Translation of "Yoğun" in Arabic

0.025 sec.

Examples of using "Yoğun" in a sentence and their arabic translations:

Yoğun bir anda,

وكل ذلك في لحظة مبهرة

...yoğun bir rekabet var.

‫إن المنافسة حامية.‬

Terapiye yoğun bir erişimleri var,

وأن بإمكانهن الوصول المحكم للعلاج،

Bazen çok yoğun bir şekilde.

وإلى حد كبير أحيانًا.

Uydular çok yoğun gözlemler gönderiyorlar,

الأقمار الصناعية تقوم بتقديم قدر كبير من الملاحظات

İngiltere yoğun bakım yatak sayısının

أسرة العناية المركزة في المملكة المتحدة

Yoğun bakımdan şu açıklamayı yapmıştı

قد أدلى البيان التالي في العناية المركزة

Yoğun trafikten dolayı geç kaldım.

تأخرت بسبب زحمة الطريق الشديدة.

Pazartesi benim en yoğun günümdür.

الاثنين -بالنسبة لي- هو أكثر الأيام انشغالًا.

Birincisi en yoğun ilgilerinizi belirlemek

أولاً تعرف على أعظم اهتماماتك؛

Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.

مشينا عبر أدغال كثيفة.

Fadıl yoğun bir otel işletiyordu.

كان فاضل يدير فندقا يتردّد عليه الكثير من الزّبائن.

Birkaç yıl önce, yoğun bir yerde çalışıyordum.

منذ عدة سنوات، اعتدت العمل في مكانٍ مرهقٍ.

Parlak ve beyaz bir yoğun bakıma yetiştim.

موصولاً بالأجهزة التي تراقب إمكانيّة بقائه على قيد الحياة.

Güneşin batmasıyla yoğun sıcaktan bir nefes alıyorlar.

‫يوفر غروب الشمس راحة من حرارة النهار.‬

Televizyonda yoğun bir şekilde yayınlanmasını beklemeyin sakın

لا تتوقع أن يتم بثها على شاشة التلفزيون.

Fakat stres seviyesini orta derece strese, yoğun strese,

ولكن مع ازدياد درجة التوتر تدريجياً من المواقف متوسطة إلى عالية درجة التوتر

Dinlenmek gibi daha yoğun bir ruh hali içindeyken

وعندما تسيطر عليكم حالة عقلية، مثل الاسترخاء،

Yine yoğun dozda eleştiri olan bir filmdi aslında

كان أيضًا فيلمًا مكثفًا للغاية

Bugün biz yeni yoğun bakımlara nasıl insanları alacağız

كيف سنحصل على أشخاص جدد للعناية المركزة اليوم

İşte bunu anlayabilmek için beynimizi yoğun kullanmak gerekiyor

لفهم هذا ، نحتاج إلى استخدام أدمغتنا بشكل مكثف.

Evren sıcak, yoğun ve hatırı sayılır derecede pürüzsüzdü

كان الكون ساخنًا، وكثيفًا، وسلسًا للغاية

- Leyla meşgul bir anneydi.
- Leyla yoğun bir anneydi.

كانت ليلى أمّا مشغولة.

Ve bazen o kadar yoğun ve ezici olur ki

الذي قد يكون مكثفاً وغامراً،

Daha yoğun olan kara ulaşmak için biraz kazmama rağmen,

‫حتى عندما أحفر قليلاً في هذا،‬ ‫على أمل الوصول لجليد مضغوط أكثر،‬

Burası çok ama çok yoğun bir şehir, şimdiyse uykuda.

‫هذه المدينة التي كانت نشطة جداً،‬ ‫هي الآن نائمة،‬

Dünya'nın başka yerinde bu kadar yoğun pars nüfusu yok.

‫أعلى كثافة للفهود في أي مكان على الكوكب.‬

Bundan 5 ay öncesinde yoğun bakımlarda zaten yer yokken

قبل 5 أشهر ، بينما لم يكن هناك مكان للعناية المركزة

Süren yoğun görüşmelerden ve taraflar arasında yıllarca süren çatışmalardan

للامم المتحدة الاتفاق الليبي الذي عقد في جنيف بعد خمسة ايامٍ

Başka zaman da insanlar yoğun dolu dolu filmler izlemek ister.

في أوقات أخرى يريد الناس مشاهدة أفلام قوية.

Yoğun şekilde iç içe geçmiş ağaçların arasında pek esinti yok.

‫قليل من النسيم يمر عبر الأشجار المتلاصقة.‬

Açlar ve tamamen annelerine bağımlılar. Anneyi yoğun bir gece bekliyor.

‫جائعة وتعتمد بالكامل عليها.‬ ‫أمامها ليلة حافلة.‬

Fakat kısa bacaklarla uzun duvarlara tırmanılmaz. Yoğun sokaklardan da geçilmez.

‫لكن لا يمكن للسيقان القصيرة‬ ‫تسلّق الجدران العالية...‬ ‫أو عبور الطرق المزدحمة.‬

Nigbolu gibi yoğun ormanları ve dik yamaçları ile savaş alanlarında

في ساحات القتال مثل نيكوبوليس، لا تسمح الغابات الكثيفة والتضاريس المنحدرة

Birkaç saat süren yoğun dövüşlerde, birden fazla kez el değiştirdi.

في عدة ساعات من القتال العنيف ، المعقل تغير اليدين أكثر من مرة.

Yoğun trafiğin gürültüsü o kadar çoktu ki polis kendini duyuramadı.

كان ضجيج السيارات شديدا لدرجة أن الشرطة لم يسمعوا أنفسهم.

Sonsuz yoğun bataklık arazi neredeyse dinlenmek için hiç kuru alan barındırmıyor.

لا تقدم المستنقعات الكثيفة التي لا نهاية لها أي مناطق جافة للراحة

Ama bugün çok iyiydiniz. Yoğun baskı altında bile çok iyi kararlar verdiniz.

‫ولكنك أحسنت عملاً اليوم.‬ ‫اتخذت بعض القرارات الجيدة، أغلبها تحت ضغط.‬

Bunun sebebi tıpkı bir bilgisayarın işlemcisinin çok yoğun bir şekilde çalışması gibi

وذلك لأن معالج الكمبيوتر يعمل بجد

Buna gülme gazı da denir, tıpkı metanın esas olarak yoğun gübreleme tarımı

الاعلاف يسهم في الاحتباس الحراري. اما غاز اكسيد النيتروز

Artık güvende, biraz da akıllandı. Bu yoğun, karanlık yağmur ormanlarında ayrı düşmemek zor olabiliyor.

‫بلغ الأمان وصار أكثر حكمة.‬ ‫يمكن للتعاون أن يكون صعبًا‬ ‫في هذه الغابات المطيرة الكثيفة المظلمة.‬