Translation of "Yaşadığı" in Japanese

0.013 sec.

Examples of using "Yaşadığı" in a sentence and their japanese translations:

Bu onun yaşadığı kulübedir.

彼がその中に住んでいた小屋。

Bu onun yaşadığı evdir.

これは彼が住んでいる家だ。

O, onun yaşadığı evdir.

あれは彼が住んでいる家だ。

Marie'nin yaşadığı yeri bilmiyor.

マリーがどこに住んでいるのか、僕は知らない。

Onun yaşadığı evi sevmiyorum.

私は、彼が住んでいる家が好きではない。

Onun yaşadığı evi beğenmiyorum.

私は彼が住んでいる家は好きではない。

Bu, amcamın yaşadığı evdir.

これは私のおじが住んでいる家です。

Bu onun yaşadığı ev.

これが彼が住んでいる家です。

Bu, başbakanın yaşadığı evdir.

ここが総理大臣の住んでいる家です。

Yaşadığı yer kasabadan uzaktır.

- 彼が住んでいる所は町から遠い所に在ります。
- 彼が住んでいる場所は町から遠いところです。

Herkesin yaşadığı bir ayrıcalık değil.

宝だと思っています

Yaşadığı deneyimi onunla beraber yaşayabiliyorduk,

一緒に体験を 作り出すことができます

Yaşadığı sürece onun iyilikseverliğini unutmadı.

生きているかぎり彼女は彼の親切を忘れなかった。

Onun yaşadığı şehri biliyor musun?

彼が住んでいる町を知っていますか。

Onun nerede yaşadığı bizi ilgilendirmiyor.

- 彼が今後どこに住むかは、私たちの関心事ではない。
- あいつがどこに住むことになろうと俺たちの知ったことじゃない。

Bu, şairin çocukluğunda yaşadığı evdir.

これは、その詩人が子どものころ住んでいた家です。

Onun yaşadığı şu evi sevmiyorum.

彼のいる家は嫌いだ。

Hem de yaşadığı onca şeye rağmen.

将来の計画をしっかり立てるなんて

Yedi milyon insanın yaşadığı bir şehir

人口は700万人ですが

Yaşadığı aşk acısının sonucunda intihar etti.

彼の自殺は失恋の結果であった。

Onun içinde yaşadığı bir evi yok.

- 彼には住む家もない。
- 彼には住む家がない。

Marilyn'in yaşadığı yeni evi gördün mü?

マリリンが住んでいる新しい家を、見たことがありますか。

Bu, bir çocukken şairin yaşadığı ev.

これは、その詩人が子どものころ住んでいた家です。

Tom'un önceden Boston'da yaşadığı doğru mu?

トムが昔ボストンに住んでたって、本当?

O bana amcamın nerede yaşadığı sordu.

- 彼は、私のおじがどこに住んでいるのかと尋ねた。
- 彼は私の叔父がどこに住んでいるのか、私に聞いてきた。

çünkü biz bunu çocuğun yaşadığı deneyimle görüyoruz.

なぜなら 子ども達の実際の経験を通して これらの問題に直面するからです

O, sakin bir hayat yaşadığı memleketinden ayrıldı.

彼は故郷の町に引退し、そこで静かな生活を送った。

Onun nerede yaşadığı hakkında hiçbir fikrim yok.

彼がどこに住んでいるのか、わからないんです。

Onun Londra'da birlikte yaşadığı insanlar beni görmeye geliyorlar.

ロンドンで彼が一緒に住んでいる人が近く私に会いに来ます。

Sen hiç Marylyn'in yaşadığı yeni evi gördün mü?

マリリンが住んでいる新しい家を、見たことがありますか。

İnsanların nasıl yaşadığı ve birbirleri ile nasıl iletişim kurduklarıyla

人々がどのように生活し 人間関係を築いたかといった話題で

O, Afrika'da iken sık sık aralarında yaşadığı insanlardan bahsederdi.

彼はアフリカにいたころ彼が暮らしていた周囲の人々の事をよく話したものだった。

Yoğun bir hayat yaşadığı için, o genellikle ailesini görmez.

- 彼は忙しい生活の中で家族と会うことがない。
- 忙しい生活を送っているので、彼は普段家族に会うことはない。

- Onun nerede oturduğunu öğrendik.
- Onun yaşadığı yeri ortaya çıkardık.

私達は、彼がどこに住んでいるのかが分かった。

Mary John'un birlikte yaşadığı otobüs şoförüne bitişikte mi yaşıyor?

メアリーはジョンが一緒に働いたバスの運転手の隣に住んでいるのですか。

Yaşadığı şeyden sonra daha iyi ve daha cesur dönmüş biri.

その体験のおかげで より善良で勇敢になった者だ」と

Son zamanlarda onun yaşadığı kulübe ile karşılaştırılırsa o ev küçük görünüyordu.

その家は、彼が最近まで住んでいた別荘に比べれば小さく思えた。

Eğitim, saldırıların önlenmesi ve insanların yaşadığı alanlarda dolaşan kedilerin takibi üzerine çalışıyor.

彼が重視するのは 教育と衝突防止に― 人里をうろつくヒョウの 追跡です

- Nerede yaşadığına dair hiçbir fikrim yok.
- Onun nerede yaşadığı hakkında fikrim yok.

私は彼女が何処に住んでいるか知らない。

Şu küçük ev, küçük bir kızken ninemin yaşadığı, papatyalarla kaplı ve etrafında elma ağaçları olan bir tepede bulunan küçük eve çok benziyor.

あの家は私のおばあさんが小さい時に住んでいた丘の上にあってひなぎくに囲まれまわりにりんごの木が植わっていた家にとてもよく似ている。

Bir zamanlar çocukların sevdiği küçük bir hayalet vardı. O genellikle ormanda şarkılarını söylerdi ve flütünü çalardı ve kuşlar ve benzeri hayvanlarla oyalanırdı. Bazen insanların yaşadığı köye gelirdi ve sevdiği çocuklarla oynardı.

子供のすきな小さい神さまがありました。いつもは森の中で、歌をうたったり笛を吹いたりして、小鳥やけものと遊んでいましたが、ときどき人のすんでいる村へ出てきて、すきな子供たちと遊ぶのでした。