Translation of "One" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "One" in a sentence and their turkish translations:

One są żółte.

- Onlar sarı.
- Onlar korkak.

One przeszkadzają mi.

Onlar beni rahatsız ediyorlar.

Helo One, tu Bear.

Helikopter Bir, ben Bear.

BG do Helo One.

BG'den Birinci Helikopter'e:

Bear do Helo One.

Bear'dan Birinci Helikoptere:

Czasami wymagają one zaryzykowania,

Bazen en iyi işlemler şansınızı denemeyi içerir,

- Oni zemdleli.
- One zemdlały.

- Onlar kendinden geçtiler.
- Onlar bilinçlerini kaybettiler.

One myją swoje ręce.

Onlar ellerini yıkar.

Wiem czym one są.

Onların ne olduklarını biliyorum.

One są za duże.

Onlar çok büyük.

One nie umie dobrze gotować.

O, iyi yemek pişiremez.

- Ile one kosztują?
- Ile kosztują?

Onların fiyatı nedir?

To wszystkie one są sztywnymi reakcjami.

hepsi kalıplaşmış tepkiler.

- Oni brzydko pachną.
- One brzydko pachną.

Onlar kötü kokuyor.

- Oni są kuzynami.
- One są kuzynkami.

Onlar kuzen.

- Oni już poszli.
- One już poszły.

Onlar zaten gittiler.

Według Departamentu Stanu potencjalnie stanowią one broń.

Dışişleri Bakanlığına göre bu, potansiyel olarak bir silah.

BG do Helo One: Źle się czuję.

B.G.'den Birinci Helikopter'e: Kötü durumdayım!

Ale one nie są tym, co reprezentujemy.

ama rutin işler için yaşamıyoruz.

One tworzą przygodę i architektura jest przygodą.

Maceralar yaratır. Mimarinin kendisi de bir maceradır.

A one zasługują, by o nie dbać.

ve önemsenmeyi hak ediyorlar.

BG do Helo One: Jestem w złej formie.

B.G.'den Birinci Helikopter'e: Kötü durumdayım.

Na początku swojej egzystencji były one dobrze nastrojone.

var oluşlarının ilk zamanlarında son derece entoneydiler.

- One są bardzo duże.
- Oni są bardzo duzi.

Onlar çok büyük.

- Czy one są nowe?
- Czy oni są nowi?

Onlar yeni mi?

Och, moje białe spodnie! A były one nowe.

Oh, beyaz pantolonum! Ve onlar yeniydi.

- Oni nas nie znają.
- One nas nie znają.

Onlar bizi tanımazlar.

Wierzysz w cuda? Nie? One wierzą w ciebie.

Mucizelere inanır mısın? İnanmaz mısın? Ama onlar sana inanıyor.

- (Oni) nie uregulowali rachunku.
- (One) nie uregulowały rachunku.

- Onlar faturayı ödemedi.
- Onlar hesabı ödemedi.

- Co oni sobie myśleli?
- Co one sobie myślały?

Onlar ne düşünüyorlardı?

- Oni to zaczęli.
- Oni zaczęli.
- To one zaczęły.

Bunu onlar başlattı.

Nie uświadamiamy sobie, jak bardzo się one zmieniają.

çünkü biz onların ne kadar değişebildiğini gerçekten hafife alıyoruz:

Manga "One Piece" jest bardzo popularna w Malezji.

Manga " One Piece " Malezya çok popüler.

Przez co były one puste jak u współczesnych ptaków

tıpkı modern kuşlardaki gibi içlerini oyuyordu

Zabiły one więcej ludzi niż jakikolwiek inny gatunek węży.

En çok insan ölümünden sorumlu yılan türü olduğunu söylüyor.

Ale w rzeczywistości żyją one w norach pod ziemią.

ama aslında tarantulalar yerin altında yaşarlar.

Jeśli mają wielkie kleszcze, to one są ich bronią.

Büyük pençeleri varsa, silahları odur.

Kiedy wejdziesz między wrony, musisz krakać jak i one.

Roma'dayken Romalı gibi davran.

Próbujesz przez nie przebrnąć, a one tną cię na strzępy.

Bu şeylerin arasından geçmeye çalışırsanız sizi paramparça eder.

Sugeruje się, że przyczyniły się one do złagodzenia zmian klimatycznych.

ve iklim değişikliğini düzenlemede yardım ettiği düşünülüyor.

- Czego oni od nas chcą?
- Czego one od nas chcą?

Bizden ne istiyorlar?

- Oni są dziwni.
- One są dziwne.
- Są dziwni.
- Są dziwne.

Onlar tuhaflar.

Jeśli przyjrzysz się słowom, to one naprawdę nie znaczą wiele.

Eğer şarkı sözlerine bakarsan, çok anlam taşımıyor.

- Czy oni znowu będą grać razem?
- Czy one znowu będą grać razem?

Tekrar birlikte oynayacaklar mı?

Ale eksperci uważają, że w większości przypadków stanowią one zagrożenie dla pracowników medycznych,

Fakat uzmanlara göre, onlar covid-19 hastalarına çoğunlukla çok yakın

- Co zrobią z Tomem?
- Co oni zrobią z Tomem?
- Co one zrobią z Tomem?

Tom'la ne yapacaklar?

Inne leśne zwierzęta przyszły oglądać weselne tańce, a wkrótce i one ruszyły w tan w księżycową noc.

Ormanın diğer hayvanları düğün dansını izlemeye geldi ve onlar da bütün gece ay ışığı altında dans ettiler.

- Oni już tutaj są.
- Są już tutaj.
- Oni są już tutaj.
- One są już tutaj.
- Są już tu.

Onlar zaten buradalar.

Zwróć uwagę na dłonie ludzi, których spotykasz, a będziesz zaskoczony, jak bardzo różne, ale i interesujące one są.

Tanıştığınız insanların ellerine dikkat edin ve onların ne kadar farklı ve ilginç olduklarını gördüğünüze şaşıracaksınız.

Wszystkie istoty ludzkie rodzą się wolne i równe w godności i prawach. Są one obdarzone rozumem i sumieniem oraz powinny postępować w stosunku do siebie wzajemnie w duchu braterstwa.

- Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.
- Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve kardeşlik ruhu içinde birbirlerine karşı hareket etmelidirler.