Translation of "Lágrimas" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Lágrimas" in a sentence and their turkish translations:

- Seca tus lágrimas.
- Sécate las lágrimas.

Gözyaşlarınızı silin.

Rompió en lágrimas.

Gözyaşlarına boğuldu.

Seca tus lágrimas.

Göz yaşlarınızı kurulayın.

Son lágrimas de alegría.

Onlar sevinç gözyaşları.

Sus ojos derramaban lágrimas.

Gözlerinden yaşlar döküldü.

Ella respondió con lágrimas.

O gözyaşları ile cevap verdi.

- Sus ojos estaban llenos de lágrimas.
- Sus ojos estaban anegados en lágrimas.

- Gözleri gözyaşları doluydu.
- Onun gözleri gözyaşları doluydu.

No había enojo ni lágrimas.

Gözyaşı yoktu. Öfkelenen yoktu.

Nos conmovió hasta las lágrimas.

Biz gözyaşlarına boğulduk.

Sus lágrimas le dejaron perplejo.

Onun göz yaşları onun aklını karıştırdı.

Ella se enjugó las lágrimas.

O, gözyaşlarını sildi.

Estas son las últimas lágrimas.

Bunlar son gözyaşlarıdır.

Lágrimas corrían por sus mejillas.

Gözyaşları onun yanaklarından süzülüyordu.

Veo lágrimas en tus ojos.

Senin gözlerindeki gözyaşlarını görüyorum.

Caían lágrimas por sus mejillas.

Gözyaşları onun yanaklarından aşağı akıyordu.

Ella intentó ocultar sus lágrimas.

Gözyaşlarını gizlemeye çalıştı.

No podía contener las lágrimas.

Gözyaşlarımı tutamadım.

No pude controlar mis lágrimas.

Gözyaşlarıma engel olamadım.

Lágrimas cayeron de sus ojos.

Onun gözlerinden yaşlar süzülüyor.

Estas lágrimas son de alegría.

Bunlar sevinç gözyaşları.

Lágrimas corrieron por mis mejillas.

Yanaklarımdan gözyaşları döküldü.

- Los ojos de ella se llenaron de lágrimas.
- Sus ojos se llenaron de lágrimas.

Gözleri doldu.

Pero más allá de las lágrimas,

Ama gözyaşlarımın ötesinde

Ella lloró hasta quedarse sin lágrimas.

Göz pınarları kuruyana kadar ağladı.

Yo vi lágrimas en sus ojos.

Onun gözlerinin içinde gözyaşları gördüm.

Ella no podía contener sus lágrimas.

O gözyaşlarını tutamadı.

Tom tenía lágrimas en los ojos.

Tom'un gözlerinde gözyaşları vardı.

Las lágrimas brotaron de sus ojos.

Gözlerinden yaş fışkırdı.

Las lágrimas rebosaban de sus ojos.

Gözlerini gözyaşları doldurdu.

Sus ojos se llenaron de lágrimas.

Onun gözleri gözyaşlarıyla doldu.

Las lágrimas vinieron y se fueron,

Gözyaşlarım aktı ve gitti,

Tom no pudo contener las lágrimas.

Tom gözyaşlarını tutamadı.

Tom trató de contener sus lágrimas.

Tom gözyaşlarını tutmaya çalıştı.

¿Por qué son saladas las lágrimas?

Gözyaşları neden tuzludur?

Él no podía contener sus lágrimas.

O, gözyaşlarını tutamadı.

- Las lágrimas son el arma de los niños.
- Las lágrimas son las armas de un niño.

Gözyaşları bir çocuğun silahıdır.

Sentí las lágrimas rodar por mis mejillas.

yüzümden gözyaşlarımın aktığını hissettim.

Esa historia la llevó a las lágrimas.

Hikaye onu ağlattı.

La historia me conmovió hasta las lágrimas.

Hikaye beni gözyaşlarına boğdu.

El mundo es un valle de lágrimas.

- Bu dünya dert dünyasıdır.
- Bu dünya çile dünyasıdır.

Ella derramó lágrimas falsas sobre su muerte.

Onun ölümü üzerine timsah gözyaşları döktü.

Lágrimas caían por la mejillas de Alicia.

Gözyaşları Alice'in yanaklarından aşağı aktı.

Tom le secó a Mary sus lágrimas.

Tom, Mary'nin gözyaşlarını sildi.

Tom estaba al borde de las lágrimas.

Tom ağlamak üzereydi.

- Se sentó allí silenciosamente con lágrimas en los ojos.
- Quietamente estuvo sentada allí con lágrimas en los ojos.

- Gözleri yaşlı sessizce oraya oturdu.
- Gözlerinde yaşlarla sessizce orada oturdu.

La lastimosa escena nos conmovió hasta las lágrimas.

Acı manzara bizi gözyaşlarına boğdu.

Me miró con lágrimas cayendo sobre sus mejillas.

Yanaklarından aşağı akan gözyaşlarıyla bana baktı.

Las lágrimas son el arma de los niños.

Gözyaşları çocukların silahlarıdır.

Llora: las lágrimas son los pétalos del corazón.

Ağla: gözyaşları kalbin yapraklarıdır.

Sus lágrimas otorgaron más credibilidad a la historia.

Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.

Jane se limpió las lágrimas de los ojos.

Jane gözyaşlarını gözlerinden sildi.

Trabajó con ellos con sangre, sudor y lágrimas.

onlarla kan, ter ve göz yaşları içinde çalıştılar.

¿Pensabas que se nos habían acabado las lágrimas?

Gözyaşlarımızı bitti mi sandın?

Los ojos de la chica estaban llenos de lágrimas.

Kızın gözleri gözyaşlarıyla doluydu.

Tom vio las lágrimas en los ojos de Mary.

Tom Mary'nin gözlerindeki gözyaşları gördü.

La chica derramó algunas lágrimas cuando su padre murió.

Kız babası öldüğünde biraz gözyaşı döktü.

Sin música, el mundo es un valle de lágrimas.

Müziksiz dünya, gözyaşı vadisidir.

Mi madre me miró con lágrimas en los ojos.

- Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- Annem gözü yaşlı bana baktı.

Las chicas derramaron lágrimas después de leer la novela.

Kızlar, romanı okuduktan sonra gözyaşı döktüler.

Tom secó las lágrimas de los ojos de Mary.

Tom Mary'nin gözlerinden gözyaşlarını sildi.

Algunos estudiantes la miraron con lágrimas en los ojos.

Bazı öğrenciler gözlerindeki göz yaşlarıyla ona baktı.

Y lloró lágrimas que parecía haber guardado solo para mí.

Gözyaşları uzun zamandır beni bekliyormuş gibi akmaya başladı.

Me salieron lágrimas de los ojos cuando rebanaba las cebollas.

- Soğanları doğradığım zaman gözlerimden yaş geliyordu.
- Soğanları doğrarken gözüm yaşardı.

La belleza de la música puso lágrimas en sus ojos.

Müziğin güzelliği onun gözlerine gözyaşı getirdi.

Ella se puso de pie con lágrimas en los ojos.

Gözlerindeki yaşlarla ayağa kalktı.

La niña levantó su cara, aún húmeda por las lágrimas.

Kız, göz yaşlarıyla hâlâ ıslak yüzünü kaldırdı.

Ella miraba la película con los ojos rojos de lágrimas.

O gözyaşları içindeki kırmızı gözleri ile filmi izliyordu.

No había nadie que no tuviera lágrimas en los ojos.

Gözü yaşsız kimse yoktu.

Él leyó la carta, con lágrimas deslizándose por sus mejillas.

O, yanaklarından aşağıya doğru akan gözyaşlarıyla mektubu okudu.

No podía contener las lágrimas cuando quería un telescopio para niños

çocuklar için bir teleskop istediğinde göz yaşlarını tutamamıştı

Ella giró la cabeza para que él no viera sus lágrimas.

O onun göz yaşlarını görmesin diye yüzünü geri çevirdi.

Se rió hasta que se le llenaron los ojos de lágrimas.

O, gözyaşları gözlerine doluncaya kadar güldü.

No puedo ofrecer nada aparte de sangre, esfuerzo, sudor y lágrimas.

Kan, çaba, gözyaşı ve terden başka verebilecek hiçbir şeyim yok.

A pesar de que Tom aún tenía lágrimas en los ojos, se puso a sonreír.

Tom gözlerinde hala gözyaşı olmasına rağmen gülmeye başladı.

Discurso, el cual dicen los historiadores que puso lágrimas en los ojos de sus soldados y el les recordó

Tarihçilerin belirttiğine göre askerlerin gözlerinden yaşlar getirmişti ve onlara

Ves las palabras que he tecleado en la pantalla, pero no ves las lágrimas que he derramado en el teclado.

Benim ekranda yazdığım kelimeleri görebilirsin, ama benim klavye üzerine döktüğüm gözyaşlarını göremezsin.

Habla con todo el mundo en el lenguaje del amor. No levantes la voz. No maldigas. No hagas cosas desagradables. No provoques lágrimas. Calma a los otros y muestra bondad.

Herkese aşkın dilinde konuş. Sesini yükseltme. Küfretme. Tatsızlık çıkarma. Gözyaşlarına sebep olma. Diğerlerini yatıştır ve iyilik göster.