Translation of "Intención" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "Intención" in a sentence and their turkish translations:

No fue mi intención.

Ben onu demek istemedim.

No era mi intención.

Niyetim o değildi.

Esa es mi intención.

- O benim amacım.
- Niyetim bu.

No tengo intención de mojarme.

Islanmaya niyetim yok.

No fue mi intención golpearlo.

Ona vurmak istemedim.

Nunca fue mi intención lastimarte.

Benim niyetim asla seni incitmek değildi.

No tengo intención de preguntarle.

Ona sormaya niyetim yok.

No tengo intención de casarme.

- Benim evlenmeye hiç niyetim yok.
- Ben evlenme niyetinde değilim.

Tengo la intención de hacerlo.

Ben öyle yapmak niyetindeyim.

No tengo intención de cambiar.

Benim değişmeye niyetim yok.

Mi intención no era ofenderte.

Sana zarar vermeyeceğim.

No fue mi intención ofenderte.

Seni incitmek istemedim.

No era mi intención despertarlo.

Onu uyandırmak istemedim.

No tengo intención de disculparme.

- Benim özür dilemek gibi niyetim yok.
- Benim özür dilemeye niyetim yok.

Esa no era mi intención.

Niyetim bu değildi.

No era su intención herirte.

Seni incitmek istemedi.

- No fue mi intención lastimarte.
- No era mi intención hacerte daño.
- No quería hacerte daño.
- No quise herirlo.
- Mi intención no era ofenderte.

- Seni incitmek istemedim.
- Amacım seni incitmek değildi.
- Seni incitmek istememiştim.

Ella anunció su intención de retirarse.

O, ona emekli olma niyetini bildirdi.

No era mi intención hacerte daño.

Niyetim sana zarar vermek değildi.

No fue mi intención ser irrespetuoso.

Saygısızlık etmek istemedim.

No era nuestra intención de atacarlo.

Niyetimiz ona saldırmak değildi.

No tengo ninguna intención de estorbarte.

Ne olursa olsun seni rahatsız etmeye niyetim yok.

Tom no tiene intención de lastimarnos.

Tom bize zarar vermek niyetinde değil.

Tom no tenía intención de rendirse.

Tom'un vazgeçmeye niyeti yoktu.

No fue mi intención herir tus sentimientos.

Benim amacım duygularını incitmek değildi

No tengo intención de volver jamás aquí.

Buraya tekrar geri gelmeye niyetim yok.

Tom no tiene intención de dejar Boston.

Tom'un Boston'u terk etmeye niyeti yok.

Tenía la intención de haberte visitado ayer.

Dün seni ziyaret etmeye niyetlenmiştim.

Tengo la intención de abolir la esclavitud.

Köleliği kaldırmayı istiyorum.

Pero hoy esa intención resulta imposible de reconocer.

Ama bugün bu niyet tanınmayacak kadar çarpıtıldı.

No hay intención de que cambie el juego.

Düzeni değiştirmek gibi bir gayeleri yok.

Estaba claro que su intención no era incomodarme.

Bu küçük kız, bir şey ifade etmeye çalışmıyordu.

Tenía la intención de asistir a la reunión.

Toplantıya katılmaya niyet etmiştim.

El hombre la atacó con intención de matarla.

Adam onu öldürmek niyeti ile ona saldırdı.

Lo siento. Nunca tuve la intención de lastimarte.

Özür dilerim. Seni incitmek istememiştim.

No fue nuestra intención menospreciar a nuestros contrincantes.

Rakiplerimizi kötülemek istemedik.

Vas exactamente adonde yo tenía intención de ir.

Tam olarak benim gitmek istediğim yere gidiyorsun.

- Teníamos buena intención.
- Lo hicimos de buena fe.

Niyetimiz iyiydi.

Tom no tenía intención de discutir con Mary.

Tom'un Mary ile tartışmaya niyeti yoktu.

Tom no tenía intención de ir allí solo.

Tom'un tek başına oraya gitmeye niyeti yoktu.

La intención de la pieza es lo que importa.

Önemli olan bilinçli olmaktır.

Tenía la intención de visitar Roma el año pasado.

- Geçen yıl Roma'yı ziyaret etmeye niyet ettim.
- Geçen yıl Roma'yı ziyaret etmek niyetindeydi.

Pedro no tuvo la intención de romper el jarrón.

Peter vazoyu kırmak niyetinde değildi.

Fue mi intención entregarle el documento, pero lo olvidé.

Ben belgeyi ona vermek istemiştim ama unuttum.

Tom dice que no tuvo la intención de matarla.

Tom onu öldürmek istemediğini söylüyor.

Mary dice que no tuvo la intención de matarlo.

Mary onu öldürmek istemediğini söylüyor.

Fueron a Australia con la intención de encontrar oro.

Avustralya'ya altın bulmak arzusuyla gittiler.

Tengo intención de ir mañana si hace buen tiempo.

Eğer hava iyi olursa yarın gitmeye niyetliyim.

- Tom no tenía intención de dar nada de dinero a Mary.
- Tom no tenía intención de darle un céntimo a Mary.

Tom'un Mary'ye para vermeye hiç niyeti yoktu.

- ¿Cuál es tu verdadero propósito?
- ¿Cuál es tu verdadera intención?

Gerçek amacın nedir?

El gobierno declaró explícita su intención de bajar los impuestos.

- Hükümet vergileri düşürmek için niyetini açıkça bildirdi.
- Hükümet, niyetinin vergileri düşürmek olduğunu açıkça belirtti.

No tengo la intención de compartir el resultado con usted.

Sizinle sonucu paylaşma niyetinde değilim.

Tenía la intención de visitar el templo la semana pasada.

Geçen hafta tapınağı ziyaret etmeye niyetlenmiştim.

- No quise hacer eso.
- No era mi intención hacer eso.

Bunu yapmak istememiştim.

- Lo hicieron con buena intención.
- Lo hicieron de buena fe.

Onların niyeti iyiydi.

Tom no tenía intención de volver a ver a Mary.

Tom'un asla Mary'yi tekrar görmeye niyeti yoktu.

Tom vino a Francia con la intención de estudiar francés.

Tom Fransızca öğrenme niyetiyle Fransaya geldi.

Me pregunto si Tom realmente lo ha dicho con intención.

Tom'un söylediğini gerçekten demek isteyip istemediğini merak ediyorum.

Tom no tenía intención de ir al baile con Mary.

Tom'un Mary ile dansa gitmeye niyeti yoktu.

Tom tiene intención de vivir de modo permanente en Japón.

Tom sürekli olarak Japonya'da yaşamaya niyetleniyor.

Entrenemos sin parar la mente inconsciente con una intención en concreto,

"Ön yargılı olduğum birini görürsem o zaman bu karşı hareketi uyguluyorum"

Y sé que los camareros no tienen la intención de dañar.

Kötü niyetli olmadıklarını biliyorum.

Brian tiene la intención de limitar estrictamente el dinero que usa.

Brian kullandığı parayı kesinlikle sınırlamak niyetinde.

Ella tiene la intención de participar en un concurso de belleza.

O bir güzellik yarışmasına katılmak niyetinde.

Tenía la intención de ir con ella, pero estuve demasiado ocupado.

Onunla gitmek istedim ama çok meşguldüm.

- No tengo la intención de ser egoísta.
- No pretendo ser egoísta.

Ben bencil olmak niyetinde değilim.

No tengo ninguna intención de meter la nariz en tus asuntos.

İşlerine karışmaya niyetim yok.

No tenía la intención de trabajar tanto tiempo en esta compañía.

Bu şirkette bu kadar uzun çalışmayı istememiştim.

Tengo intención de ir a Izu durante el fin de semana.

Hafta sonu Izu'ya gidiyorum.

Tom no tenía la intención de dejar que Mary lo besara.

Tom Mary'nin onu öpmesine izin vermek niyetinde değildi.

Puede que haya herido tus sentimientos, pero esa no era mi intención.

Belki senin duygularını incittim ama benim amacım o değildi.

Estudio inglés porque tengo la intención de ir a los Estados Unidos.

Amerika'ya gitmeye niyetlendiğim için İngilizce öğreniyorum.

Vine a Japón hace cuatro años con intención de estar un año.

Bir yıl boyunca kalmak amacıyla dört yıl önce Japonya'ya geldim.

Tom tiene intención de vivir en Boston durante más de un año.

- Tom bir yıldan daha fazla bir süre Boston'da yaşamaya niyetli.
- Tom'un bir yıldan daha fazla bir süre Boston'da yaşamaya niyeti var.

Ciertamente Tom no tenía la intención de contarle a Mary la verdad.

Tom'un kesinlikle gerçeği Mary'ye söylemeye niyeti yoktu.

- Desde un principio yo no tenía la intención de vivir en una gran ciudad.
- Desde un principio no tuve la intención de vivir en una gran ciudad.

Benim başından beri büyük bir şehirde yaşamaya hiç niyetim yoktu.

No tienen intención de cambiar el juego del que se beneficia la mayoría,

ana kar alanları olan düzeni değiştirmeye hiç niyeti yokken

Yo fui a la tienda departamental con la intención de comprar un regalo.

Bir hediye almak niyetiyle büyük mağazaya gittim.

Tengo intención de darle un ordenador a mi hijo a final de mes.

Ay sonunda oğluma bir bilgisayar hediye etmeyi planlıyorum.

- Me da que no quieres ir.
- Creo que no tienes intención de ir.

Sanırım gitmek istemiyorsun.

La fianza nunca tuvo la intención de mantener a las personas en la cárcel.

Hiçbir zaman insanları hapiste tutmak için tasarlanmadı.

Dejó claro que él no tenía intención de convertirse en jugador profesional de fútbol.

O profesyonel bir futbol oyuncusu olmak niyetinde olmadığını açıklığa kavuşturdu.

Tenía la intención de pasarme a verte, pero he estado bastante ocupado esta semana.

Geçerken uğramaya ve seni görmeye niyet ediyordum fakat bu hafta oldukça meşguldüm.

- Él no quería hacerte daño.
- No era su intención herirte.
- Él no quiso herirte.

O seni incitmek istemiyordu.

- No quiero hacerle daño a nadie.
- No tengo intención de hacerle daño a nadie.

Kimseye zarar vermek istemem.

Cuando salí de la cárcel, no tenía intención de volver a cometer otro crimen.

Hapishaneden çıktığımda başka bir suç işlemeye niyetim yoktu.

El millonario tenía la intención de adquirir la obra maestra sin importar lo que costara.

Milyoner, maliyeti ne olursa olsun başyapıtı satın almaya niyetlendi.

No fue su intención dejarla manejar pero le fastidió tanto que por fin se rindió.

Arabayı kullanmasına izin vermeyecekti, ama onu o kadar rahatsız etti ki sonunda pes etti.

- Tom no quería herir a nadie.
- Tom no tenía la intención de lastimar a nadie.

Tom'un niyeti kimseyi incitmek değildi.

No te molestes en levantarme a las cuatro de la mañana. No tengo intención de ir a pescar mañana.

Sabah 4:00'te beni uyandırmak için zahmet etmeyin. Yarın balık tutmaya gitmeyi planlamıyorum.

- No era la intención de Tom herir los sentimientos de Mary.
- Tom no quiso herir los sentimientos de Mary.

- Tom'un niyeti Mary'nin hislerini incitmek değildi.
- Tom Mary'nin duygularını incitmek istemedi.

Los que tenían intención de quedarse adoptaron rápidamente la forma de hablar de la isla, mientras que los que no, no.

Niyetli olmayanlar uyum sağlamazken, kalmaya niyetli olanlar adanın konuşma yapılarına çabucak uyum sağladılar.

Si ves que un hombre se acerca a ti con la obvia intención de querer ayudarte, deberías correr por tu vida.

Sana faydalı olmak amacıyla sana yaklaşan bir adam görürsen, hayatın için koşmalısın.

- Él compró el terreno con el fin de construir su casa en él.
- Él compró la tierra con la intención de levantar su casa en ella.

O, üzerine ev inşa etmek amacıyla arsayı aldı.