Translation of "A  " in Turkish

0.016 sec.

Examples of using "A  " in a sentence and their turkish translations:

A smartphone, a tablet, a computer.

akıllı telefon, tablet veya bilgisayar.

You are a worker, a colleague, a student, a teacher

Bir işçi veya meslektaş, öğretmen veya öğrencisiniz.

I call a fig a fig, a spade a spade.

Ben açık açık konuşurum.

An Englishman, a Scotsman, an Irishman, a Welshman, a Gurkha, a Latvian, a Turk, an Aussie, a German, an American, an Egyptian, a Japanese, a Mexican, a Spaniard, a Russian, a Pole, a Lithuanian, a Jordanian, a Kiwi, a Swede, a Finn, an Israeli, a Romanian, a Bulgarian, a Serb, a Swiss, a Greek, a Singaporean, an Italian, a Norwegian, an Argentinian, a Libyan and a South African went to a night club. The bouncer said: "Sorry, I can't let you in without a Thai."

Bir İngiliz, İskoç, İrlandalı, Galli, Gurka, Leton, Türk, Avustralyalı, Alman, Amerikalı, Mısırlı, Japon, Meksikalı, İspanyol, Rus, Leh, Litvan, Ürdünlü, Yeni Zelandalı, İsveçli, Fin, İsrailli, Rumen, Bulgar, Sırp, İsviçreli, Yunan, Singapurlu, İtalyan, Norveçli, Arjantinli, Libyalı ve Güney Afrikalı bir gece kulübüne gitmişler. Kulüp fedaisi de “Üzgünüm, bir Taylandlı olmadan içeri girmenize izin veremem.” demiş.

A sheep, a tree and a field.

ve bir tarlanın mülkiyetinde hak iddia eder.

A man, a woman,

bir erkekle, bir kadınla,

A shark is a fish while a dolphin is a mammal.

Yunus balığı bir memeliyken köpekbalığı bir balıktır.

A thief knows a thief, and a wolf knows a wolf.

Hırsız hırsızı tanır, kurt kurdu.

- Tom is a guard.
- Tom is a rent-a-cop.
- Tom's a rent-a-cop.

Tom bir bekçi.

- He's a fisherman.
- She's a fisher.
- He's a fisher.
- She's a fisherwoman.
- She's a fisherman.

O bir balıkçı.

Is a tomato a fruit or a vegetable?

Domates bir meyve mi yoksa bir sebze midir?

A right without a duty is a privilege.

- Ödevsiz hak, ayrıcalıktır.
- Ödevsiz hak, imtiyazdır.

A sheath for a sword is a scabbard.

Kılıcın kılıfına kın denir.

- He is a fishmonger.
- He's a fisherman.
- She's a fisher.
- He's a fisher.
- She's a fisherwoman.
- She's a fisherman.

- O bir balıkçı.
- Balıkçılık yapıyor.

A woman without a man is like a fish without a bicycle.

Erkeksiz bir kadın, bisikletsiz bir balık gibidir.

A single death is a tragedy, a million deaths is a statistic.

Bir kişi ölürse bir trajedi, milyonlarca kişi ölürse bir istatistiktir.

A punch is just a punch. A kick is just a kick.

Bir yumruk sadece bir yumruktur. Bir tekme sadece bir tekmedir.

- A rose is a beautiful flower.
- A rose is a pretty flower.

Bir gül güzel bir çiçektir.

It's not a raven, a crow, nor a magpie. It's a rook.

O bir kuzgun, karga veya bir saksağan değil. O bir ekinkargası.

- A dog is a faithful animal.
- A dog is a loyal animal.

Köpek sadık bir hayvandır.

A locked box, a prison.

kapalı kutu, hapishane olarak adlandırıyordu.

A villa with a pool

Havuzu olan bir villa

A promise is a promise.

Söz sözdür.

A dog chased a cat.

Köpek kediyi kovaladı.

They're a dime a dozen.

Onlar beş para etmezler.

A crocodile ate a dog.

Timsah bir köpek yedi.

A caterpillar becomes a butterfly.

Bir tırtıl kelebek olmaktadır.

A cat abhors a vacuum.

Kedi elektrik süpürgesinden nefret eder.

A deal is a deal.

Anlaşma anlaşmadır.

A dolphin is a mammal.

Yunus bir memelidir.

A sentence is a sentence.

Bir cümle bir cümledir.

A promise is a debt.

Bir söz bir borçtur.

A cunt remains a cunt!

Bir pislik her zaman bir pislik kalır!

A boy is a kid.

Bir oğlan bir çocuktur.

A child needs a mother.

Bir çocuk bir anneye ihtiyaç duyar.

A whale is a mammal.

Balina bir memelidir.

A dollar is a dollar.

Bir dolar bir dolardır.

A Nazi killed a Jew.

Bir Nazi bir Yahudi öldürdü.

He's a nothing, a nobody.

O koca bir hiç.

You've got a bucket, a mop or a plunger.

elinize ya bir kova ya bir yer bezi ya da bir pompa alırsınız.

I had a good a network, a good reputation --

İyi bir çevrem, iyi bir itibarım vardı. İyi olacağımı

I saw a wolf, a fox and a rabbit.

Ben bir kurt, bir tilki ve bir tavşan gördüm.

- I'm a loser.
- I'm a fuckup.
- I'm a bungler.

Başarısızın tekiyim.

A washing machine is a must for a house.

- Çamaşır makinesi bir evin olmazsa olmazıdır.
- Çamaşır makinesi bir ev için gerekliliktir.

A bat is not a bird, but a mammal.

Bir yarasa bir kuş değildir ama bir memelidir.

- Just a minute.
- Just a moment ...
- Wait a minute.

Bir dakika...

A sentence normally has a subject and a verb.

Bir cümlenin genellikle öznesi ve yüklemi vardır.

She's a friend of a friend of a friend.

O bir arkadaşın arkadaşının arkadaşıdır.

A turkey is a little bigger than a chicken.

Bir hindi, bir piliçten biraz daha büyüktür.

A square is both a rectangle and a rhombus.

Bir kare hem dikdörtgen hem de eşkenar dörtgendir.

A fool with a tool is still a fool.

- Eşeğe altın semer de vursan eşek yine eşektir.
- Eşeğe altın semer vursalar eşek yine eşektir.

- Thanks a lot!
- Thanks a lot.
- Thanks a bunch.

Çok teşekkürler.

A comet has a distinct center called a nucleus.

Bir kuyruklu yıldızın çekirdek denilen ayrı bir merkezi vardır.

I got a facial, a manicure and a pedicure.

Benim bir yüz, bir manikür ve bir pedikürüm var.

A second is a sixtieth part of a minute.

Bir saniye dakikanın altmışta biridir.

A marriage is a bond and a moral obligation.

Evlilik, bir bağ ve ahlaki bir zorunluluktur.

He is a type of a person who calls a spade a spade.

O dobra dobra konuşan bir insan türüdür.

- I am a teacher, not a student.
- I'm a teacher, not a student.

Ben bir öğretmenim, bir öğrenci değilim.

- Just a moment ...
- Wait a minute.
- Hang on a minute.
- Just a moment.

- Bir dakika...
- Bir dakika bekle.

My apartment has a living room, a bedroom, a kitchen and a bathroom.

Dairemde oturma odası, yatak odası, mutfak ve banyo bulunmaktadır.

A blow with a word strikes deeper than a blow with a sword.

Bir kelime ile gelen bir darbe, bir kılıçla gelenbir darbeden daha derin vurur.

- Wait a moment.
- Wait a second.
- Hang on a second.
- Wait a sec.
- Now wait a minute.

Bir saniye bekle.

- I'm a person.
- I'm a human.
- I am a woman.
- I'm a woman.
- I'm a human being.

- Ben bir kadınım.
- Ben bir insanım.
- Ben kadınım.

- The priest skillfully drew a picture of a priest on a folding screen.
- A priest skillfully drew a picture of a priest on a folding screen.

Bir papaz bir paravanın üstüne bir rahibin resmini ustaca çizdi.

- I am a university student.
- I'm a university student.
- I am a student in a university.
- I'm a student in a university.

Ben bir üniversite öğrencisiyim.

- Jim is not a lawyer but a doctor.
- Jim isn't a lawyer, but a doctor.
- Jim's not a lawyer. He's a doctor.

Jim bir avukat değil fakat bir doktordur.

- She is a whore.
- She's a bitch.
- She's a hooker.
- She is a strumpet.
- She is a harlot.
- She is a doxy.

O bir fahişe.

- It is a book.
- This is a book.
- That's a book.
- That is a book.
- It's a book.

- Bu bir kitap.
- Bu bir kitaptır.
- O bir kitaptır.

- It's a fish.
- This is a fish.
- That is a fish.
- That's a fish.
- It is a fish.

- Bu bir balık.
- O bir balık.
- Bu bir balıktır.

- A cat is not human.
- A cat is not a person.
- A cat is not a human being!

Kedi insan değildir.

- A penny saved is a penny earned.
- A penny saved is a penny gained.

- Damlaya damlaya göl olur.
- Tasarruf edilen bir peni kazanılan bir penidir.

- He's just a liar.
- He's a liar.
- She's just a liar.
- She's a liar.

O bir yalancı.

- He is a student.
- She is a student.
- She's a student.
- He's a student.

- O bir öğrenci.
- O, bir öğrencidir.
- O, öğrencidir.

- Is it a boy or a girl?
- Is it a son or a daughter?

O, bir erkek mi yoksa bir kız mı?

- A "shiitake" is a kind of mushroom.
- A "shiitake" is a type of mushroom.

- "Shiitake" bir tür mantardır.
- "Şitaki" bir çeşit mantardır.

- I am a boy.
- I'm a child.
- I am a child.
- I'm a kid.

Ben bir çocuğum.

- That's a lie!
- That's a lie.
- That is a lie.
- This is a lie.

- O bir yalan.
- Bu bir yalan!

- Tom is a recluse.
- Tom is a loner.
- Tom's a recluse.
- Tom's a loner.

Tom köşesine çekilmiş biri.

- That's a joke.
- This is a joke.
- It's a joke.
- It is a joke.

Bu bir şaka.

A manservant is a man who works as a servant in a private house.

Bir uşak özel bir evde bir hizmetçi olarak çalışan adamdır.

- It's a fish.
- This is a fish.
- That is a fish.
- That's a fish.

Bir balık var.

- He is a thief.
- He's a thief.
- She's a thief.
- She is a thief.

O bir hırsızdır.

- Give me a minute.
- Wait a minute.
- Hang on a minute.
- Gimme a minute.

Bana bir dakika ver.

- I've got a bit of a headache.
- I have a bit of a headache.

Biraz baş ağrım var.

Better to be a dog in a city than a man in a hamlet.

Şehirde bir köpek olmak küçük bir köyde bir insan olmaktan iyidir.

You can call a cat a small tiger, and a tiger a big cat.

Bir kediye küçük bir kaplan ve bir kaplana büyük bir kedi diyebilirsiniz.

- Neither a borrower nor a lender be.
- Neither a borrower nor a lender be!

Ne ödünç alan, ne de ödünç veren ol.

- He's a comedian.
- He is a comedian.
- She's a comedian.
- She is a comedian.

O bir komedyen.

Is she a woman with a beard or a man with a woman's body?

O sakallı bir kadın mı yoksa kadın vücutlu bir adam mı?

- It's not a crow. It's a raven.
- It isn't a crow. It's a raven.

O karga değil kuzgun.