Translation of "Rara" in Turkish

0.010 sec.

Examples of using "Rara" in a sentence and their turkish translations:

María es rara.

Mary tuhaftır.

- Nuestro perro rara vez muerde.
- Nuestra perra rara vez muerde.

Bizim köpek nadiren ısırır.

Ella rara vez desayuna.

O, nadiren kahvaltı yapar.

Nancy rara vez sonríe.

Nancy nadiren gülümser.

Rara vez la veo.

Onu nadiren görürüm.

Tengo una sensación rara.

İçimde tuhaf bir his var.

Rara vez veo documentales.

Nadiren belgesel izlerim.

¡Qué historia tan rara!

Ne tuhaf bir masal!

Tom rara vez bebe café.

Tom nadiren kahve içer.

Tom rara vez lee revistas.

Tom nadiren dergi okur.

Tom rara vez llega tarde.

Tom nadiren geç kalır.

Él rara vez fue ahí.

O, nadiren oraya giderdi.

Esta es una situación rara.

Bu çok nadir bir durumdur.

Tom tiene una rara enfermedad.

- Tom'un nadir görülen bir hastalığı var.
- Tom'un ender bir hastalığı var.

Mis hijos rara vez salen.

Çocuklarım çok nadir dışarı çıkar.

Tom rara vez se ríe.

Tom nadiren güler.

Muy rara vez lo veo.

Onu çok nadiren görüyorum.

Mary rara vez lleva vestido.

Mary nadiren elbise giyer.

Esta es una sentencia rara.

Bu garip bir cümle.

- Rara vez hago eso por la mañana.
- Rara vez lo hago por la mañana.

Onu sabahları nadiren yaparım.

Rara vez hablaba en la escuela,

Okulda çok az konuşurdum

Es muy pequeña, es muy rara,

bayağı küçük, bayağı garip,

Él rara vez sale los domingos.

O pazar günü nadiren dışarı çıkar.

Rara vez nieva aquí en invierno.

Kışın buraya nadiren kar yağar.

Tom rara vez come en casa.

Tom nadiren evde yer.

Nosotros rara vez tenemos nieve aquí.

Biz burada nadiren kar görürüz.

Ella rara vez va al cine.

O, nadiren sinemalara gider.

Rara vez nieva por esta área.

Bu alanda nadiren kar yağar.

Sus ideas rara vez son prácticas.

Senin fikirlerin nadiren pratiktir.

Tom rara vez usa herramientas eléctricas.

Tom nadiren elektrikli aletler kullanır.

Él rara vez está en casa.

O nadiren evdedir.

Él rara vez va al cine.

O, nadiren sinemalara gider.

Tom rara vez sale los lunes.

Tom pazartesi günü nadiren dışarı çıkar.

En un momento mágico rara vez visto.

Ender görülen büyüleyici bir an bu.

rara vez se juega en los descansos

tenefüslerde nadiren de olsa oynanır

Ella se ve rara con esa ropa.

O, o giysilerin içinde tuhaf görünüyor.

Yo muy rara vez hablo por teléfono.

Nadiren telefonda konuşurum.

Ella rara vez sale a la calle.

O nadiren dışarı gider.

Yo rara vez me encuentro con él.

Neredeyse ona hiç rastlamam.

Tom y Mary rara vez comen juntos.

Tom ve Mary ender olarak birlikte yerler.

Sucedió que él vio una mariposa rara.

Tesadüfen nadir bir kelebeği gördü.

La predicción del tiempo rara vez acierta.

Hava raporları nadiren gerçekleşir.

Se me ha occurido una cosa rara.

Aklıma tuhaf bir şey geldi.

- ¡Qué extraña historia!
- ¡Qué historia tan rara!

- Ne garip bir hikaye!
- Ne tuhaf bir hikaye.

Tom rara vez habla de sí mismo.

Tom kendi hakkında nadir konuşur.

Tomás rara vez habla de sí mismo.

Tom kendisi hakkında nadiren konuşur.

Tom tiene una forma rara de hablar.

Tom'un tuhaf bir konuşma tarzı var.

Tomás rara vez está en su casa.

Tom neredeyse hiç evde değil.

Mary rara vez usa esmalte de uñas.

Mary nadiren oje kullanır.

Rara vez vistos, pocas personas saben que existen.

Nadiren görülürler. Varlıklarını çok az kişi bilir.

Nos consideraban una cosa muy rara en América.

Amerika kıtasında çok sıra dışı kabul edildik.

Es por eso que rara vez se ve

az görülmesinin sebebi de budur aslında

Los vikingos rara vez ofrecían o esperaban misericordia:

Vikingler nadiren merhamet teklif ediyor veya bekliyorlardı:

La discreción es una virtud rara e importante.

Sağduyu nadir ve önemli bir erdemdir.

Mi madre rara vez ve televisión de noche.

Annem gece nadiren televizyon izler.

Una belleza como la de ella es rara.

Onunki gibi güzellik nadirdir.

- Esta leche huele raro.
- Esta leche huele rara.

Bu süt tuhaf kokuyor.

Tom me está mirando de una manera rara.

Tom bana komik görünüyor.

Los hombres rara vez hablan de sus problemas.

Erkekler nadiren sorunları hakkında konuşurlar.

Tom rara vez se pone su camisa negra.

Tom siyah gömleğini nadiren giyer.

Comprendí lo rara que eran las personas felices.

Mutlu insanların ne kadar nadir olduğunu fark ettim.

Comí una cosa rara cuando estaba en China.

Çin'deyken tuhaf bir şey yedim.

Tom finalmente consiguió la rara estampilla que quería.

Tom nihayet istediği nadir pul ele geçirdi.

La primera esposa de Tom era muy rara.

Tom'un ilk karısı çok garip biriydi.

Tom dijo que María lo hace rara vez.

Tom, Mary'in bunu nadiren yaptığını söyledi.

Antiguamente la sal era una comodidad rara y costosa.

Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.

La paciencia es una rara virtud en estos días.

Bugünlerde sabır nadir bir erdemdir.

Tom es quisquilloso y rara vez prueba algo nuevo.

Tom bir seçici yiyicidir nadiren yeni bir şey dener.

Aunque su casa queda cerca, yo rara vez la veo.

Onun evi yakın olmasına rağmen, onu nadiren görüyorum.

- Él rara vez fue ahí.
- Él casi nunca iba allí.

O, neredeyse oraya hiç gitmedi.

La vacuna me dejó una marquita rara en el brazo.

Aşı kolumda komik küçük bir iz bıraktı.

Tom rara vez va a la cama antes de medianoche.

Tom gece yarısından önce neredeyse hiç yatmaya gitmez.

Mi papá rara vez llega a casa antes de medianoche.

Babam nadiren gece yarısından önce eve döner.

Ahora, aquí es donde la historia se vuelve un poco rara.

Şimdi, hikâye burada biraz tuhaflaşıyor.

- ¿Has notado algo fuera de lo común?
- ¿Viste alguna cosa rara?

Sıradışı bir şey fark ettin mi?

Algo que deberías saber sobre mí es que rara vez lloro.

Benim hakkımda bilmeniz gereken bir şey, nadiren ağlamamdır.

Ella rara vez canta, pero yo creo que esta noche lo hará.

O nadiren şarkı söyler ama sanırım bu gece söyleyecek.

Él rara vez va a la iglesia, si es que alguna vez.

Çok nadir, kırk yılda bir, kiliseye gider.

Los ingleses rara vez le hablan a los extranjeros en el tren.

İngilizler trende nadiren yabancılarla konuşurlar.

- Fue una extraña noche.
- Fue una noche rara.
- Fue una noche extraña.

Tuhaf bir geceydi

Y rara vez me describo, como alguien que carece de opciones de entretenimiento.

ve kendimi eğlence seçeneklerinden yoksun görmüyorum.

Y rara vez trabajo después de las cinco de la tarde entre semana.

hafta içi akşam 5'ten sonra nadiren çalışırım.

Y con alguien que, como yo, también se ha sentido rara al respecto.

Ve benim gibi, bu konu hakkında karışık duygular içinde olan biriyle.

Como el clima aquí es muy templado, nieva muy rara vez, incluso en invierno.

Buradaki iklim çok yumuşak olduğu için burada kışın bile nadiren kar yağar.

Cuando miramos los viejos edificios de la mezquita, no encontramos muchas cúpulas. rara vez existe

eski cami yapımlarına baktığımız zaman kubbelere çok fazla rastlamıyoruz. Nadiren var

Pero al intentar mostrar algo en un mapa del mundo, los cartógrafos rara vez usan el mercator.

Ancak, bir dünya haritasında bir şeyler göstermeye çalışırken kartograflar, Mercator'ı nadiren kullanıyorlar.

Vivir es la cosa más rara del mundo. La mayoría de la gente existe, eso es todo.

“Yaşamak dünyadaki en nadir şeydir. Birçok insan sadece var olur, hepsi bu.”

- No suele cantar, pero creo que va a cantar esta noche.
- Ella rara vez canta, pero yo creo que esta noche lo hará.

O nadiren şarkı söyler fakat sanırım bu gece söyleyecek.

- No voy casi nunca a la iglesia.
- Voy muy rara vez a la iglesia.
- Voy a la iglesia una vez a las quinientas.

Ben kırk yılda bir kez kiliseye giderim.

El carácter obligatorio de la escolaridad es rara vez analizado en la multitud de trabajos dedicados al estudio de las varias maneras de desarrollar en los niños el deseo de aprender.

Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.