Examples of using "Rara" in a sentence and their turkish translations:
Mary tuhaftır.
Bizim köpek nadiren ısırır.
O, nadiren kahvaltı yapar.
Nancy nadiren gülümser.
Onu nadiren görürüm.
İçimde tuhaf bir his var.
Nadiren belgesel izlerim.
Ne tuhaf bir masal!
Tom nadiren kahve içer.
Tom nadiren dergi okur.
Tom nadiren geç kalır.
O, nadiren oraya giderdi.
Bu çok nadir bir durumdur.
- Tom'un nadir görülen bir hastalığı var.
- Tom'un ender bir hastalığı var.
Çocuklarım çok nadir dışarı çıkar.
Tom nadiren güler.
Onu çok nadiren görüyorum.
Mary nadiren elbise giyer.
Bu garip bir cümle.
Onu sabahları nadiren yaparım.
Okulda çok az konuşurdum
bayağı küçük, bayağı garip,
O pazar günü nadiren dışarı çıkar.
Kışın buraya nadiren kar yağar.
Tom nadiren evde yer.
Biz burada nadiren kar görürüz.
O, nadiren sinemalara gider.
Bu alanda nadiren kar yağar.
Senin fikirlerin nadiren pratiktir.
Tom nadiren elektrikli aletler kullanır.
O nadiren evdedir.
O, nadiren sinemalara gider.
Tom pazartesi günü nadiren dışarı çıkar.
Ender görülen büyüleyici bir an bu.
tenefüslerde nadiren de olsa oynanır
O, o giysilerin içinde tuhaf görünüyor.
Nadiren telefonda konuşurum.
O nadiren dışarı gider.
Neredeyse ona hiç rastlamam.
Tom ve Mary ender olarak birlikte yerler.
Tesadüfen nadir bir kelebeği gördü.
Hava raporları nadiren gerçekleşir.
Aklıma tuhaf bir şey geldi.
- Ne garip bir hikaye!
- Ne tuhaf bir hikaye.
Tom kendi hakkında nadir konuşur.
Tom kendisi hakkında nadiren konuşur.
Tom'un tuhaf bir konuşma tarzı var.
Tom neredeyse hiç evde değil.
Mary nadiren oje kullanır.
Nadiren görülürler. Varlıklarını çok az kişi bilir.
Amerika kıtasında çok sıra dışı kabul edildik.
az görülmesinin sebebi de budur aslında
Vikingler nadiren merhamet teklif ediyor veya bekliyorlardı:
Sağduyu nadir ve önemli bir erdemdir.
Annem gece nadiren televizyon izler.
Onunki gibi güzellik nadirdir.
Bu süt tuhaf kokuyor.
Tom bana komik görünüyor.
Erkekler nadiren sorunları hakkında konuşurlar.
Tom siyah gömleğini nadiren giyer.
Mutlu insanların ne kadar nadir olduğunu fark ettim.
Çin'deyken tuhaf bir şey yedim.
Tom nihayet istediği nadir pul ele geçirdi.
Tom'un ilk karısı çok garip biriydi.
Tom, Mary'in bunu nadiren yaptığını söyledi.
Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
Bugünlerde sabır nadir bir erdemdir.
Tom bir seçici yiyicidir nadiren yeni bir şey dener.
Onun evi yakın olmasına rağmen, onu nadiren görüyorum.
O, neredeyse oraya hiç gitmedi.
Aşı kolumda komik küçük bir iz bıraktı.
Tom gece yarısından önce neredeyse hiç yatmaya gitmez.
Babam nadiren gece yarısından önce eve döner.
Şimdi, hikâye burada biraz tuhaflaşıyor.
Sıradışı bir şey fark ettin mi?
Benim hakkımda bilmeniz gereken bir şey, nadiren ağlamamdır.
O nadiren şarkı söyler ama sanırım bu gece söyleyecek.
Çok nadir, kırk yılda bir, kiliseye gider.
İngilizler trende nadiren yabancılarla konuşurlar.
Tuhaf bir geceydi
ve kendimi eğlence seçeneklerinden yoksun görmüyorum.
hafta içi akşam 5'ten sonra nadiren çalışırım.
Ve benim gibi, bu konu hakkında karışık duygular içinde olan biriyle.
Buradaki iklim çok yumuşak olduğu için burada kışın bile nadiren kar yağar.
eski cami yapımlarına baktığımız zaman kubbelere çok fazla rastlamıyoruz. Nadiren var
Ancak, bir dünya haritasında bir şeyler göstermeye çalışırken kartograflar, Mercator'ı nadiren kullanıyorlar.
“Yaşamak dünyadaki en nadir şeydir. Birçok insan sadece var olur, hepsi bu.”
O nadiren şarkı söyler fakat sanırım bu gece söyleyecek.
Ben kırk yılda bir kez kiliseye giderim.
Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.