Translation of "ışık" in German

0.009 sec.

Examples of using "ışık" in a sentence and their german translations:

Yeşil ışık ... Kırmızı ışık!

Eins, zwei, drei, Ochs' am Berg!

...ışık yitip gidince...

Wenn das Licht schwindet...

Aniden ışık geldi.

- Plötzlich ging das Licht an.
- Das Licht ging plötzlich an.

Kahretsin, ışık kapalı.

Herrje , das Licht ist aus.

Bir ışık açmalısın.

- Du solltest das Licht anmachen.
- Sie sollten das Licht anmachen.

Birden ışık söndü.

- Plötzlich ging das Licht aus.
- Auf einmal ging das Licht aus.

O ışık yeşildir.

Dieses Licht ist grün.

Dört ışık var!

Da sind vier Lichter!

Odada ışık açıktı.

Im Zimmer brannte das Licht.

Bakın, ileride ışık var.

Da vorne ist Licht.

Uzakta bir ışık gördüm.

Ich sah ein Licht in der Ferne.

Yapay ışık elektrikle üretilir.

- Künstliches Licht wird durch Elektrizität erzeugt.
- Künstliches Licht wird durch Blitzfeuererregung hervorgerufen.

Siyah kumaş ışık emer.

Schwarze Stoffe absorbieren Licht.

Tom'un odasındaki ışık yanıyor.

In Toms Zimmer brennt Licht.

Aydan gelen ışık zayıf.

Das Mondlicht ist schwach.

Güveler ışık tarafından çekilirler.

Motten werden von Licht angezogen.

Buna ışık tutabilir misin?

Kannst du Licht in die Sache bringen?

Bu ışık nereden geliyor?

Woher kommt das Licht?

Bizim zamanımız ışık hızına eşit

Unsere Zeit entspricht der Lichtgeschwindigkeit

Uzakta bir ışık gördüğümüzde rahatladık.

Wir waren erleichtert, als wir in der Ferne ein Licht sahen.

Karanlıkta loş bir ışık gördük.

Wir sahen ein fahles Licht im Dunkel.

O, uzakta bir ışık gördü.

Weit entfernt sah er ein Licht.

Güneş ışık ve ısı verir.

Die Sonne gibt Licht und Wärme.

Pencerede yanan bir ışık vardı.

Es brannte ein Licht im Fenster.

Ben uzakta bir ışık gördüm.

Ich sah ein weit entferntes Licht.

Tünelin bitiminde bir ışık gördüm.

Ich sah ein Licht am Ende des Tunnels.

Tünelin sonunda bir ışık gördüm.

Ich sah ein Licht am Ende des Tunnels.

Çok fazla ışık gözü incitir.

Zu viel Licht schädigt das Auge.

Okumak için, yeterli ışık yok.

- Es ist nicht genügend Licht, um zu lesen.
- Das Licht reicht nicht zum Lesen.

Sokak lambaları yeterli ışık vermez.

Die Straßenlaternen sind nicht hell genug.

Parlak ışık Markku'yu rahatsız etti.

Markku störte das helle Licht.

Ormanda garip bir ışık gördüm.

Ich habe im Wald ein seltsames Licht erblickt.

Içinize temiz,berrak bir ışık aldığınızı

können Sie sich vorstellen, daran glauben,

İçeri gireceksek ışık kaynağına ihtiyacımız olacak.

Wenn wir da reinwollen, brauchen wir eine Lichtquelle.

Ve bana ışık veriyor. Tamam, gidelim.

Und damit habe ich etwas Licht. Okay, gehen wir.

ışık deriye nufüz edecek kadar güçlü.

Dort sieht man, wie stark das Licht ist, das durch die Haut dringt.

Morötesi ışık gizli avcıları ortaya çıkarıyor.

UV-Licht macht versteckte Jäger sichtbar.

Bu ürkünç ışık, insan gözüyle görülmüyor.

Fürs menschliche Auge ist das gespenstische Licht unsichtbar.

Yaydıkları ışık altında kitap bile okunabilir.

Hell genug, dass es zum Lesen reichen würde.

Oysaki Ay'ın tek ışık kaynağı Güneş'ti

Die einzige Lichtquelle des Mondes war jedoch die Sonne

Bu durumda zaman ışık hıza eşitse

In diesem Fall, wenn das Licht gleich der Geschwindigkeit ist

Zayıf ışık altında okuma, gözlerin bozulur.

Lies nicht bei schlechtem Licht, du verdirbst dir die Augen.

Bu yıldız beş ışık yılı uzaktadır.

Dieser Stern ist fünf Lichtjahre weit weg.

Karanlıkta el yordamıyla ışık anahtarını arıyordu.

Er tastete im Dunkeln nach dem Lichtschalter.

Sadece okumak için yeterli ışık var.

Das Licht reicht gerade, um zu lesen.

O küçük yanıp sönen ışık nedir?

Was ist das für ein kleines blinkendes Licht?

O kırmızı ışık neden yanıp sönüyor?

Warum blinkt die rote Lampe da?

Sakura gezegeni 4.7 ışık yılı uzaktadır.

Der Planet Sakura ist 4,7 Lichtjahre entfernt.

Güneş bizi ışık ve ısı verir.

Die Sonne spendet uns Licht und Wärme.

Tom bir ışık açık değilken uyuyamaz.

Tom kann nicht schlafen, ohne dass ein Lämpchen brennt.

Bu güçlü ışık beni kör eder.

Das helle Licht blendet mich.

Parsek yaklaşık 3.3 ışık yılına eşittir.

Ein Parsec sind etwa 3,3 Lichtjahre.

Fotoğraf çekmek için yetersiz ışık var.

Es ist nicht genug Licht, um Fotos zu machen.

Yeşil düğmeye basın ve ışık yanar.

Drück auf den grünen Knopf, und das Licht geht an.

İnsan gözünün algılayamadığı ışık dalgaboyları vardır.

Es gibt Lichtwellenlängen, die für das menschliche Auge nicht wahrnehmbar sind.

- Işık aniden söndü.
- Birden ışık söndü.

Plötzlich gingen alle Lichter aus.

Mum ışığı en sevdiğim ışık türüdür.

Kerzenlicht ist mir das liebste.

Ve ışık kullanarak nöronların ateşlemelerini kontrol ediyoruz.

und dann Lichtsignale nutzen, um das Feuern der Neuronen zu regulieren.

Bir ışık kaynağı olmadan  mahsur kalmak istemeyiz.

Und wir wollen unsere Lichtquelle nicht verlieren.

Bu ultraviyole ışık altında fosforlu görünmelerini sağlar.

und dadurch fluoreszieren sie in ultraviolettem Licht.

Bu, ultraviyole ışık altında fosforlu görünmelerini sağlar.

Dadurch fluoreszieren sie in ultraviolettem Licht.

Küçülen Ay, çok az ışık anlamına gelir.

Der abnehmende Mond spendet nur wenig Licht.

Huzurları bozulunca kimyasal reaksiyon aracılığıyla ışık üretiyorlar.

Wenn sie gestört werden, erzeugen sie Licht durch eine chemische Reaktion.

Odada dikiş dikmek için yeterli ışık yok.

In diesem Raum ist es nicht hell genug zum Nähen.

Penceremden parlayan bir ışık demeti ile uyandırıldım.

Ich wurde von einem Lichtstrahl geweckt, der durch mein Fenster schien.

Tom zaten oldukça ışık olduğu zaman uyanır.

Tom wacht auf, wenn es schon ziemlich hell ist.

Samanyolu 100.000'den fazla ışık yılı genişliğindedir.

Die Milchstraße hat einen Durchmesser von über 100 000 Lichtjahren.

Karanlığı boşa çıkaran ışık da gölgeler yaratır.

Das Licht, das die Dunkelheit vertreibt, schafft auch die Schatten.

Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.

Der Reisende sah in weiter Ferne ein Licht und jubelte.

Ten ışık yaymaz... ya da yayar mı?

Fleisch emittiert kein Licht – oder etwa doch?

Bu saatte ofiste bir ışık olması garip.

Es ist merkwürdig, dass das Büro um diese Zeit beleuchtet ist.

Uzaktan, dünya bir ışık noktası gibi görünüyor.

Aus großer Ferne sieht die Erde wie ein Lichtpunkt aus.

Sizce hangi meşale en iyi ışık kaynağı olur?

Welche Fackel ist wohl die bessere Lichtquelle?

Bakın, orada bir ışık demeti de var, bakın!

Ah, hier ist auch eine Lampe an der Decke. Siehst du?

Aslında akrep ararken UV ışık kullanmak oldukça akıllıcadır.

Das UV-Licht bei der Suche nach Skorpionen zu verwenden, ist schlau.

Akreplerin morötesi ışık altında neden parladığı gizemini korumaktadır.

Warum Skorpione unter UV-Licht leuchten, ist noch nicht bekannt.

Maymunların algılamadığı kızılötesi ışık tünedikleri yerleri ortaya çıkarıyor.

Für die Affen unsichtbares Infrarotlicht zeigt sie auf ihren Hochsitzen.

...kameralarımızın olup biteni görmesi için kızılötesi ışık gerekiyor.

...dass nur noch Infrarotkameras etwas sehen können.

Burnundaki termal girintiler ışık yerine ısı tespit ediyor.

Mit dem Grubenorgan am Oberkiefer erkennt er Wärme statt Licht.

ışık kullanmadan gazete okunabilecek kadar bir aydınlık vardı

Es gab genug Licht, um die Zeitung zu lesen, ohne Licht zu verwenden

Alpha Centauri, güneşimizden yaklaşık 4.37 ışık yılı uzaktadır.

Alpha Centauri ist ungefähr 4,37 Lichtjahre von unserer Sonne entfernt.

Tanrı, "Işık olsun" diye buyurdu ve ışık oldu.

- Und Gott sprach: Es werde Licht. Und es wurde Licht.
- Und Gott sprach: Es werde Licht! Und es ward Licht.

Güneş sistemimiz galaksi merkezinden 26.000 ışık yılı uzaklıktadır.

Unser Sonnensystem ist 26 000 Lichtjahre vom galaktischen Zentrum entfernt.

Bu balıklar yüksek basınç ve ışık yokluğu alışıktır.

Diese Fische sind hohen Druck und an die Anwesenheit von Licht gewöhnt.

Saat 6'dan sonra yavaş yavaş ışık oldu.

Nach sechs Uhr wurde es langsam hell.

- Andromeda galaksisi bizden 2 milyon ışık yılından fazla uzaktadır.
- Andromeda galaksisi bizden 2 milyon ışık yılından fazla uzaklıktadır.

Die Andromedagalaxie ist über zwei Millionen Lichtjahre von uns entfernt.

Dikenlerle süslenmiş ve göz alıcı bir ışık yayan kalp

Geziert mit Dornen und ätherisches Licht ausstrahlend

Bunda ne kadar ışık kaldığı konusunda endişeliyim. Hayır, olamaz.

Ich frage mich, wie lange ich noch Licht habe. Nein, nein, nein, nein.

Bu biraz ışık verecektir. Tamam, şimdi yılanı bulmaya çalışalım.

Damit habe ich etwas Licht. Versuchen wir jetzt die Schlange zu finden.

Bana biraz ışık verecektir. Tamam, şimdi yılanı bulmaya çalışalım.

Damit habe ich etwas Licht. Versuchen wir, die Schlange zu finden.

Kıvırcık tarantulanın sekiz ufak gözünün pek ışık algıladığı söylenemez.

Die acht winzigen Augen der Kraushaar-Vogelspinne sehen kaum mehr als Licht und Schatten.

Bu canlı ışık olgusunu daha yeni yeni anlamaya başlıyoruz.

Das Phänomen der Biofluoreszenz wird gerade erst erforscht.

Yapay ışık eşliğinde fok avladığının bilindiği dünyadaki tek yer.

vor dem man Weiße Haie bei künstlichem Licht hat jagen sehen.

Bu balıklar yüksek basınç ve ışık varlığında yaşamaya alışkındırlar.

Diese Fische sind hohen Druck und an die Anwesenheit von Licht gewöhnt.