Translation of "çalışmayı" in Japanese

0.005 sec.

Examples of using "çalışmayı" in a sentence and their japanese translations:

- Nihayet çalışmayı sona erdirdiler.
- Sonunda çalışmayı bıraktılar.

ついに彼らは仕事を辞めた。

Fren çalışmayı durdurdu.

ブレーキがきかなくなった。

Tarih çalışmayı severim.

私は歴史を勉強することが好きです。

Ders çalışmayı sevmem.

勉強は好きじゃない。

İngilizce çalışmayı seviyorum.

私は英語を勉強することが好きです。

Öğleyin çalışmayı bıraktık.

- 私達は正午に働くのをやめた。
- 私たちは正午に働くのを止めた。
- 昼になると私たちは作業を中断した。

Dilleri çalışmayı severim.

僕は言語を勉強するのが好きだ。

Ben çalışmayı seviyorum.

私は働くことが好きです。

Çalışmayı sever misin?

あなたは、勉強が好きですか。

Farsça çalışmayı düşünüyorum

ペルシャ語を勉強したいと思っています。

Baskı altında çalışmayı öğrendik.

ストレス下で練習をするように なったのです

Lütfen çalışmayı hemen bitirin.

その仕事を一気にやってしまいなさい。

Gece çalışmayı tercih etti.

彼は夜勉強する方が好きだった。

O, bahçede çalışmayı sever.

- 彼は庭で仕事をすることが好きだ。
- 彼は庭で仕事するのが好きだ。
- 彼は庭仕事が好きなんだ。
- 彼は庭いじりが好きなんだよ。

Artık çalışmayı imkansız buldu.

- 彼はこれ以上働けないと分かった。
- 彼はこれ以上働けないことがわかった。

Bu sıcaklıkta çalışmayı sevmiyorum.

この暑さでは勉強する気がしない。

Bir genelevde çalışmayı planlıyorum.

売春宿で働くつもりです。

Birlikte çalışmayı kabul ettiler.

彼らは協力して働くことに意見がまとまった。

Bu akşam çalışmayı planlıyorum.

今晩勉強するつもりだ。

Ben dil çalışmayı severim.

僕は言語を勉強するのが大好きだ。

Hafta sonlarında çalışmayı sevmiyorum.

週末に仕事するのは好きじゃないんだ。

Fransızca çalışmayı sever misin?

フランス語の勉強は好きですか?

çalışmayı ve uzayda yürümeyi öğrendi .

作業、歩行の 方法を学び ました。

Yaz'ın geri kalanında çalışmayı planlıyorum.

残りの夏休みは働くつもりです。

Tek başıma çalışmayı tercih ederim.

自営業の方がいい。

Sadece çalışmayı sevdiğim için çalışıyorum.

私はただ単に働くのが好きだから働くのである。

- 10:00'a kadar çalışmayı planlıyor musun?
- Saat ona kadar çalışmayı planlıyor musun?

- あなたは10時まで仕事をしているつもりですか。
- 10時まで仕事を頑張るつもりですか?
- 10時まで仕事するつもりなの?

Insanların çalışmayı sevdiği ortamları yaratmakla kalmayıp

仕事に行くのが楽しみになる 環境を作り出せるだけでなく

İyi notlar alma, çok çalışmayı gerektirir.

よい成績をとるには勤勉であることが必要だ。

Ben gece çalışmayı çok tercih ederim.

夜に仕事をする方がずっと好きだよ。

O yorgun olmasına rağmen, çalışmayı durdurmadı.

彼は疲れていたけれども、働くのをやめようとはしなかった。

Güneş battı, bu yüzden çalışmayı bıraktılar.

日が沈んだので、彼らは仕事をやめた。

Çalışmayı bırakalım ve bir süre dinlenelim.

仕事をやめてしばらく休みましょう。

Her gün matematik çalışmayı prensip edinirim.

私は毎日数学の勉強をすることにしている。

Ağabeyim bir ilaç fabrikasında çalışmayı planlıyor.

兄は製薬工場で働こうと思っている。

- Ders çalışmayı sevmem.
- Ben eğitimi sevmiyorum.

- 私は勉強が嫌いだ。
- 勉強は好きじゃない。
- 勉強は好きではありません。

Çalışmayı bir şey yapmamaya tercih ederim.

- 私は何もしないよりは働く方が好きだ。
- 俺はブラブラするより仕事してる方がいいよ。

Diğer bazı kitapları okumaya çalışmayı planlıyorum.

他の本も何冊か読んでみるつもりです。

Bugün oyun oynamaktansa çalışmayı tercih ederim.

- 今日は遊ぶよりもむしろ勉強をしたい。
- 今日は遊ぶよりも勉強したいんだよ。

Başka bir deyişle, onunla çalışmayı sevmiyorum.

言い換えれば、私は彼と働きたくない。

Doktor ona çok fazla çalışmayı bırakmasını önerdi.

医者は彼に働きすぎを止めるように忠告した。

O, çalışmayı bir şey yapmamaya tercih etti.

彼は何もしないよりは仕事をするほうを好んだ。

Çalışmayı bitirdikten sonra, birlikte konuşmanın tadını çıkardık.

仕事を終えた後で、我々は共に話し合いを楽しんだ。

O bütün gece çalışmayı denedi, ama nafile.

彼は徹夜で勉強しようとつとめたが、だめだった。

John için çalışmayı sevsem de politikada başarılı olamadım.

ジョンの下で働くのは良い経験でしたが 私には政治は向いていませんでした

Bırak ders çalışmayı, düşünmek için bile bitik durumdaydım.

疲れきっていたので勉強するのはもちろん考えるのも嫌だった。

Eve vardıktan sonra bu öğleden sonra çalışmayı planlıyorum.

今日の午後、家に着いたら私は勉強するつもりだ。

Her gün üç saat İngilizce çalışmayı kural haline getiriyorum.

毎日三時間英語を勉強することにしている。

- O akşam yemeğinden önce çalışmayı ihmal etmez.
- O akşam yemeğinden önce çalışmayı ilke edinir.
- O akşam yemeğinden önce çalışamaya özen gösterir.

彼は夕食前に勉強をすることにしている。

İşinden zevk alan bazı insanlar var, aslında onlar çalışmayı seviyor.

仕事を楽しむ人もいるが。実際に、彼らは働くのが大好きなのである。

Jack ve ben cumartesi günleri ofiste sırayla çalışmayı kabul ettik.

ジャックと私は、土曜日は交代でオフィスで働くことに同意した。

O, her gün bahçede iki saat çalışmayı bir kural haline getiriyor.

彼は毎日庭で二時間仕事をすることになっている。

Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.

上司は私が提案した企画をいきなりボツにしてしまった。こうなるといつまでここで働いていたものかどうか確信がもてない。

Üniversiteye ilk girdiğimde beni en çok şaşırtan şey sınıf arkadaşlarımdan çok azının verimli çalışmayı nasıl bildikleriydi.

最初に大学に入って一番驚いたのは、効果的な勉強方法を知っているクラスメートがごく僅かだったということだ。