Translation of "Fazem" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Fazem" in a sentence and their turkish translations:

- Onde eles fazem isso?
- Onde elas fazem isso?

Onu nerede yapıyorlar.

- Os cozinheiros fazem a comida.
- Cozinheiros fazem comida.

Aşçılar yemek yapar.

- O que vocês fazem?
- O que os senhores fazem?
- O que as senhoras fazem?
- O que todos vocês fazem?

Siz hepiniz ne iş yaparsınız?

- Eles fazem perguntas à mãe.
- Elas fazem perguntas à mãe.

Onlar annelerine soru soruyorlar.

- Odeio quando eles fazem isso.
- Odeio quando elas fazem isso.

Onlar onu yaptığında bundan nefret ediyorum.

- O que eles fazem lá?
- O que elas fazem lá?

Orada ne yapıyorlar?

- Por que eles fazem isso?
- Por que elas fazem isso?

Neden onu yapıyorlar?

As abelhas fazem mel.

Arılar bal yapar.

Que fazem meus avós?

Büyükbabalarım ve büyükannelerim ne yapıyorlar?

Eles fazem bons bolos.

Onlar iyi kekler pişiriyorlar.

Como eles fazem isso?

Onu nasıl yaparlar?

Muitas pessoas fazem isso.

Çoğu insan bunu yapar.

O que vocês fazem?

Siz insanlar ne yapar?

Amigos fazem coisas juntos.

Arkadaşlar şeyleri birlikte yaparlar.

O que eles fazem?

Onlar ne yapıyor?

Como eles fazem aquilo?

Onlar onu nasıl yapıyor?

- Eles não fazem sentido algum.
- Eles não fazem o menor sentido.

Onlar herhangi bir anlam ifade etmiyor.

Outros machos fazem o mesmo.

Başka erkekler de ötmekte.

Fazem crescer chifres na cabeça.

Kafalarında boynuz çıkarabiliyorlar.

Eles fazem uma pizza deliciosa.

Onlar lezzetli bir pizza pişirdiler.

Dias chuvosos me fazem infeliz.

- Yağmurlu günler beni mutsuz eder.
- Yağmurlu günler beni mutsuz ediyor.

Cem cents fazem um dólar.

Yüz sent bir dolar yapar.

Cinco e sete fazem doze.

Beş artı yedi, on iki eder.

Eles não fazem você feliz.

Onlar seni mutlu etmiyor.

Por que eles fazem isso?

Neden bunu yapıyorlar?

Por que eles fazem isto?

Onlar bunu neden yapar?

Eles fazem muitas coisas juntos.

Onlar birlikte çok şey yapar.

Crianças frequentemente fazem coisas estúpidas.

Çocuklar sık sık aptalca şeyler yaparlar.

Algumas pessoas me fazem rir.

Bazı insanlar beni güldürürler.

- Flores fazem ela feliz.
- Flores deixam ela feliz.
- As flores fazem-na feliz.

Çiçekler onu mutlu eder.

Eles fazem determinações de direção como resultado do reflexo de um som que fazem.

çıkardıkları bir sesin geri yansıması sonucu yön tayinlerini yaparlar

Os babuínos e orangotangos fazem isto,

Tıpkı babunların ve orangutanların yaptığı gibi.

20 comportamentos que fazem você dizer

dedirtecek 20 davranış

Eles fazem uso do campo magnético

manyetik alandan faydalanıyorlar

Por que as pessoas fazem isso?

Neden insanlar bunu yapar?

Isso é o que todos fazem.

Herkesin yaptığı budur.

Eles fazem produtos com bom visual --

Ve onlar mükemmel tasarlanmış ürünler üretti.

Frutas frescas fazem bem para você.

Taze meyve, sizin için iyidir.

Vocês fazem barba todas as manhãs?

Her sabah tıraş olur musunuz?

- É o que as pessoas ricas fazem.
- Isso é o que as pessoas ricas fazem.

Bu, zengin insanların yaptığı şey.

Pessoas que fazem um homem bem-intencionado

iyi niyetli bir adamı çıkarcı insanları

Servidores de notícias fazem programas com prompters

haber sunucuları prompter ile program yaparlar

O que eles fazem, como eles pensam?

Neler yapıyorlar, nasıl düşünüyorlar?

Os japoneses fazem três refeições por dia.

Japonlar günde üç kez yemek yerler.

- Todo mundo faz isso.
- Todos fazem isto.

Onu herkes yapar.

Os filmes tristes sempre me fazem chorar.

Hüzünlü filmler beni hep ağlatır.

Eles fazem a melhor pizza da cidade.

Onlar şehirdeki en iyi pizzayı yapıyorlar.

Frequentemente os consumidores não fazem o cálculo.

Çok sıklıkla tüketiciler matematiği kullanmıyorlar.

Os pássaros fazem seus ninhos em árvores.

Kuşlar, yuvalarını ağaçlara yaparlar.

Gorduras trans fazem mal para a saúde.

Trans yağlar sağlığınız için kötüdür.

Califórnia e Nevada fazem fronteira entre si.

Kaliforniya ve Nevada birbirine sınır komşusudur.

Eles sempre fazem piadas sobre o chefe.

Onlar sık sık patronla alay ederler.

As hienas fazem o possível para gerar pânico.

Sırtlanlar panik yaratmak için ellerinden geleni yapıyor.

Existem muitos eventos que fazem as pessoas suspeitarem

İnsanları şüphelendiren bir sürü olay var

Eles fazem uma ponte segurando um ao outro

birbirlerine tutunarak bir köprü yapıyoralar

Fazem cinco anos desde que meu pai faleceu.

Babam öldüğünden beri beş yıl oldu.

- Como você faz isto?
- Como vocês fazem isto?

Bunu nasıl yaparsınız?

É como a maioria das pessoas fazem isso.

- İnsanların çoğu böyle yapar.
- Çoğu kişi bu şekilde yapıyor.

- Você sempre faz isso?
- Vocês sempre fazem isso?

Bunu her zaman yapar mısın?

Os Estados Unidos fazem fronteira com o Canadá.

- Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ile komşudur.
- ABD, Kanada ile komşudur.

Tom e Mary raramente fazem alguma coisa juntos.

Tom ve Mary nadiren birlikte bir şey yapar.

Tom e Maria fazem aniversário no mesmo dia.

Tom ve Mary aynı doğum gününe sahip.

Os verbos irregulares fazem parte da língua inglesa.

Düzensiz fiiller İngilizcenin bir parçasıdır.

Eu acho que eles fazem isso de propósito.

Sanırım onu bilerek yapıyorlar.

- Eu acho que algumas pessoas fazem esse tipo de coisa.
- Acho que algumas pessoas fazem esse tipo de coisa.

Bence bazı insanlar böyle şeyler yapar.

Nunca se filmou o que fazem depois de anoitecer.

Karanlıkta yaptıkları şeyler hiç filme alınmamıştı.

Só as fêmeas fazem esta viagem só de ida.

Bu tek yönlü yolculuğa sadece dişiler çıkar.

Quando o gato sai, os ratos fazem a festa.

- At ölür, itlere bayram olur.
- Kedinin olmadığı yerde fareler cirit atar.

Canadá e México fazem fronteira com os Estados Unidos.

Hem Kanada hem de Meksika Amerika Birleşik Devletleri sınırları boyunca yerleşmiştir.

Nem o ouro nem a grandeza nos fazem felizes.

Ne altın ne de büyüklük bizi mutlu eder.

Perdoai-os, pois eles não sabem o que fazem.

Onları affet, zira onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.

Eu quero saber como é que eles fazem isso.

Onların bunu nasıl yaptığını bilmek istiyorum.

Odeio as pessoas que fazem esse tipo de coisa.

O tür şey yapan insanlardan nefret ediyorum.

Eu não sei por que as pessoas fazem isso.

İnsanlar onu neden yapar bilmiyorum.

O que enfermeiros fazem a maior parte do tempo?

Hemşireler zamanlarının çoğunu ne yaparak harcarlar?

O que Tom e Maria fazem depois do trabalho?

Thomas ve Maria işten sonra ne yapıyorlar?

O que Tom e Maria fazem durante o inverno?

Tomas ve Maria kışın ne yapıyorlar?

Fazem vocalizações numa frequência distinta dos restantes sons da floresta.

Genel gürültüyü delip geçen bir frekansta çağrı yapıyorlar.

Achava que Tom e Mary fazem um casal bom demais.

Tom ve Mary'nin böylesine hoş bir çift olduğunu düşündüm.

"O que os pais dele fazem?" "Eu não faço ideia."

"Onun ebeveyni ne iş yapıyor?" "Hiçbir fikrim yok."

Mil anos (ou um milhar de anos) fazem um milênio.

Bin yıl bir millenium oluşturur.

Os italianos fazem uma grande refeição duas vezes ao dia.

İtalyanlar günde iki kez büyük yemek yerler.

As línguas mudam, tal qual o fazem os seres humanos.

İnsanoğlu değiştikçe dil de değişir.

Você e Tom não fazem isso com frequência, não é?

Sen ve Tom onu sık sık yapmıyorsunuz, değil mi?

- Tom e Maria fazem sexo cerca de uma vez por semana.
- O Tom e a Maria fazem sexo cerca de uma vez por semana.

Tom ve Mary haftada bir kez sevişirler.

Geralmente, os professores fazem o seguinte: desligam o microfone de todos.

genelde öğretmenler şöyle yapıyor herkesin mikrofonunu kapatıyor

Tradutores fazem melhor o trabalho quando traduzem para suas línguas maternas.

Çevirmenler, anadillerine çeviri yaptıklarında en iyi işi yaparlar.

Não pergunte o que eles pensam. Pergunte o que eles fazem.

Onların ne düşündüğünü sormayın. Ne yaptığını sorun.

- Eu sei que vocês fazem.
- Eu sei o que você faz.

Ne yaptığını biliyorum.

As mulheres gostam de homens que as fazem se sentirem especiais.

Kadınlar kendilerini özel hissettiren erkekler gibidir.

O que é que vocês fazem aqui? É o meu quarto.

Ne işin var burada? Burası benim odam.

Quando faz frio, os jovens não fazem nada a não ser beber.

Hava soğuk olduğunda genç insanlar içmekten başka bir şey yapmazlar.

- Por que você sempre faz isso?
- Por que vocês sempre fazem isso?

Neden onu her zaman yapıyorsun?

Não se deve odiar as pessoas, mas apenas o que elas fazem.

Nefretiniz insanların şahsına değil, yaptıklarına olmalı.

- O que vocês fazem da vida?
- O que você faz da vida?

- Geçimini nasıl sağlarsın?
- Geçinmek için ne yaparsın?