Translation of "الصيد" in Turkish

0.015 sec.

Examples of using "الصيد" in a sentence and their turkish translations:

هو يحب الصيد.

O avlamayı seviyor.

‫وبشواربها الحساسة، يمكنها الصيد ليلًا.‬

Hassas bıyıkları sayesinde geceleri de avlanabiliyorlar.

‫يساعد ضوء البدر الفهود في الصيد.‬

Dolunayın ışığı çitaların avlanmasına yardımcı oluyor.

‫تصعّب الأجواء المضيئة الصيد على اللبؤة.‬

Daha aydınlık olması dişi aslanın avlanmasını zorlaştırıyor.

‫عليها جلب جرائها إلى الصيد،‬ ‫وسريعًا.‬

Yavrularını avın yanına götürmesi gerek. Çok da oyalanamaz.

‫أنفها أقوى من كلب الصيد بمرتين،‬

Burnu, tazınınkinden iki kat hassastır.

‫تستخدمني كجزء من استراتيجيتها في الصيد.‬

Beni av stratejisinin bir parçası olarak kullandı.

يعتمد اقتصاد الجزيرة على صناعة الصيد.

Adanın ekonomisi balıkçılık sektörüne bağlıdır.

وتحويل عملية الصيد إلى رد فعل بسيط.

ve avlanmayı basit bir refleks haline getirdiği ile alakalı.

علينا أن نرى أبعد من تداعيات الصيد

Balıkçılığın etkilerinin önüne geçip

‫تتشارك الناس أراضي الصيد مع القطط الكبيرة.‬

Avlanma sahalarını büyük kedilerle paylaşıyorlar.

‫لكن مجموعة الفهود هذه بدأت الصيد لتوها.‬

Fakat bu çita çetesi işe daha yeni koyuluyor.

‫لكن يصعب الصيد في حقل مفتوح كهذا.‬

Ama bu kadar açık bir alanda avlanmak zor.

‫كل فرص الصيد هذه تجذب النمور الأخرى.‬

Ortada bunca av olması başka jaguarları da buraya çekiyor.

- إنه يحب الصيد.
- إنه يحب صيد الأسماك.

O balık tutmayı seviyor.

‫السر في الصيد بالرمح‬ ‫هو أن تفاجئ السمكة.‬

Zıpkınla balık avlamanın anahtarı, balıkları şaşırtmaktır.

‫كما يكشفها أيضًا.‬ ‫معظم عمليات الصيد تبوء بالفشل.‬

Aynı zamanda onları ele veriyor. Çoğu av hüsranla sonlanıyor.

‫لن تتوفر مقومات الصيد هذه مجددًا‬ ‫قبل أسابيع.‬

Şartlar, av için haftalarca bu kadar iyi olmayacak.

‫مستعينة بالخبرة، ‬ ‫هي أفضل أمل لديها في الصيد.‬

Tecrübesini konuşturarak bir av indirmesi en büyük ümitleri.

‫لكنها لم تأكل منذ أيام.‬ ‫على الأم الصيد.‬

Fakat günlerdir bir şey yemediler. Annenin avlanması gerek.

‫حاسة شمها أفضل بأربع مرات من كلب الصيد.‬

Koklama duyusu, tazınınkinden dört kat daha keskin.

ونحاول البقاء على قيد الحياة عن طريق الصيد

ve avlanarak hayatta kalmaya çalışıyoruz

‫اعتقد قليل من الناس‬ ‫أن الفهود يمكنها الصيد ليلًا.‬

Çitaların karanlıkta avlanabileceğine çok az kişi inanırdı.

‫لكن صوت الصيد يصدح بعيدًا‬ ‫عبر هواء الليل البارد.‬

Ancak avın gürültüsü serin gecede çok ilerilerden duyuluyor.

‫تستطيع سفن الصيد الإمساك بمئات الأطنان‬ ‫في رحلة واحدة.‬

Trol tekneleri tek seferde yüzlerce ton balık çekebilir.

‫قليل من المفترسات تملك الرشاقة الكافية‬ ‫لإتمام مثل هذا الصيد.‬

Bu şekilde av indirecek kadar akrobatik az yırtıcı vardır.

‫باستغلال الضوء الصناعي،‬ ‫يمكن للقروش هنا الصيد لوقت طويل ليلًا.‬

Yapay ışıktan faydalanan köpek balıkları, gece geç saatlere kadar avlanabiliyor.

‫لدى النمور رؤية ليلية ممتازة.‬ ‫لذا الليل وقت مثالي لتعلم الصيد.‬

Jaguarların gece görüşü harikadır. Yani gece, avlanmayı öğrenmek için ideal bir zamandır.

من بلدٍ يعتمد على الصيد وبيع اللؤلؤ الى مركزٍ عالميٍ مهم.

Balık tutmaya ve inci satmaya dayanan bir ülkeden önemli bir küresel merkeze.

‫ماذا سيكون اختيارك إذن؟‬ ‫الصيد باستخدام الأشعة فوق البنفسجية؟‬ ‫أم عمل فخ لاجتذابه‬‫؟‬

Ne yapacağız? Ultraviyole ışıkla mı avlanacağız? Yoksa bir tuzak mı yapacağız?

‫كما يمكنها حتى استغلال الضوء‬ ‫لمساعدتها في الصيد.‬ ‫أو ربما تستمتع بالمنظر فحسب.‬

Hatta bu ışığı avlanmakta da kullanıyor olabilirler. Belki de sadece gösterinin tadını çıkarıyorlardır.