-se a estudantes cuja língua materna não seja o japonês.

Şu anda geri dönüşü olmayan noktadayız. Kararlıyız!

Estou no ponto sem retorno. Estamos comprometidos!

Hava akımı olmayan bir madene asla girmeyin!

Nunca se entra numa mina sem circulação de ar!

Daha iki nesil önce olmayan bu kasaba

Em apenas duas gerações,

Sabah ereksiyonu olmayan birine ödünç para verme.

Não empreste dinheiro a alguém que não consegue ter uma ereção matinal.

Bu meyvenin hoş olmayan bir kokusu var.

Esta fruta está com um cheiro desagradável.

Buraya çok uzak olmayan bir hırdavatçı var.

Há uma loja de ferragens não muito longe daqui.

Tom kendine ait olmayan bir şeyi götürdü.

- Tom pegou algo que não lhe pertencia.
- Tom pegou algo que não pertencia a ele.

Yoğun olmayan zamanlarda yola çıkmaya çalışmak gibi.

como tentar comutar em horas mais quietas.

Benim erkek kardeşim olgun olmayan bir çocuktur.

Meu irmão é um garoto imaturo.

Konu hakkında fikri olmayan birçok insan var.

Tem muita gente que não sabe de nada.

Benim hiç hayalim olmayan ve babamın seçimi olan

E, certamente, não iria ser morta por uma coisa

Aşağısı çok acımasız ve affedici olmayan bir yer.

É um sítio brutalmente impiedoso.

Hava akımı olmayan tünelden mi gitmek istiyorsunuz? Tamam!

Quer ir pelo túnel sem corrente de ar? Certo!

Aslında yazılı olmayan sokaklarda olan bir kural vardır

Na verdade, existe uma regra em ruas não escritas

Yani zırhları olmayan bir zırhlı kuvvetle karşı karşıyaydılar.

Então eles estavam realmente enfrentando uma força blindada sem sua armadura.

Acelesi olmayan insanlar yürüyen merdivenin sağ tarafında durur.

Pessoas que não estão com pressa ficam do lado direito da escada rolante.

Almanya'da 18 yaşından küçükseniz reşit olmayan bir kimsesinizdir.

Na Alemanha, quem possui menos de 18 anos é menor de idade.

Seninle aynı fikirde olmayan tek kişi ben miyim?

- Sou o único que não concorda com você?
- Sou o único que não concorda contigo?
- Sou a única que não concorda com vocês?

Evimden çok uzak olmayan iyi bir restoran keşfettim.

- Eu descobri um bom restaurante não muito longe da minha casa.
- Eu descobri um bom restaurante não muito longe de casa.

Benimle aynı fikirde olmayan bir sürü insan tanıyorum.

- Sei que muita gente não concorda comigo.
- Sei que muitos discordam de mim.

Hanımefendisi olmayan bir şövalye yapraksız bir ağaç gibiydi.

Um cavaleiro sem uma dama era como uma árvore sem folhas.

Kendi ana dilinde doğal ses çıkarmak ve ana dilin olmayan bir dilde doğal olmayan ses çıkarmak çok kolaydır.

É muito fácil soar natural no próprio idioma nativo, e muito fácil não soar natural em um idioma não nativo.

Çok önemli olmayan bir şey hakkında neden endişe ediyorsun?

Por que você se preocupa com algo que não tem tanta importância?

Ben sadece kaybedecek hiçbir şeyi olmayan sıradan bir adamım.

Eu sou apenas um cara comum que não tem nada a perder.

Evrende her şey konuşur; dili olmayan bir şey yoktur.

Tudo fala no universo; não há nada que não tenha o seu idioma.

- Hoş olmayan bir haber aldım.
- Kötü bir haber aldım.

- Recebi uma notícia desagradável.
- Recebi um comunicado desagradável.

Tom Boston'dan çok uzak olmayan küçük bir kasabada yaşıyor.

Tom mora numa cidadezinha não muito distante de Boston.

Her zaman tasviri asla olmayan yeni bir tarzda konuşurdu.

Ele falava sempre de um novo método, sem jamais descrevê-lo.

Televizyon ya da internet olmayan hayatı hayal etmek zor.

É difícil imaginar uma vida sem televisão ou internet.

Hava akımı olan tünel mi, hava akımı olmayan tünel mi?

Vamos pelo túnel com a corrente de ar ou pelo túnel sem ela?

Üniversite mezunu bile olmayan bir adam dünya tarihine yön verdi

Um homem que nem mesmo é formado em universidade moldou a história do mundo

- Yasa dışı bir şey yapmadım.
- Yasal olmayan hiçbir şey yapmadım.

Não fiz nada fora da lei.

Parası olmayan babayı karısı ve kayın validesi sevmiyor itip kakıyor yine

o pai que não tem dinheiro não gosta de sua esposa e faia validesi

Ya da, çok kalabalık olmayan yerlere gitmeye çalışıyorum, ormanda yürümek gibi.

Ou ir para lugares bem pouco povoados e caminhar nas florestas.

Müttefikler Ruslara yardımcı olmak için çok inandırıcı olmayan bir girişimde bulundular.

Os Aliados fizeram uma tentativa pouco convincente de ajudar os russos.

Salatalıklar, ıspanak, brokoli ve soğanlar nişastalı olmayan sebzeler olarak kabul edilirler.

Os pepinos, os espinafres, os brócolos e as cebolas são considerados legumes sem amido.

- Hiç çevrilmemiş bir sürü cümle var.
- Hiç çevirisi olmayan birçok cümle var.

Há muitas frases sem nenhuma tradução.

Sürekli büyüyen bir uğraşın altında sıkışıp kalıyorlar Bir insan olarak geleceği olmayan.

eles estão presos em uma ocupação sempre crescente e sem futuro como um povo.

- Dünyada birçok dürüst olmayan insanlar vardır.
- Dünyada bir sürü sahtekâr insan vardır.

Há muitas pessoas desonestas no mundo.

Japonya birçok dağları olan ve neredeyse hiç ormanları olmayan bir adalar grubudur.

O Japão é um grupo de ilhas com muitas montanhas e quase sem florestas.

Dünya ile ilgili sorun insanların çok az bilmesi değil fakat öyle olmayan çok şey bilmeleridir.

O problema com o mundo não é que as pessoas saibam muito pouco, mas que sabem tantas coisas que não são verdadeiras.

Neredeyse hiç tarım arazisi olmayan bir ülke. Bu durum onları dünyanın hemen hemen her ülkesiyle

nas montanhas, com quase nenhuma terra de cultivo. Isto essencialmente os forçou a assinar

Hoş olmayan bir şey olacağını biliyorsan, örneğin dişçiye gideceğini, ya da Fransa'ya, öyleyse bu iyi değil.

- Se você sabe que algo desagradável vai acontecer, que você vai ir ao dentista por exemplo, ou à França, então isso não é bom.
- Quando sabes que algo desagradável está para acontecer, por exemplo, tens de ir ao dentista ou à França, isso deixa-te mal.