Translation of "Yapması" in Italian

0.019 sec.

Examples of using "Yapması" in a sentence and their italian translations:

Öyle yapması terbiyesizlikti.

È stato maleducato da parte sua fare così.

Yapması zor mu?

È difficile da fare?

Bunu yapması çok zor.

Questo è molto difficile.

Herkesin bunu yapması gerekiyor.

Tutto hanno bisogno di farlo.

Tom'un bunu yapması gerekir.

- Tom deve fare questo.
- Tom ha bisogno di fare questo.

Tom'un onu yapması iyi.

È buono che Tom l'abbia fatto.

Onu kimin yapması gerek?

- Chi dovrebbe farlo?
- Chi lo dovrebbe fare?

Peki toplumun ne yapması gerekiyor?

E allora, cosa dovrebbe fare la società?

Polis nasıl yapması gerektiğini öğrenebilir.

È qualcosa che la polizia può imparare a fare.

Onu kasten yapması mümkün değil.

- Non è probabile che lo abbia fatto apposta.
- Non è probabile che lo abbia fatto di proposito.

Tom'un bir hamle yapması gerekiyor.

Tom deve fare una mossa.

Tom'u bunu yapması için zorlayamazsın.

Non puoi obbligare Tom a farlo.

Onu yapması için Tom'u zorlamayacağım.

- Non forzerò Tom a farlo.
- Io non forzerò Tom a farlo.

Tom'un bunu şimdi yapması lazım.

- Tom deve farlo ora.
- Tom deve farlo adesso.

Tom'un onu yapması gerekmiyor mu?

- Tom non dovrebbe farlo?
- Tom non lo dovrebbe fare?

Tom'un yapması gereken şey bu.

- È quello che dovrebbe fare Tom.
- È quello che Tom dovrebbe fare.

Neden Tom'un onu yapması gerekiyor?

Perché Tom dovrebbe farlo?

Tom ne yapması gerektiğini bilmeyebilir.

Tom potrebbe non sapere cosa deve fare.

Tom yapması gereken şeyi yapmadı.

Tom non ha fatto quello che doveva fare.

Tom'un yapması gereken şey budur.

- Questo è quello che ha bisogno di fare Tom.
- Questo è ciò che ha bisogno di fare Tom.
- Questo è quello che deve fare Tom.
- Questo è ciò che deve fare Tom.

Tom'un yapması gereken şeyi yapıyorum.

Sto facendo quello che avrebbe dovuto fare Tom.

Tom'un onu yapması zor olmalı.

Deve essere stato difficile per Tom farlo.

Tom'un onu yapması gerekmiyor muydu?

- Tom non dovrebbe farlo?
- Tom non lo dovrebbe fare?

Tom'un onu yakında yapması gerekiyor.

- Tom deve farlo presto.
- Tom lo deve fare presto.

Tom yapması gereken şeyi yapmıyor.

Tom non sta facendo ciò che ci si aspetta da lui.

Tom bunu yapması gerektiğini biliyor.

- Tom sa che dovrebbe farlo.
- Tom sa che lo dovrebbe fare.

Tom'un bunu yapması muhtemel değil.

È improbabile che Tom lo farà.

Tom ne yapması gerektiğini biliyor.

- Tom sa cosa dovrebbe fare.
- Tom sa che cosa dovrebbe fare.
- Tom sa che dovrebbe fare.

Tom'un bunu yapması kolay olacak.

Sarà facile per Tom farlo.

Tom'un bunu bugün yapması gerekmiyordu.

Tom non aveva bisogno di farlo oggi.

Onlarla müzakere yapması için onu atadık.

- Lo abbiamo delegato a negoziare con loro.
- Noi lo abbiamo delegato a negoziare con loro.
- Lo delegammo a negoziare con loro.
- Noi lo delegammo a negoziare con loro.

Tom işi yapması için Mary'yi tuttu.

- Tom ha assunto Mary per fare il lavoro.
- Tom assunse Mary per fare il lavoro.

- Söylemesi kolay, yapması zor.
- Dile kolay.

- È più facile a dirsi che a farsi.
- È più facile dirlo che farlo.

Tom ne yapması gerektiğinden emin değil.

Tom non è sicuro di cosa dovrebbe fare.

Bu, Tom'un yapması gereken bir şey.

- Questo è qualcosa che Tom deve fare.
- Questo è qualcosa che Tom ha bisogno di fare.

Tom'un yapması gereken yığınla iş var.

Tom ha un'enorme quantità di lavoro da fare.

Tom'u onu yapması için ikna edebilirim.

- Potrei essere in grado di convincere Tom a farlo.
- Io potrei essere in grado di convincere Tom a farlo.

Tom'a ne yapması gerektiğini zaten söyledim.

Ho già detto a Tom cosa avrebbe bisogno di fare.

Keşke onu yapması daha kolay olsa.

Vorrei solo che fosse più facile da fare.

O, Tom'un yapması gereken bir şey.

È qualcosa che Tom deve fare.

Tom ve Mary'nin ne yapması gerekiyordu?

Cos'è che dovevano fare Tom e Mary?

Tom Mary'nin onu yapması gerektiğini düşünmüyor.

Tom non pensa che Mary dovrebbe farlo.

Tom işi yapması için Mary'yi görevlendirdi.

Tom ha incaricato Mary di fare il lavoro.

Kimse Tom'a ne yapması gerektiğini söylemedi.

Nessuno ha detto a Tom quello che deve fare.

Tom Mary'nin ne yapması gerektiğini bilmiyor.

Tom non sa cosa deve fare Mary.

Tom'un hâlâ yapması gereken şeyler var.

Tom ha ancora delle cose da fare.

Tom, Mary'ye bunu yapması gerektiğini bildirdi.

- Tom ha informato Mary che dovrebbe farlo.
- Tom ha informato Mary che lo dovrebbe fare.

Tom bugün bunu yapması gerektiğini bilmiyordu.

- Tom non sapeva che doveva farlo oggi.
- Tom non sapeva che lo doveva fare oggi.

Görünüşe göre Tom'un bunu yapması gerekiyor.

- Tom apparentemente aveva bisogno di farlo.
- Tom apparentemente doveva farlo.
- Tom apparentemente lo doveva fare.

Tom, Mary'nin bunu yapması gerekmediğini biliyor.

Tom sa che Mary non ha bisogno di farlo.

Tom'un yapması gereken bir şey var.

Tom ha qualcosa che deve fare.

Tom'un bunu yapması gerekip gerekmediğini bilmiyordum.

Non sapevo se Tom dovesse farlo o meno.

Tom'a bunu yapması için para ödemiyorum.

Non pago Tom per farlo.

O yapması gereken bir şeyi asla ertelemez.

- Non rimanda mai quello che deve fare.
- Lui non rimanda mai quello che deve fare.

Bütün şişman insanların diyet yapması gerektiğini düşünüyorum.

Penso che tutte le persone grasse dovrebbero mettersi a dieta.

Tom Mary'ye ne yapması gerektiğini söyledi mi?

Tom ha detto a Mary cosa dovrebbe fare?

Tom yapması gerekeni yapmadığı için özür diledi.

- Tom si è scusato per non aver fatto quello che doveva fare.
- Tom si scusò per non aver fatto quello che doveva fare.

Ne istiyorsa yapması için Tom'a izin vereceğim.

- Permetterò a Tom di fare tutto quello che vuole.
- Io permetterò a Tom di fare tutto quello che vuole.

Tom ne yapması gerektiğinden hiç emin değil.

- Tom non è per niente sicuro di quello che dovrebbe fare.
- Tom non è per niente sicuro di ciò che dovrebbe fare.
- Tom non è per niente certo di quello che dovrebbe fare.
- Tom non è per niente certo di ciò che dovrebbe fare.

Tom'un acil bir telefon görüşmesi yapması gerekiyor.

Tom deve fare una telefonata urgente.

Tom yapması gereken işi daha önce bitirdi.

Tom ha già finito il lavoro che doveva fare.

Bunu yapması gereken tek kişi sen değilsin.

Non solo voi avete bisogno di farlo.

Tom da Mary'nin bunu yapması gerektiğini söyledi.

Anche Tom ha detto che Mary dovrebbe farlo.

Gerçeği bulmak için Sami'nin bunu yapması gerekiyordu.

Sami aveva bisogno di fare questo per trovare la verità

Tom'a bunu yapması için çok para ödendi.

- Tom è stato pagato molto per farlo.
- Tom fu pagato molto per farlo.

Tom bunu yapması gerektiğini biliyor ama yapmak istemiyor.

Tom sa che dovrebbe farlo, però non vuole.

Tom'a onu yapması için bir sürü para ödedim.

- Ho dato un sacco di soldi a Tom per farlo.
- Io ho dato un sacco di soldi a Tom per farlo.
- Ho dato un sacco di denaro a Tom per farlo.
- Io ho dato un sacco di denaro a Tom per farlo.

Bu, hepimizin iyi bir şey yapması için bir şans.

È per tutti noi un'opportunità per fare qualcosa di buono.

Ev ödevini yapması için genellikle kız kardeşine yardım eder.

- Di solito aiuta sua sorella a fare i suoi compiti.
- Lei di solito aiuta sua sorella a fare i suoi compiti.
- Solitamente aiuta sua sorella a fare i suoi compiti.
- Lei solitamente aiuta sua sorella a fare i suoi compiti.

Tom ev ödevini yapması için Mary'nin ona yardım etmesini istedi.

- Tom ha chiesto a Mary di aiutarlo a fare i suoi compiti.
- Tom chiese a Mary di aiutarlo a fare i suoi compiti.

Ev ödevini yapması için sık sık kız kardeşime yardım ederim.

- Aiuto spesso mia sorella a fare i compiti.
- Io aiuto spesso mia sorella a fare i compiti.

Amerika'da güvenlik güçlerinin bilgi almak için işkence yapması yasal değildir.

È illegale negli Stati Uniti per le forze dell'ordine usare la tortura per ottenere informazioni.

- Bunu yapmak Tom için zordu.
- Tom için bunu yapması zordu.

Era difficile per Tom farlo.

Ve doğru şeyi yapması arasında muallakta olan çok fazla şey var.

da ragazzi come Paul che ascoltano e fanno la cosa giusta.

- Lafla peynir gemisi yürümez.
- Söylemek yapmaktan kolaydır.
- Söylemesi kolay, yapması zor.
- Dile kolay.

- È più facile a dirsi che a farsi.
- È più facile dirlo che farlo.