Translation of "Halb" in Turkish

0.025 sec.

Examples of using "Halb" in a sentence and their turkish translations:

- Ist das Glas nun halb voll oder halb leer?
- Ist das Glas jetzt halb voll oder halb leer?

Şu anda bardağın yarısı dolu mu yoksa yarısı boş mu?

- Um halb zehn gibt es Frühstück.
- Frühstück gibt es um halb zehn.
- Frühstück ist um halb zehn.

- Kahvaltı saat dokuz buçuktadır.
- Kahvaltı dokuz buçukta.

Es war halb acht.

Saat yedi otuzdu.

Es ist halb vier.

Saat 3:30.

Es ist halb zwei.

Saat bir buçuk.

Es ist halb neun.

Saat sekiz buçuk.

Du hattest halb Recht.

Kısmen haklıydın.

Es ist halb acht.

Saat 7.30.

Es ist halb zehn.

Saat dokuz otuz.

Es ist gerade halb acht.

Saat tam yedi buçuk.

Toms Tür stand halb offen.

Tom'un kapısı kısmen açıktı.

Frisch gewagt ist halb gewonnen.

İyi bir başlangıç ​​yapmak savaşın yarısıdır.

Die Tür stand halb offen.

Kapı yarı açıktı.

Tom war halb am Schlafen.

Tom yarı uyanıktı.

- Hinterlasse deine Arbeit nicht halb fertig.
- Hinterlassen Sie Ihre Arbeit nicht halb fertig.

İşini yarım bitmiş bırakma.

- Treffen wir uns um halb sieben!
- Wir sehen uns dann um halb sieben.

Altı buçukta seninle görüşeceğim.

- Ruf mich bitte um halb sieben an.
- Ruft mich bitte um halb sieben an.
- Rufen Sie mich bitte um halb sieben an.

6:30'da beni ara lütfen.

Steigt nur halb so stark an.

yaklaşık iki katı artış gösteriyor,

Ich habe für halb sieben reserviert.

6:30 için bir rezervasyonum var.

Ich komme um halb sieben zurück.

Altı buçukta döneceğim.

Du sollst bis halb drei hierbleiben.

Senin 2.30'a kadar burada olman bekleniyor.

Sie rannte halb nackt nach draußen.

O yarı çıplak dışarıya koştu.

Wir sind um halb drei da.

Biz saat 2.30'da orada olacağız.

Ich gehe um halb elf schlafen.

Ben 10:30'da yatarım.

Tom kommt erst um halb drei.

Tom 2.30'a kadar buraya gelmeyecek.

Ich gebe dir bis halb drei.

2.30'a kadar sana vereceğim.

Treffen wir uns um halb sieben!

Saat 6.30'da buluşalım.

Er kommt halb sechs nach Hause.

O beş buçukta eve gelir.

Es geschah so gegen halb fünf.

Bu yaklaşık dört buçukta oldu.

Auf meiner Uhr ist's halb drei.

Saatim 2.30 diyor.

Meine Verabredung ist um halb drei.

Randevum 2.30'da.

Ich werde bis halb neun schlafen.

Sekiz buçuğa kadar uyuyacağım.

Das Fleisch ist nur halb durch.

Et sadece yarı pişirilir.

Tom ist bis halb drei zurück.

Tom 2.30'a kadar geri dönecek.

Um halb drei bin ich soweit.

Ben saat 2.30'da gitmek için hazır olacağım.

Ich habe bis halb 3 gearbeitet.

Saat 2.30'a kadar çalıştım.

Bis halb sieben bist du zu Hause!

6:30'a kadar eve gel.

Ich glaube nur halb, was er sagt.

Onun söylediğine tamamen güvenmiyorum.

Wir haben eine Reservierung für halb sieben.

Altı-otuz için bir rezervasyonumuz var.

Ein Drittel ist weniger als ein Halb.

Üçte bir yarımdan daha azdır.

Tom wartete bis halb drei auf Maria.

Tom 2.30'a kadar Mary'yi bekledi.

Tom wird mich um halb drei abholen.

Tom beni 2.30'da alacak.

Ich musste es vor halb drei erledigen.

Onu saat 2.30'dan önce yapmak zorundaydım.

Ich bin schon seit halb drei wach.

2:30'dan beri ayaktayım.

Um halb drei muss ich woanders sein.

- 2.30'da başka bir yerde olmalıyım.
- 2.30'da başka bir yerde olmak zorundayım.
- 2.30'a kadar başka bir yerde olmam gerekiyor.

Sie stehen morgens um halb sieben auf.

Sabahları altı buçukta kalkıyorlar.

Unsere Schule fängt um halb neun an.

Okulumuz sekiz otuzda başlar.

Das Flugzeug flog um halb drei ab.

Uçak saat 2:30'da kalktı.

Wir haben uns für halb drei verabredet.

2.30'da anlaştık.

Ich komme um halb sieben nach Hause.

Saat altı buçukta eve döneceğim

Wir sind um halb vier wieder da.

Biz saat üç buçukta döneceğiz.

Ich werde um halb acht da sein.

Ben saat yedi buçukta orada olacağım.

Er arbeitet von neun bis halb sechs.

O, dokuzdan beş otuza kadar çalışır.

Tom sollte bis halb drei zurück sein.

Tom 2.30'a kadar geri dönmeli.

Tom sollte vor halb drei zurück sein.

Tom 2.30'dan önce geri dönmeli.

Tom hat um halb drei einen Termin.

Tom'un 2.30'da randevusu var.

Das ist alles nur halb so schlimm!

Hepsi o kadar ciddi değil!

- Es beginnt um sechs Uhr dreißig.
- Es fängt halb sieben an.
- Es fängt um halb sieben an.

O, altı otuz'da başlar.

- Mein Hund ist fast halb so groß wie Ihrer.
- Mein Hund ist fast halb so groß wie deiner.

Benim köpeğim neredeyse boyunuzun yarısı kadar.

- Tom hat eine Verabredung mit Mary um halb drei.
- Tom hat um halb drei einen Termin mit Mary.

Tom'un Mary ile 2.30'da bir randevusu var.

Und der Bär hat es nur halb verdaut.

ve ayı tarafından sadece yarısı sindirilmiş.

Mexiko hat halb so viele Menschen wie Japan.

Meksika Japonya'nın yarısı kadar çok insana sahiptir.

Bobby muss um halb acht ins Bett gehen.

Bobby, 07:30'a kadar yatmaya gitmeli.

Die Schule fängt um halb neun morgens an.

Okul sabah sekiz otuzda başlar.

- Ich war halb am Schlafen.
- Ich dämmerte dahin.

Yarı uykuluydum.

Du sollst spätestens um halb drei hier sein.

2.30'a kadar burada olman bekleniyor.

Tom verdient nur halb so viel wie Mary.

Tom sadece Mary'nin kazandığının yarısı kadar çok para kazanır.

Tom kam um halb drei zu Hause an.

Tom 2.30'da eve vardı.

Tom sagte, er wäre um halb drei hier.

Tom saat 2.30'da burada olacağını söyledi.

Tom ist etwa halb so alt wie Maria.

Tom yaklaşık Mary'nin yarı yaşında.

Ich habe halb damit gerechnet, dass das passiert.

Bunun olmasını yarı yarıya bekliyordum.

Nach halb drei kostet der Eintritt die Hälfte.

Giriş ücreti saat 2.30'dan sonra yarı fiyatına.

Könntest du morgen um halb drei wieder herkommen?

Yarın 2.30'da tekrar buraya geri gelir misin?

Die Schule ist um halb vier Uhr aus.

Okul saat üç buçukta bitiyor.

Wach auf! Du bist schon halb am Schlafen!

Uyan. Yarı uykulusun.

Ich war erst um halb drei zu Hause.

2.30'a kadar eve gelmedim.

Tom steht jeden Morgen um halb sieben auf.

Tom her sabah 6.30'da kalkar.

Er hat halb so viele Bücher wie ich.

Kitaplarımın yarısı kadar kitabı var.

Der Unterricht fängt erst um halb neun an.

Ders 8:30'a kadar başlamaz.

Ich bin heute Morgen um halb sieben aufgestanden.

Bu sabah 6:30'da kalktım.

Deutschland ist etwa halb so groß wie Texas.

Almanya, Teksas'ın yaklaşık yarısı büyüklüğündedir.

Ich bin schon etwa seit halb drei dabei.

Onu saat 2.30'dan beri yapıyorum.

Auf dem Tisch war eine halb gegessene Pizza.

Masanın üstünde yarısı yenmiş bir pizza vardı.

- Frisch gewagt ist halb gewonnen.
- Gut begonnen, halb gewonnen.
- Mit einem guten Anfang ist die halbe Arbeit schon getan.

İyi bir başlangıç, işin yarısıdır.

- Hol mich bitte um halb drei vor dem Haupttor ab.
- Holen Sie mich bitte um halb drei vor dem Haupttor ab.
- Holt mich bitte um halb drei vor dem Haupttor ab.

Saat 2.30'da ana kapının önünden beni al.

Der Vogel war halb so groß wie ein Adler.

Kuş, kartalın yarısı kadardı.

„Wie viel Uhr ist es?“ — „Es ist halb elf.“

"Saat kaç?" "On otuz."

Ich bin etwa um halb drei in Kōbe angekommen.

Yaklaşık iki otuzda Kobe'ye vardım.

- Es ist halb drei.
- Jetzt ist es zwei Uhr.

Saat iki.

Ich habe nur halb so viele Bücher wie er.

Ben onun sahip olduğunun sadece yarısı kadar çok kitaba sahibim.