Translation of "ضوء" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "ضوء" in a sentence and their turkish translations:

- ضوء القمر ضعيف.
- ضوء القمر خافت.

Aydan gelen ışık zayıf.

‫ضوء النجوم أخفت بـ200 مرة من ضوء القمر.‬

Yıldızların ışığı, ay ışığından 200 kat daha sönüktür.

‫حاجبة ضوء القمر.‬

Ay'ın önünü kapatıyorlar.

أحب ضوء الشموع.

Mum ışığını severim.

‫ثمة ضوء في الأمام.‬

Bakın, ileride ışık var.

‫ضوء الشعلة يزداد خفوتاً.‬

Bu meşale gittikçe sönüyor.

‫أعينها الحساسة لأخفت ضوء...‬

En ufak ışığa karşı bile hassas gözleri...

في ضوء وكالة ناسا

NASA'nın ışığında

‫قليل من ضوء القمر يخترقها.‬

Zemine çok az ay ışığı ulaşır.

‫آخذة معها آخر شعاع ضوء.‬

Günün son ışıklarını da beraberinde götürüyor.

‫ضوء البدر أخفت من ضوء الشمس بـ400 ألف مرة.‬ ‫لكنه لا يزال كافيًا للرؤية.‬

Ay ışığının en güçlü hâli güneş ışığından 400.000 kat daha sönüktür. Yine de görmeye yeter.

‫لكن ليس تامًا.‬ ‫ضوء القمر في بدره‬ ‫أخفت من ضوء الشمس بـ400 ألف مرة.‬

Ama zifiri karanlık değil. Dolunayın ışığı Güneş'inkinden 400.000 kat daha sönüktür.

‫يساعد ضوء البدر الفهود في الصيد.‬

Dolunayın ışığı çitaların avlanmasına yardımcı oluyor.

‫لكن زيادة ضوء الشمس قد يقتلها.‬

Fakat güneşin fazlası da öldürebilir.

ونوصلها بالليزر الذي يطلق نبضات ضوء قصيرة.

ve kesik ışık parçaları atan bir lazerle eşledik.

‫إن كنا سندخل هناك،‬ ‫سنحتاج لمصدر ضوء.‬

İçeri gireceksek ışık kaynağına ihtiyacımız olacak.

هذا مؤشر ضوء الليزر يمر من خلاله.

Lazerimiz doğrudan içinden geçiyor.

‫وبتلاتها التي تعكس ضوء القمر‬ ‫تعملان كمنارة.‬

...ve ay ışığını yansıtan taç yaprakları yol gösterici işlevi görür.

‫تخرج الفقمات الحلقية‬ ‫للاستراحة تحت ضوء النهار.‬

Halkalı foklar sabah güneşinde dinlenmek için kendilerini yüzeye atar.

نسمي العالم المسطح مجنوناً في ضوء "ناسا"

bizler " Nasa'nın " ışığında düz dünyacılara deli diyoruz

عندما لا يكون هناك ضوء، فإنه صامت.

Işık olmadığı zamanlar sessiz kalacaktı.

‫في السافانا الإفريقية،‬ ‫يكاد ضوء القمر يخبو تمامًا.‬

Ay, Afrika Savanı'nda neredeyse en karanlık evresinde.

‫عند اصطدامها بالغلاف الجوي،‬ ‫تتحول طاقتها إلى ضوء.‬

Atmosfere çarptıklarında enerjileri ışığa dönüşür.

‫مثلنا، لا يستطيع تمييز الألوان‬ ‫في ضوء القمر،‬

Bizim gibi o da ay ışığında pek renk göremez.

لتوجيه ضوء الشمس مباشرة إلى داخل المزرعة العمودية الداخلية

Güneş ışığını doğrudan iletebilmek için

تستغرق نبضة ضوء حوالي 3,3 من المليار من الثانية،

Bir ışık atımının, bir metrelik mesafeyi katetmesi saniyenin 3,3 milyarda biri

‫يواجه ضوء القمر صعوبة‬ ‫في اختراق هذه الغابة المتشابكة.‬

Ay ışığı, iç içe geçmiş ormandan içeri sızmakta zorlanıyor.

كان هناك ضوء كاف لقراءة الصحيفة دون استخدام الضوء

ışık kullanmadan gazete okunabilecek kadar bir aydınlık vardı

‫اكتشاف جيد. أحسنّا عملاً.‬ ‫انظر، هناك ضوء أمامنا، أترى هذا؟‬

İyi bir buluş oldu. Aferin size. Bakın, burada biraz ışık var, gördünüz mü?

‫تحت ضوء القمر المكتمل،‬ ‫يبتعد عن والديه أكثر من المعتاد.‬

Parlak dolunayın altında... ...ailesinden normalden fazla uzaklaşıyor.

‫أسفل المظلات،‬ ‫لا يصل من ضوء القمر سوى 2 بالمئة.‬

Ağaç örtüsünün altındaki ormanın zeminine ay ışığının sadece yüzde ikisi ulaşıyor.

‫من دون ضوء الشمس، ‬ ‫تنقطع طحالب البحر عن إنتاج الأكسجين.‬

Güneş ışığı olmayınca yosunlar oksijen üretmeyi bırakıyor.

‫باستمرار خفوت ضوء القمر،‬ ‫عليها الاستفادة إلى أقصى قدر‬ ‫من أحلك الليالي.‬

Dişi, Ay küçülmeye devam ederken... ...en kara gecelerden en iyi şekilde faydalanmalı.

عندما بزوغ ضوء النهار، كان تحركات الجنرال القرطاجي أسرع من خصمه، حيث أرسل

Şafak sökerken Kartacalı general rakibinden önce davrandı ve bir grup...

‫بتفوق أضواء المدينة على ضوء سماء الليل،‬ ‫لم يعد بوسع الحيوانات‬ ‫الاهتداء إلى طرقها بالنجوم.‬

Şehir ışıkları gece gökyüzünü aydınlığa boğduğundan hayvanlar, yıldızlara bakarak yol bulamaz oluyor.