Translation of "Ekonomik" in Japanese

0.008 sec.

Examples of using "Ekonomik" in a sentence and their japanese translations:

Uyuşturucu ekonomik

私のように80〜90年代に育った ラッパーたちにとっては

ekonomik politikalar izleyebiliriz.

労働者賃金を上げたりといった 経済政策を施行することもできますし

Bu ekonomik düşünüşe göre

この経済学の論理の下では

Ve de ekonomik oluyor.

お金の節約にもなります

Walmart, Ekonomik Kriz'den beri

ウォルマートは大不況以来 640億ドルの法人税を

Ailesinden ekonomik olarak bağımsızdır.

彼女は親から経済的に自立している。

Ekonomik olarak ailemden bağımsızım.

私は経済的には両親からひとり立ちしている。

ekonomik avantajlarıyla birlikte ortaya çıkarır.

経済的利点もあるアイデアが 採用されています

Böyle güçlü ekonomik büyüme sürdürülemez.

そのような高度経済成長が続くはずがない。

Japonya ekonomik güçte Çin'i aşıyor.

日本の経済力で、中国より勝っている。

Japon ekonomik sistemi değişmek üzere.

日本の経済システムはまさに変わろうとしている。

Ekonomik nedenlerden dolayı plandan vazgeçti.

彼は経済上の理由で計画を断念した。

Biz ekonomik bir otelde kaldık.

私たちはビジネスホテルに泊まりました。

Ekonomik kalkınma Afrika için önemli.

経済発展はアフリカでは重要である。

Bunun ekonomik bir gerçeklik olmadığını gördüm.

若者はみんな大学へ行きたくても 経済的に無理でした

Eski ekonomik model tabii ki doğru;

古い経済学理論は もちろん正しいのです

Madem ekonomik sistemden bu kadar rahatsızsın

もしそんなに経済システムに不満なら

Tamamen ekonomik bir bakış açısından bakarsak

ですから 純粋に経済学的な観点からいえば

ekonomik ve bilimsel gelişim seviyesine bakılmaksızın

「宇宙空間の探査及び利用は すべての国の人々のために

Beklenmeyen teknolojik, siyasi ve ekonomik değişimde

技術面でも 政治的 経済的にも 過去に例のない変革が起こる時代において

Öyle büyük ekonomik sıkıntım da yok.

経済面でのストレスもありませんし

Yeni ulus, Japonya'nın ekonomik etkisi altında.

その新しい国は日本の経済的影響を受けている。

Geçen yıl bir ekonomik belirsizlik dönemiydi.

昨年は経済的に不確実な時代でした。

Bir ekonomik kriz yıl sonunda vuracak.

今年の終わりに経済危機がくるだろう。

ABD'nin ekonomik gücü eskisi gibi değil.

アメリカ合衆国の経済力は昔日のようではない。

Anne babasından ekonomik olarak bağımsız değildir.

彼は経済的に親に頼っている。

Toplulukların yok edilmesini, insanların ekonomik destek aradığını,

仕事不足 コミュニティの崩壊

Ekonomik değişime ve çevresel değişime ihtiyacımız var.

経済的な変化に環境変化

Taksiye binmek yerine otobüsle gitmek daha ekonomik.

- タクシーで行くかわりにバスで行くのは節約になる。
- タクシーを拾うよりバスで行ったほうが経済的だ。

Ekonomist, sürüp giden bir ekonomik kriz sezinledi.

その経済学者は長引く不況を予期していた。

Bu yıl herhangi bir ekonomik revizyon beklenmiyor.

今年は景気回復の見込みはない。

Bu yılın sonunda bir ekonomik kriz olacak.

今年の終わりに経済危機がくるだろう。

Japonya, dünyadaki en büyük ekonomik güçlerden biridir.

日本は世界有数の経済大国である。

O ülkenin ekonomik durumu günden güne değişiyor.

あの国の経済状態は日ごとに変化する。

Artık ekonomik olmadığı için feribot servisini kapattılar.

彼らは採算がとれなくなったのでフェリー運航を廃止した。

Bu arada, ekonomik kriz patladı ve işimi kaybettim.

時を同じくして 景気が悪くなり 私は職を失いました

Sosyal ve ekonomik olarak da doğru olan bu.

そしてこれは社会的にも経済的にも 良い選択だと分かっています

ekonomik faaliyette 166 milyar dolardan daha fazla üretiyor,

経済活動に換算して 1660億ドル以上の利益を生み

Ülke çapında bir ekonomik patlama ile ziyaret edildik.

全国的に好景気に見舞われている。

Ekonomik durgunluğa karşın, ticari ürün fiyatları hala yüksek.

不景気なのに依然物価は高い。

Liderler, ekonomik büyümenin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.

首脳たちは経済成長に障害となるものを排除しようとしています。

Biz burada farklı etnik ve ekonomik çıkarlar buluyoruz.

ここでは多様な民族的・経済的利害関係がみられる。

Aile olarak hem ekonomik hem de manevi yönden hırpalanıyorduk.

我が家は経済的にも 感情的にも打ちのめされ

Eğitim için daha fazla para ekonomik büyümeyi teşvik edecek.

教育にもっとお金をかければ経済成長に拍車がかかるだろう。

Menkul kıymetler borsası sürüp giden bir ekonomik kriz içindedir.

株式市場は長い不振を続けている。

Böyle bir ekonomik program yoksulların pahasına zenginlere yardımcı olacaktır.

そのような経済計画は貧しい人々を犠牲にして金持ちを助けるものだ。

Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.

日本の海外援助は、1つには国内の経済の減速によって減りつつある。

O zaman, ülkemiz ciddi ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalmıştır.

当時わが国は厳しい経済的困難に直面していた。

Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.

彼女は大学に入学したら、親から経済的に独立しようと思っていた。

Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.

そのかわりに最前定義した二つの経済学的変数に関する議論を行うことにしよう。

Oh evet,haklısın.Pekala,bu senin ekonomik olan alışveriş şeklin öyleyse.

あ、そうだったわね。じゃあ、みみっちいのはあんたの買い方ってことね。

Bu artış ile birlikte, dünyanın ekonomik organizasyonda bir değişiklik oldu.

この増加に加えて、世界の経済構造の変化があった。

Bu dergiye göre, Japonya'da ekonomik durum yıldan yıla gittikçe kötüleşiyor.

この雑誌によれば、日本の経済状態は年々悪化してきている。

İtibar da tıpkı bunun gibi çok kuvvetli ekonomik güçtür değil mi?

類似したところでは 評判はとても強い経済の原動力と言えます

Japon mali otoriteleri ekonomik yönetimlerinde ulusal güveni yenilemek için önlemleri tartıyorlar.

日本の財政当局は経済運営に対する国民の信頼を回復するため手段を考慮中である。

Bugün Japonya dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden biri olarak kabul edilir.

今日の日本は世界最強の経済大国の一つに考えられている。

- O ekonomik yönden ebeveynlerinden bağımsız.
- Kendisi maddi yönden anne-babasına bağımlı değil.

彼は両親から経済的に独立している。

Hanson, uluslararası ekonomik gelişmelerin 17. yüzyılda büyük emek göçlerine yol açtığını söylediğinde hatalıdır.

17世紀に国際経済論の発展が労働力の大移動を導いたとハンセンが述べているが、これは誤りである。

Japon ekonomik sorunları hakkında biraz bilgi almak için, bu kitabı çok faydalı bulacaksın.

日本の経済問題について何か情報を得るには、この本がおおいに役にたつでしょう。

Bir ülkenin ekonomik gücü sadece üretme kabiliyetinde değil aynı zamanda tüketme yeteneğinde de bulunur.

一国の経済力はその生産力だけでなく消費力にも存する。

Lander ayaklanmanın ve çete davranışının yoksulluğun ve kötü ekonomik koşulların bir sonucu olduklarını varsayıyor.

ランダーは暴動とギャング的行動は貧困と貧しい経済条件の結果であると仮定している。

Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.

高い貯蓄率は日本の高い経済成長の一つの要因にあげられる。それが豊富な投資資金が存在することを意味するからだ。

Daha sonra, diğer birçok ülkeden olanlar büyük ekonomik imkanlarla ilgili raporlar ve dini ve politik özgürlük tarafından cezbedildikleri için Amerika Birleşik Devletlerine akın ettiler.

後には、その他の多くの国からなだれ込んだが、彼らは経済的可能性や宗教的及び政治的自由が大きいという噂に見せられてやってきたのだった。