Translation of "Anlayabiliyorum" in English

Anlayabiliyorum.

I can see the light.

Dilinizi anlayabiliyorum.

- I can understand your language.
- I understand your language.

Söylediklerini anlayabiliyorum.

I can understand what you are saying.

Onu anlayabiliyorum.

I can understand her.

Durumunu anlayabiliyorum.

I can understand your position.

Tom'u anlayabiliyorum.

I can see Tom.

Sebebini anlayabiliyorum.

I can understand why.

Seni anlayabiliyorum.

I can understand you.

Öfkeni anlayabiliyorum.

I can understand your anger.

Şaşkınlığını anlayabiliyorum.

I can understand your confusion.

Şüpheciliğini anlayabiliyorum.

I can understand your skepticism.

Onları anlayabiliyorum.

- I can understand it.
- I can understand them.
- I can understand her.

Fransızca anlayabiliyorum.

- I'm able to understand French.
- I can understand French.

Ben bunu anlayabiliyorum.

I can understand this.

Tom'un sıkıntısını anlayabiliyorum.

I can understand Tom's annoyance.

Tom'un abartmadığını anlayabiliyorum.

I can see Tom wasn't exaggerating.

Tom'un amacını anlayabiliyorum.

I can see Tom's point.

Nasıl hissettiğini anlayabiliyorum.

I can understand how you feel.

Onunla evlendiğini anlayabiliyorum.

I could see you marrying him.

Pozisyonunuzu tamamen anlayabiliyorum.

I can understand your position perfectly.

Senin dilini anlayabiliyorum.

I can understand your language.

Söylediklerini güçlükle anlayabiliyorum.

I can hardly understand what he says.

Bakış açınızı anlayabiliyorum.

I can understand your point of view.

Sanırım onu anlayabiliyorum.

- I guess I can understand that.
- I guess that I can understand that.

Tom'un kararını anlayabiliyorum.

I can understand Tom's decision.

- Tüm İskandinav dillerini anlayabiliyorum.
- Bütün İskandinav dillerini anlayabiliyorum.

I can understand all the Scandinavian languages.

Neden kalmak istediğini anlayabiliyorum.

I can see why you'd want to stay.

Neden Tom'dan şüphelendiğini anlayabiliyorum.

I can see why you suspected Tom.

Bunu nasıl düşünebileceğinizi anlayabiliyorum.

I can see how you might think that.

- Onu anlayabiliyorum.
- Onu görebiliyorum.

- I understand.
- I can see that.

Neden gitmek istemeyebileceğini anlayabiliyorum.

I can understand why you might not want to go.

Onun söylediklerini güçlükle anlayabiliyorum.

I can hardly understand what she says.

Tom'un acı çektiğini anlayabiliyorum.

I can see Tom is in pain.

Tom'dan niçin hoşlanmadığını anlayabiliyorum.

I can see why you don't like Tom.

Tom'un nasıl hissettiğini anlayabiliyorum.

I can understand how Tom feels.

- Ben ışığı görebiliyorum.
- Anlayabiliyorum.

I can see the light.

Onun ne söylediğini anlayabiliyorum.

I can understand what she is saying.

Söylediğiniz her şeyi anlayabiliyorum.

- I can understand everything you're saying.
- I can understand everything you are saying.

Söyledikleri her şeyi anlayabiliyorum.

- I can understand everything they are saying.
- I can understand everything they're saying.

Aşkın kör olduğunu anlayabiliyorum.

I can understand that love is blind.

Onu anlayabiliyorum ama konuşamıyorum.

I can understand it, but I can't speak it.

İtalyanca anlayabiliyorum ama konuşamıyorum.

I can understand Italian, but I can't speak it.

Norveççe anlayabiliyorum ama konuşamıyorum.

I can understand Norwegian, but I can't speak it.

Danca anlayabiliyorum ama konuşamıyorum.

I can understand Danish, but I can't speak it.

Sırpçayı anlayabiliyorum ama konuşamıyorum.

I can understand Serbian, but I can't speak it.

Romenceyi anlayabiliyorum ama konuşamıyorum.

I can understand Romanian, but I can't speak it.

Hırvatçayı anlayabiliyorum ama konuşamıyorum.

I can understand Croatian, but I can't speak it.

Ukraynacayı anlayabiliyorum ama konuşamıyorum.

I can understand Ukrainian, but I can't speak it.

Fince anlayabiliyorum ama konuşamıyorum.

I can understand Finnish, but I can't speak it.

Koreceyi anlayabiliyorum ama konuşamıyorum.

I can understand Korean, but I can't speak it.

İbraniceyi anlayabiliyorum fakat konuşamıyorum.

I can understand Hebrew, but I can't speak it.

İnterlinguayı anlayabiliyorum ama konuşamıyorum.

I can understand Interlingua, but I can't speak it.

Tom'u neden sevmediğini anlayabiliyorum.

I can understand why you don't like Tom.

Çocuğun nasıl hissettiğini anlayabiliyorum.

I can understand how the guy feels.

Niçin orada yemek istemediğini anlayabiliyorum.

I can understand why you don't want to eat there.

Tom'un neden gitmek istemediğini anlayabiliyorum.

I can see why Tom doesn't want to go.

Tom'un neden seni sevmediğini anlayabiliyorum.

I can see why Tom doesn't like you.

Tom'un Mary'den neden hoşlandığını anlayabiliyorum.

I can see why Tom likes Mary.

Ben onu mükemmel olarak anlayabiliyorum.

I can understand him perfectly.

Onun neden gitmemeyi seçtiğini anlayabiliyorum.

I can see why he chose not to go.

Onun neden gizli olduğunu anlayabiliyorum.

I can see why it's confidential.

Senin Tom'u niçin sevdiğini anlayabiliyorum.

I can see why you like Tom.

Tom'un Fransızca söylediklerinin çoğunu anlayabiliyorum.

I can understand most of what Tom says in French.

Görünüşünden onun hasta olduğunu anlayabiliyorum.

I can see he is ill by his appearance.

Tom'un neden üzgün olduğunu anlayabiliyorum.

I can see why Tom is upset.

Tom'un neden endişeli olduğunu anlayabiliyorum.

I can see why Tom is concerned.

Tom'un neden onu beğendiğini anlayabiliyorum.

I can see why Tom likes that.

Dili anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand the language, but I can't speak it.

Senin dilini anlayabiliyorum ama konuşamıyorum.

I can understand your language, but I can't speak it.

İngilizce anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand English, but I can't speak it.

Rusça anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Russian, but I can't speak it.

Almanca anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand German, but I can't speak it.

Portekizce anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Portuguese, but I can't speak it.

Çekçeyi anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Czech, but I can't speak it.

Lehçe anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Polish, but I can't speak it.

İsveççe anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Swedish, but I can't speak it.

İzlandaca anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Icelandic, but I can't speak it.

Macarcayı anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Hungarian, but I can't speak it.

Bulgarcayı anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Bulgarian, but I can't speak it.

Estoncayı anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Estonian, but I can't speak it.

Litvancayı anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Lithuanian, but I can't speak it.

Letoncayı anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Latvian, but I can't speak it.

Fransızcayı anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand French, but I can't speak it.

Arapça anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Arabic, but I can't speak it.

Hintçeyi anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Hindi, but I can't speak it.

Çinceyi anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Chinese, but I can't speak it.

Taycayı anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Thai, but I can't speak it.

Vietnamcayı anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Vietnamese, but I can't speak it.

Esperantoyu anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

I can understand Esperanto, but I can't speak it.

Tom'un Boston'a neden gitmek istediğini anlayabiliyorum.

I can see why Tom wants to go to Boston.

Fransızca konuşmuyorum ama onu biraz anlayabiliyorum.

I don't speak French, but I can understand it a bit.

Onun ne söylediğini zar zor anlayabiliyorum.

- I can hardly understand what he says.
- I can barely understand what he's saying.

Onun söylüyor olduğu her şeyi anlayabiliyorum.

- I can understand everything she is saying.
- I can understand everything she's saying.