Translation of "şeyin" in Dutch

0.019 sec.

Examples of using "şeyin" in a sentence and their dutch translations:

Kazanacağın çok az şeyin ve kaybedeceğin çok şeyin var.

Je hebt weinig te winnen en veel te verliezen.

- Her şeyin geçip gittiğine memnunum.
- Her şeyin bittiğine memnunum.

Ik ben blij dat alles voorbij is.

Her şeyin değişmesi gerek

Alles zal moeten veranderen

Her şeyin var mı?

Heb je alles?

Şu şeyin büyüklüğüne bak!

Kijk eens hoe groot dat is!

Her şeyin zamanı var.

Alles heeft zijn tijd.

Bu her şeyin başladığı nokta.

En daaruit komt alles wat ik hier vertel.

Bu şeyin içi yağla dolu.

Het zit vol met oliën.

Bu hiçbir şeyin kanıtı değil.

Dit bewijst helemaal niets

çünkü aklında söylediği şeyin ciddiliğini

omdat ze niet begrijpt waarom haar woorden zo zwaar wegen

Her şeyin iyi olacağını düşünüyorum.

Ik geloof dat alles wel goed komt.

Bir şeyin yanlış olduğunu hissediyorum.

Ik voel dat er iets mis is.

Bir şeyin kokusunu alıyor musun?

Ruik jij iets?

Her şeyin iyi gideceğinden eminim.

Ik weet zeker dat alles goed zal komen.

Her şeyin bir zamanı var.

- Alles op zijn tijd.
- Alles op z'n tijd.

Hâlâ öğrenecek çok şeyin var.

- Je hebt nog zo veel te leren.
- U heeft nog zo veel te leren.

Atomlar her şeyin içinde vardır.

In alles zijn er atomen.

Böyle bir şeyin olacağından korkuyordum.

Ik vreesde al dat zoiets zou gebeuren.

Her şeyin bir zamanı vardır.

Alles op z'n tijd.

Söyleyecek bir şeyin var mı?

Heb je wat te zeggen?

Yapacak bir şeyin yok mu?

Heb je niks te doen?

Burası her şeyin başladığı yerdir.

Dit is de plaats waar alles begon.

Yaptığın şeyin yasal olduğunu sanmıyorum.

Ik geloof niet dat wat jij doet legaal is.

Daha ucuz bir şeyin var mı?

- Heb je iets goedkopers?
- Heeft u iets goedkopers?
- Hebben jullie iets goedkopers?

Tom'un tepkisi Mary'nin beklediği şeyin tersiydi.

Toms reactie was het tegenovergestelde van wat Maria had verwacht.

Eğer açsan, her şeyin tadı iyidir.

Als je honger hebt, smaakt alles goed.

Olan her şeyin bir sebebi vardır.

Alles gebeurt om een reden.

Sanırım her şeyin bir nedeni var.

Ik denk dat alles gebeurt voor een reden.

Her şeyin bir sebeple olduğuna inanıyorum.

Ik geloof dat alles voor een reden gebeurt.

Ona her şeyin iyi olduğunu söyle.

Vertel haar dat alles in orde is.

Olduğunu düşündüğün şeyin bu olduğunu sanmıyorum.

Ik denk niet dat dat is wat jij denkt dat het is.

İyi sağlık her şeyin en değerlisidir.

- Een goede gezondheid gaat boven alles.
- Een goede gezondheid is belangrijker dan al de rest.

Bana her şeyin iyi olduğunu söyle.

Zeg me dat alles goed is.

Böyle bir şeyin olacağı içime doğmuştu.

Ik had al het gevoel dat zoiets zou gebeuren.

- Söyleyecek bir şeyin yoksa, bir şey söyleme.
- Söyleyecek hiçbir şeyin yoksa, hiçbir şey söyleme.

Als je niets te zeggen hebt, zeg dan niets.

Her şeyin bir son kullanma tarihi var,

Alles heeft een vervaldatum,

Öyle ki, Uruguay'da olan her şeyin bedelini

Dat we voor de gebeurtenissen in Uruguay...

Sıra dışı bir şeyin eşiğinde olduğunu hissediyorsun.

Je bent vlak bij iets buitengewoons.

Sıra dışı bir şeyin kokusunu alıyor musun?

Ruik je niets vreemds?

Daha az pahalı bir şeyin var mı?

Heeft u niets minder duurs?

Siz arkadaşlar bir şeyin kokusunu alıyor musunuz?

Ruiken jullie iets?

Her şeyin bir var olma şansı yoktur.

Niet alles krijgt een kans om te bestaan.

Sonunda her şeyin iyi olacağını umut ediyorum.

Ik hoop dat alles uiteindelijk goed zal aflopen.

Tom her şeyin onun işi olduğunu düşünüyor.

Tom denkt dat alles hem aangaat.

Parayla her şeyin satın alınabileceği fikri yanlıştır.

Het idee dat men met geld om het even wat kan kopen, is fout.

Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.

Ik hoop dat alles uiteindelijk goed zal aflopen.

Söyleyecek bir şeyin yoksa, bir şey söyleme.

- Als ge niets te zeggen hebt, zeg dan niets.
- Als je niets te zeggen hebt, zeg dan niets.

Geri döndüğümde her şeyin hazır olmasını istiyorum.

Als ik terugkom, wil ik dat alles voorbereid is.

Başka bir şeyin dikkatimizi dağıtmasına izin verme.

Laat niets anders ons afleiden.

Tom bir şeyin yanlış olduğunu hemen bildi.

Tom had onmiddellijk door dat er iets niet juist was.

Bu tür şeyin çok sık olduğunu görmeyiz.

Zoiets zien we niet vaak gebeuren.

Tom bir şeyin yapılmasını rica etmek yerine bir şeyin yapılmasını her zaman talep eden türden bir insan.

Tom is het type persoon dat altijd eist dat er iets gedaan wordt in plaats van te vragen dat het gedaan wordt.

Veya yaptığım korkunç bir şeyin kanıtı olduğuna eminler.

of bewijs dat ik iets vreselijks gedaan heb.

Bir şekilde önündeki şeyin tehlikeli olmadığını fark ediyor,

Ze beseft dat dit ding niet gevaarlijk is.

Bu şeyin nasıl kullanıldığıyla ilgili hiçbir fikrim yok.

Ik heb geen idee hoe je dit ding moet gebruiken.

- Zaman bütün yaraları iyileştirir.
- Zaman her şeyin ilacıdır.

De tijd heelt alle wonden.

- Zaman her şeyin ilacıdır.
- Zaman tüm yaraları sarar.

De tijd heelt alle wonden.

O, her şeyin bir para sorunu olduğunu düşünüyor.

Ze is van mening dat alles een kwestie van geld is.

Söylemiş olduğu şeyin, bir yalan oldugu belli oldu.

Wat hij gezegd had, bleek een leugen.

Senin hâlâ kadınlar hakkında öğreneceğin çok şeyin var.

Je hebt nog veel te leren over vrouwen.

Sürekli sabırsızlıkla beklediğim bir şeyin olması için çabalarım.

Ik probeer altijd iets te hebben om naar uit te kijken.

Yıllar içinde her şeyin değiştiğini görmek eğlenceli olur.

Het zou leuk zijn om te zien hoe alles in de loop der jaren wijzigt.

Tom'un yapmak istediği şeyin bu olduğundan oldukça eminim.

Ik ben er redelijk zeker van, dat het dat is wat Tom wou doen.

Ama orada onlara tek korkmaları gereken şeyin aslında kendinden

Het helpt als iemand hen toont

Bir cevap olması gerekiyor. Her şeyin bir cevabı var.

Er moet een antwoord zijn. Op alles is er een antwoord.

Şimdi ihtiyacın olan şeyin bir şey yemek olduğunu düşünüyorum.

Wat jij nu moet doen is iets eten volgens mij.

- Her şeyin bir sonu vardır.
- Açılan solar, ağlayan güler.

Aan alles komt een eind.

Tamam, şimdi halatı alalım. Sonra şu şeyin yerini belirlemeye çalışacağız.

Nu alleen nog het touw binnenhalen. En dan gaan we dat ding zoeken.

Söylemek istediğin bir şeyin varsa acele et ve onu söyle!

Als iets wil zeggen, schiet op en zeg het!

Bir şeyin yanlış gittiğine dair içimde kötü bir his var.

Ik heb een naar gevoel dat iets verkeerd is gegaan.

Yapabildiğim her şeyin, yüksekokul, hukuk fakültesi ve sağlık adalet işi dahil

In onze familie is er een erkenning dat alles wat ik reeds heb kunnen doen --

Yapılacak en iyi şeyin bu ışığı açık bırakmak ve tüm böceklerin

Jij denkt dat het het beste is om hem hier te laten met het licht aan...

Öyleyse bir kez daha tam bir kurgu gibi görünen şeyin , gerçekte

Dus nogmaals, wat leek op complete fictie, blijkt een harde feitelijke

Bu dünyada ölüm ve vergiler hariç hiçbir şeyin kesin olduğu söylenemez.

In deze wereld kan niets zeker genoemd worden, behalve de dood en belastingen.

- Her şey izah edilemez.
- Her şeyin izahı olmaz.
- Her şey açıklanamaz.

Niet alles kan worden verklaard.

- İhtiyaç duyduğun her şeye sahip misin?
- Her şeyin var, değil mi?

Heb je alles wat je nodig hebt?

- Sanırım yapmak zorunda olduğumuz her şeyin arkasında yapmak istediğimiz bir şey vardır.
- Sanırım yapmak zorunda olduğumuz her şeyin arkasında yapmak istediğimiz bir şey var.

Ik vermoed, dat achter alles wat we doen moeten, wel iets zit, wat we doen willen...

Söyleyecek başka bir şeyin yoksa bana "Merhaba, nasılsın?" demenin hiçbir faydası yok.

Het heeft geen zin om me te zeggen: "Hallo, hoe gaat het?" als je niets anders te zeggen hebt.

Bende senin bir şeyin var. Onu geri almak için neden buraya gelmiyorsun?

Ik heb iets dat van jou is. Waarom kom je niet hierheen om het terug te krijgen?

Onun yakalamak için hangi yaklaşımı kullanmalıyız? Yapılacak en iyi şeyin, ışıkla birlikte bunu bırakıp

Hoe moeten we hem vangen? Jij denkt dat het het beste is om hem hier te laten met het licht aan...

En çılgın bilim kurgularımızdan bile çok daha fazlası. Her şeyin başladığı o günü hatırlıyorum.

Het is veel extremer dan onze gekste sciencefiction. Ik herinner me de dag waarop het allemaal begon.

- Sence böyle bir şey mümkün olabilir mi?
- Böyle bir şeyin mümkün olduğunu düşünüyor musun?

Denk je dat zoiets mogelijk is?

- Bundan daha küçük bir şeyin yok mu?
- Bundan daha küçük bir şeyiniz yok mu?

- Heeft u niets kleiners dan dit?
- Heb je niets kleiners dan dit?

Halkbilimci Jonathan Young ona zarar verebilecek tek şeyin, insan tükürüğünde bulunan bir silah olduğunu söylüyor.

Volkskundige Jonathan Young zegt dat enige dat het kan schaden... ...een wapen gedoopt in menselijk speeksel is.

Halatla inmek iyi olur, hemen oraya ineriz. Kötü yanı, halatı bağlayacak pek bir şeyin olmaması.

Abseilen brengt ons precies waar we moeten zijn. Het nadeel is dat er niks geschikt is om me aan vast te maken.