Translation of "Parlak" in French

0.013 sec.

Examples of using "Parlak" in a sentence and their french translations:

- Bu çok parlak.
- Çok parlak.

Il y a trop de lumière.

Ay parlak.

La Lune est éclatante.

O çok parlak

C'est une personne brillante.

Ay parlak parlıyor.

- La lune est brillante.
- La lune est très brillante.

Kan parlak kırmızıydı.

Le sang était écarlate.

Bu gerçekten parlak.

C'est vraiment lumineux.

Dolunay en parlak hâlinde.

C'est la pleine lune.

Parlak siyah gözleri vardı.

Elle avait l’œil brillant et noir.

Parlak bir geleceğin var.

- Tu as un brillant avenir.
- Vous avez un brillant avenir.

O parlak bir fikir.

C'est une brillante idée.

Kumaş parlak kırmızıya boyandı.

Le tissu était teinté d'un rouge éclatant.

Güneş en parlak yıldızdır.

Le soleil est l'étoile la plus brillante.

Evlerini parlak sarıya boyadılar.

Elles peignirent leur maison d'un jaune vif.

O parlak bir ekonomist.

C'est une économiste brillante.

Ne parlak bir fikir!

Quelle idée brillante !

Mary parlak bir bilimcidir.

Mary est une scientifique brillante.

Parlak ışık gözleri bozar.

La lumière vive blesse les yeux.

İşleri çok parlak gitmiyor.

Ses affaires ne sont pas brillantes.

- Parlak bir gelecek sizi bekliyor.
- Parlak bir gelecek seni bekliyor.

- Un brillant avenir vous attend.
- Un brillant avenir t'attend.

parlak neon bir poster var.

qui nous rappelle qu'il faut « accepter » le positif.

O parlak bir geleceğe sahiptir.

Elle est promise à un brillant avenir.

O, parlak bir geleceğe sahiptir.

Il a un avenir brillant.

Edison, parlak bir öğrenci değildi.

Edison n'était pas un étudiant brillant.

Başka parlak fikirleriniz var mı?

Encore une quelconque brillante idée ?

Parlak kelebekler oradan oraya uçtu.

Des papillons éclatants volaient çà et là.

Sanırım bu parlak bir fikir.

Je pense que c'est une idée géniale.

John'un parlak bir düşüncesi vardı.

John eut une idée brillante.

Senin parlak gözlerin güneş gibi.

- Tes yeux brillants sont comme le soleil.
- Vos yeux brillants sont comme le soleil.

Parlak bir gelecek seni bekliyor.

Un brillant avenir t'attend.

Parlak bir gelecek sizi bekliyor.

Un brillant avenir vous attend.

O geleceği parlak bir genç.

C'est un jeune plein d'avenir.

Aklıma parlak bir fikir geldi.

Une idée brillante me vint à l'esprit.

Tom'un parlak bir geleceği var.

Tom a un brillant avenir.

- Çocuk büyük bir potansiyele sahip.
- Çocuğun parlak bir geleceği var.
- Çocuğun geleceği parlak.
- Çocuk parlak bir geleceğe sahip.
- Çocuk parlak bir gelecek vâât ediyor.
- Çocuk vaat dolu.

Ce garçon porte plein de promesses.

Louis çok parlak, yenilikçi bir adam

Louis est un homme brillant, progressiste,

Ardından disko topundan gelen parlak noktalar

suivie par les points lumineux produits par la boule à facettes

Yan yana koyduğumuzda parlak sarı rengin

Si nous les mettons côte à côte,

Biz burada sempatik tatlı parlak görüyoruz

nous voyons ici une douce douce sympathique

İri ve parlak gözlerinin içine baktım

Je plongeai mon regard dans ses grands yeux flamboyants

Pazar sabahı hava parlak ve açıktı.

C'était un dimanche matin clair et lumineux.

O önünde parlak bir geleceğe sahip.

Un brillant avenir s'offre devant lui.

Böyle parlak bir yıldız hiç görmedim.

Je n'avais jamais vu d'étoile aussi brillante.

Dün aklıma parlak bir fikir geldi.

Hier, une idée m'est venue à l'esprit.

Senin için parlak bir gelecek görüyorum.

Je vois un futur brillant pour toi.

Yağmurdan sonra güneş daha parlak ışıldar.

Après la pluie, le soleil brille de manière beaucoup plus brillante.

O, dünyadaki en parlak adam değil.

- Ce n'est pas le type le plus brillant au monde.
- Ce n'est pas une lumière.

Bu yeni ekran çok daha parlak.

Ce nouvel écran est beaucoup plus lumineux.

En parlak olanı şu küçük yıldızdır.

- Cette petite étoile est la plus brillante.
- Cette petite étoile est la plus lumineuse.

Pekala, öncelikle rengi parlak ve capcanlı yapın

D'abord, rendez la couleur vive et lumineuse.

En parlak yıldızların en yüksek sesli olduğunu

Les étoiles les plus brillantes sont les plus bruyantes.

parlak ve beyaz bir yoğun bakıma yetiştim.

Il était relié à des machines qui évaluait ses chances de survie.

Parlak dolunayın altında... ...ailesinden normalden fazla uzaklaşıyor.

Sous la pleine lune, il s'aventure plus loin de ses parents que d'habitude.

Ormandaki bu parlak yeni şeyi fark etti.

Elle repère ce nouvel objet brillant.

Gece gökyüzünde çok parlak uçan şeyler gördüm.

J'ai vu quelque chose de très brillant voler dans le ciel nocturne.

Hava yarın daha parlak olursa harika olur.

Ça serait chouette si ça s'éclaircissait demain.

Fakat yüksek sesler ve parlak ışıklar kafa karıştırıcı.

Mais les détonations et les lumières la désorientent.

Sınıftaki başka hiçbir öğrenci onun kadar parlak değildir.

Aucun autre élève de la classe n'est aussi génial que lui.

Parlak kırmızı bir uğur böceği, parmağımın ucuna indi.

Une coccinelle rouge et brillante se posa sur le bout de mon doigt.

Bu nedenle yalnız, parlak beyaz bir kurt gibi görünür.

il apparaît donc comme étant un loup solitaire blanc et brillant.

Parlak yıldızlar ile takımyıldızlarının. Böylece nokta atışıyla yerini bulur.

des étoiles brillantes et des constellations, afin de se repérer avec une précision chirurgicale.

En iyi idarecisi olarak kabul edilen parlak bir komutandı

Suchet était un commandant brillant, largement considéré comme le meilleur administrateur de l' armée

. Ney'in kendisini parlak bir taktik lideri yapan saldırgan içgüdüsünün

Il y avait déjà eu des signes que l'instinct agressif de Ney, qui faisait de lui un brillant

Yine de birkaç Polisi'nden biriydi parlak ve akıllı ajanda,

capacité à donner un coup de maître ou à inspirer ses troupes à la victoire, diminuait avec le temps.

Bir tıp doktoru olarak Tom'un parlak bir kariyeri var.

Tom a une brillante carrière en tant que médecin.

Sabah güneşi o kadar parlak ki ben onu göremiyorum.

Le soleil du matin est si brillant que je ne peux pas le regarder.

Yıldız o kadar parlak ki o, çıplak gözle görülebilir.

L'étoile est si brillante qu'on peut la voir à l'œil nu.

Sabah güneşi o kadar parlak ki ben ona bakamam.

Le soleil du matin est si brillant que je ne peux pas le regarder.

Ama bu gece Ay parlak. O yüzden flamingoların şansı var.

Mais la lune est pleine, ce soir. Les flamants ont une chance.

Sağa gitmeye karar verirsek parlak güneşin altına çıkma riskine gireriz.

Soit on va à droite, sachant qu'on risque d'être en plein soleil,

Parlak bir bağımsız kampanyada, Avusturyalıları Nice yakınlarında tuttu, sonra onları

Dans une brillante campagne indépendante, il retint les Autrichiens près de Nice, puis les chassa

Asker ve parlak bir taktikçi ... ateşli mizacı onu alt etmedikçe.

soldat né et un tacticien brillant… à moins que son tempérament fougueux ne l'emporte sur lui.

Araplar ve dünya üzerinde sonsuza kadar parlak bir iz bıraktı

cinq cents bâtiments que l'on peut appeler des gratte-ciel. Il a laissé une marque brillante à

Ve daha iyi ve parlak bir gelecek görüşümüzü karartmasına izin verdik.

et d’obscurcir notre vision d'un avenir meilleur et plus prometteur.

Savaşarak İtalya'daki ilk, parlak seferinde Napolyon'un altında hizmet vermeye devam etti

à Lodi, Castiglione et Bassano.

Oğlumuzun çok parlak olduğunu düşünüyoruz. Elbette ki önyargıyla böyle düşünüyor olabiliriz.

Notre enfant nous semble être brillant. Évidemment, il se peut que nous ayons un parti pris.

General Mack'in Ulm'deki güçleri üzerindeki tuzağı kapatan parlak bir eylem kazandığında doğrulandı

ferma le piège des forces du général Mack à Ulm.

Bu süreçte organize ve kararlı bir komutan ve parlak bir taktikçi olarak ün kazandı.

Dans le processus, il a gagné une réputation de commandant organisé et décisif, et de brillant tacticien.

Ancak, parlak yönetimi ve yorulmak bilmeyen çalışmaları Napolyon'un askeri başarısının büyük bir kısmının temelini oluşturan

Mais il était «l'indispensable maréchal», dont la brillante administration et le travail inlassable

Davout, Savaş Bakanı ve Paris valisi yapıldı: parlak ve sadık bir yönetici gerektiren hayati roller

Davout fut nommé ministre de la Guerre et gouverneur de Paris: rôles vitaux, nécessitant un administrateur brillant et

Düşünerek, artık kendini kanıtlamış bir tugay komutanıydı . 1799'da, General Bernadotte'nin parlak raporlarını takiben, sonunda

En 1799, à la suite de rapports élogieux du général Bernadotte, il accepte finalement le grade de

Yapraklar hafif bir rüzgarla öyle salınıyordu ki parlak ışık huzmeleri gökyüzünden yere doğru adeta göz kırparak düşüyordu

Par le bruit d'une brise légère remuant le feuillage, laissant passer la lumière... brillante, scintillante...

Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

La phénolphtaléine vire au fuchsia en présence d'une base dont le pH est supérieur ou égal à 10 et reste incolore en présence d'une solution dont le pH est inférieur ou égale à 8,2.