Translation of "Ağır" in Spanish

0.016 sec.

Examples of using "Ağır" in a sentence and their spanish translations:

-İş ağır mı? -Çok ağır.

- ¿Da trabajo? - Mucho trabajo.

En ağır hâldedirler.

desde Nueva Orleans hasta Nairobi.

Ağır kokudan mı?

¿El olor intenso?

Annem ağır hasta.

Mi madre está gravemente enferma.

Bacaklarımı ağır hissediyorum.

Siento las piernas pesadas.

Sen ağır hastasın.

Estás gravemente enfermo.

Bu yatak ağır.

Esta cama es pesada.

Bu masa ağır.

Esta mesa es pesada.

Ağır olduğunu biliyorum.

Sé que es pesado.

Kitabım çok ağır.

Mi libro pesa mucho.

Bu televizyon ağır.

- Este televisor es pesado.
- Esta televisión es pesada.

Bu çok ağır.

Es demasiado pesado.

Tom ağır silahlı.

Tomás está muy armado.

Bu kitap ağır.

- Este libro es pesado.
- Ese libro es pesado.

Rahip kilisede dua ederken insanlar ağır ağır içeri giriyorlardı.

Mientras el monje rezaba en la iglesia, la gente entraba lentamente.

Nostalji ağır bir şey.

La nostalgia ya es abrumadora.

Babam, ağır sigara tiryakisiydi.

Ahora bien, él era fumador.

Ağır bir bedeli var.

tiene un costo tremendo.

Ne ağır bir çanta!

¡Qué bolsa más pesada!

Tom ağır yaralı değildi.

Tom no fue herido de gravedad.

Bu kitap çok ağır.

Este libro es muy pesado.

Bu kutu çok ağır.

- Esta caja es muy pesada.
- Esta caja está muy pesada.

Yapamam. O çok ağır.

- No puedo. Es demasiado pesado.
- No puedo. Es demasiado pesada.

Ağır bir şekilde cezalandırılmalı.

Él debe ser severamente castigado.

- Kutu ağırdır.
- Kutu ağır.

La caja es pesada.

Onun kitapları daha ağır.

Sus libros son más pesados.

Bu televizyon çok ağır.

Este televisor es muy pesado.

Ağır çantayı sırtımda taşıdım.

Llevé a la espalda la bolsa pesada.

Harry ağır hasta oldu.

Harry cayó gravemente enfermo.

Tom ağır halterleri kaldırabilir.

Tom puede levantar pesos pesados.

Bu bavullar gerçekten ağır.

Estas maletas son muy pesadas.

Taşımak için fazla ağır.

Pesa demasiado para moverlo.

Bu kurşun kadar ağır.

Esto es tan pesado como el plomo.

Askerlerin ağır silahları vardı.

Los soldados disponían de artillería.

Barney ağır şekilde yaralandı.

Barney fue gravemente herido.

O, kazada ağır yaralandı.

Él quedó gravemente herido en el accidente.

Bacaklarım kurşun gibi ağır.

- Me pesan las piernas como si fuesen de plomo.
- Mis piernas pesan como si fuesen de plomo.

Çok ağır hayal kırıklığı yaşarsınız.

Les decepcionará mucho.

Top aniden ağır çekimde göründü

De repente la pelota parecía ir a cámara lenta

Kral, halka ağır vergiler koydu.

El rey le impuso grandes impuestos a la gente.

Sahneyi ağır çekimde görmek istiyorum.

Quiero ver la escena a cámara lenta.

Benim babam ağır sigara tiryakisi.

Mi padre fuma como un carretero.

O, raftan ağır kutuyu indirdi.

Bajó la caja pesada del estante.

Tom'un ağır Alman aksanı var.

Tom tiene un fuerte acento alemán.

O, ağır Alman aksanıyla konuşur.

Ella habla con un fuerte acento alemán.

Onu ağır bir biçimde cezalandırmalıyız.

Debemos castigarlo severamente.

Kutu taşınılmayacak kadar çok ağır.

Esa caja es muy pesada para cargarla.

Onlar sahneyi ağır çekimle gösterdiler.

Mostraron la escena a cámara lenta.

Tom'un ağır bir işyükü var.

Tom tiene una gran carga de trabajo.

Bu mavi sırt çantası ağır.

Esta mochila azul está pesada.

Bu, taşımak için çok ağır.

- Es demasiado pesado para transportar.
- Es demasiado pesada para transportar.

Onun ağır bir bedeni var.

- Es de complexión fuerte.
- Él tiene un pesado marco.

Tom ağır bir şekilde yaralanabilirdi.

Tom podría resultar seriamente lastimado.

Bu bisiklet berbat, çok ağır.

Esta bicicleta es pésima; es demasiado pesada.

Çocuk ağır kanapeyi taşımaya çalıştı.

El chico intentó mover el pesado sofá.

O büyük, ağır bir adamdı.

- Era un hombre grande y pesado.
- Él era un hombre grande y pesado.

Bu kaldırılamayacak kadar ağır bir yük;

Es una carga demasiado pesada.

Ağır kokularını etrafa sürerek sınır belirliyorlar.

Marcan los límites frotando su olor a almizcle.

Zavallı serflerin ağır işi yapma zamanı.

Es hora de que los miserables siervos hagan el trabajo pesado.

Tom kafasından ağır bir darbe aldı.

Tom recibió un fuerte golpe en la cabeza.

Ağır çekim bir film izlemek gibiydi.

Era como ver una película en cámara lenta.

Sence Japonya'daki vergiler çok ağır mı?

¿No crees que los impuestos en Japón son muy altos?

Bu kutu taşıyamayacağım kadar çok ağır.

Esta caja es muy pesada para que yo la cargue.

Sana yardım edeyim. Çantan ağır gözüküyor.

Déjame ayudarte. Tu mochila luce muy pesada.

Tom ve Mary ağır bagajı taşıyamadı.

Tom y Mary no podían mover el pesado tronco.

"O ağır hasta mı?" "Umarım değildir."

"¿Está gravemente enfermo?" "Espero que no."

Bu kitap onun kadar ağır değil.

Este libro no es tan pesado como aquel.

Bir vinç ağır inşaat malzemelerini kaldırır.

Una grúa eleva materiales de construcción pesados.

Gerçekten de bu kadar ağır değil.

Si no es tan pesado.

Birçok erkek savaşta ağır biçimde yaralandı.

Muchos soldados sufrieron terribles heridas en la lucha.

Benim karaciğerim ağır biçimde hasar görmüştür.

Mi hígado está severamente dañado.

çünkü bu salonda ağır basan duygu, kızgınlık.

porque la abrumadora sensación que está causando es irritante.

Depresyon ağır darbeyi 8. sınıfta vurmaya başladı.

Mi depresión comenzó a hacerse notar en el 8º.

Büyük ve ağır nesneleri ayakta hareket ettiriyorum;

de mover y poner de pie objetos enormes y pesados,

Geceleyin havada asılı ağır bir koku var.

El aroma flota con intensidad en el aire nocturno.

Bir grup insan ağır çalışma şartlarına dayanamayarak

un grupo de personas incapaces de soportar condiciones de trabajo pesadas

çünkü onlar da çok ağır kayıplar verdiler.

porque también sufrieron muchas bajas.

Köprü böylesine ağır bir yükün altında çökecek.

El puente cederá ante una carga tan pesada.

Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.

Mi abuela tiene mala audición. En otras palabras ella es levemente sorda.

- O, yavaşça yürüyor.
- Ağır yürür.
- Yavaş yürür.

Él camina despacio.

O eskisinden çok daha fazla ağır geliyor.

- Él viene mucho más pesado que antes.
- Ella viene mucho más pesada que antes.

Onu acilen hastaneye götürmeliyiz, o ağır yaralı!

¡Tenemos que llevarle urgentemente al hospital, está gravemente herido!

Doktor, babamın ağır şeyler taşımasına müsaade etmedi.

El médico no permitía a mi padre cargar cosas pesadas.

Şu ağır metal kutuları taşıyacak kadar güçlüyüm.

Soy bastante fuerte para llevar esas pesadas cajas de metal.

Bu katır daha ağır bir yük taşıyamaz.

- Este mulo no puede llevar más carga.
- Esta mula no puede ir más cargada.

Lütfen bu ağır bagajda bana yardım et.

Ayúdame con este equipaje pesado por favor.

Bu sabah kalktığımda ağır biçimde yağmur yağıyordu.

Llovía mucho cuando me levanté esta mañana.

Şu an o, hastanede ve durumu ağır.

Ahora está en el hospital en estado crítico.

Ağır zırhlı Hristiyan süvarileri mesafeyi kapatmak için ilerledi

La caballería cristiana pesada se movió para acortar la distancia.

Hannibal'in kuvvetleri kendilerini ağır tipilerle savaşır halde buldular.

Las tropas de Hannibal se encuentran luchando con fuertes tormentas de nieve.

Hangisi daha ağır, kurşun mu yoksa altın mı?

- ¿Cuál es más pesado, el plomo o el oro?
- ¿Qué pesa más, el plomo o el oro?

Ağır trafik gürültüsü beni bütün gece uyanık tuttu.

El ruido del tráfico denso me mantuvo toda la noche despierto.

Ağır ol, genç adam. İznin olmadan buraya giremezsin.

Chanta la moto, cabrito. No puedes entrar acá a menos que tengas un pase.

Bu kutu çok ağır, bu yüzden onu taşıyamıyorum.

- Esta caja es muy pesada, así que no puedo con ella.
- Esta caja es muy pesada, así que no puedo transportarla.

Bu ağır iş yükü benim için çok fazla.

Este trabajo es una carga demasiado pesada para mí.

- Bavulun ne kadar ağır?
- Evrak çantanın ağırlığı nedir?

- ¿Cuánto pesa vuestra maleta?
- ¿Cuánto pesa su maleta?

Bu kutu tek başıma kaldırabilmem için çok ağır.

- Esta caja es demasiado pesada para que la levante yo solo.
- Esta caja es demasiado pesada para que la levante yo sola.

Bu taş onun iki katı kadar çok ağır.

Esta piedra es dos veces más pesada que esa.