Translation of "çoğunlukla" in Japanese

0.008 sec.

Examples of using "çoğunlukla" in a sentence and their japanese translations:

Bilgi çoğunlukla yanlıştır.

データはしばしば不正確だ。

Onlar çoğunlukla kadındı.

彼らの大部分は女性だった。

Çoğunlukla kütüphaneye giderdi.

彼はよく図書館に行ったものだ。

O, çoğunlukla vahşidir.

彼はよく荒れる。

O çoğunlukla doğru.

大体正しい。

Bebekler çoğunlukla düşerler.

赤ん坊はよく転ぶ。

Doraemon çoğunlukla gülümser.

ドラえモンがよくにっこり笑います。

çoğunlukla, kendi farklı yollarıyla

ほとんどは それぞれ違った視点から 私の闘病生活を

Gemideki yolcular çoğunlukla Japondu.

乗船客は主に日本人だった。

Çoğunlukla oldukça yorgun hissederim.

よく激しい疲労感に襲われます。

Anneler çoğunlukla takdir edilmezler.

母親は評価してもらえないことがよくある。

Dikkatsizlik çoğunlukla kazalarla sonuçlanır.

- 不注意が事故になることが多い。
- 不注意が事故につながることが多いのです。

Dinleyiciler çoğunlukla öğrencilerden oluşuyordu.

聴衆は主に学生からなっていた。

Ben çoğunlukla yarı uykudayım.

よく寝ぼけます。

Seyirci çoğunlukla iş adamlarıydı.

聴衆のほとんどは実業家だった。

Kazalar çoğunlukla dikkatsizlikten kaynaklanır.

事故はしばしば不注意から生じる。

Tuğlalar çoğunlukla kilden oluşur.

煉瓦の大部分は粘土からなっている。

Çoğunlukla onun dediğine katılıyorum.

彼の言ったことに大部分賛成です。

Çoğunlukla Japon siyasetinden bahsettik

私たちはしばしば日本の政治について話し合った。

Onlar çoğunlukla kolej öğrencileriydi.

彼らの大部分は大学生だった。

Kömür çoğunlukla karbondan oluşur.

石炭は大部分が炭素から成っている。

Başarı çoğunlukla çabaya bağlıdır.

成功はたいてい努力次第だ。

Anneler çoğunlukla çocuklarını şımartırlar.

母親は往々にして子供をかわいがり過ぎる。

Buradaki yaşam çoğunlukla geceleri hareketleniyor.

‎生物の大半は夜行性だ

Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.

君の言うことはいつも正しい。

En iyiler çoğunlukla iyilerin düşmanıdır.

- 最善はしばしば善の敵である。
- 完全を求めるとかえって失敗する。

Termometreler çoğunlukla sıfırın altına iner.

寒暖計はしばしば零度以下になる。

Tom çoğunlukla öğretmenle şakalar yapardı.

トムはよくその先生をからかったものだった。

Filmde çoğunlukla Amerikalılar rol aldı.

その映画の出演者はほとんどアメリカ人であった。

Hastalık çoğunlukla çok yemekten kaynaklanır.

病気はよく食べ過ぎから起こる。

O, çoğunlukla o tavernaya giderdi.

彼はその居酒屋によく出かける。

Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.

彼の失敗は大部分不注意のせいだった。

Tom çoğunlukla bisikletle okula gider.

- トムはよく自転車で学校に行ってるよ。
- トムはちょくちょく自転車で通学してるよ。

Dikkatsizlik çoğunlukla kazalara neden olur.

不注意で事故が起きることがよくある。

Jimmy çoğunlukla bütün gece yatmaz.

ジミーはよく徹夜することがあります。

Çoğunlukla daktilosunu kullanmama izin verir.

彼はよく私に自分のタイプライターを使わせてくれる。

Başarısızlıklarını çoğunlukla kötü şansa bağlıyor.

彼はよく自分の失敗を不運のせいにする。

Büyük bir çoğunlukla seçimi kazandı.

- 彼は選挙で大勝した。
- 彼は選挙で大差で当選した。

Çoğunlukla kitap okuyarak saatlerce oturur.

彼は本を読みながらよく何時間もすわっている。

Köpeğim çoğunlukla uyuyor numarası yapıyor.

私の犬はよく寝た振りをする。

Ülkedeki otobüsler çoğunlukla zamanında gelmezler.

田舎のバスは普通定刻にはやって来ない。

Pazar günleri çoğunlukla şekerleme yapardım.

私はよく日曜日に昼寝をしたものだった。

Zamanın uçtuğunun söylenildiğini çoğunlukla duyarız.

光陰矢のごとしと言うのをよく耳にする。

Çocuklar çoğunlukla benden para isterler.

子供たちはたびたびお金をねだってくる。

O, çoğunlukla tatillerde alışverişe gidecek.

彼女は休日になるとよく買い物に行きます。

Çoğunlukla beyniniz kelimeleri deşifre etmeye çalışır,

通常であれば皆さんの脳は言葉を解析し

Tom çoğunlukla nehirde balık tutmaya gider.

トムはよく川へ釣りに行きます。

Baba pazar günü çoğunlukla golf oynar.

父はたいてい日曜日はゴルフをしている。

Çoğunlukla bir şey yapmadan saatlerce otururdu.

彼は何もしないで何時間も座っていることがよくあった。

Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.

聴衆は大部分、幼い子供たちからなっていた。

Onun başarısı çoğunlukla iyi şansa bağlıydı.

彼の成功は大部分幸運によるものだった。

Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var.

トムはしばしば物を覚えるのに苦労する。

Kadınlar çoğunlukla erkeklerden daha uzun yaşıyorlar.

女性は通常男性よりも長生きする。

Pazar günleri çoğunlukla onunla tenis oynardım.

- 私は日曜に彼といっしょによくテニスをしたものだった。
- 日曜日には彼と一緒によくテニスをしたものだ。

Sabah kahvaltısı için çoğunlukla meyve yerim.

私はたいてい朝食に果物を食べる。

Aşırı hız çoğunlukla kazalara neden olur.

スピードの出し過ぎはしばしば自動車事故のもとになる。

Onlar birbirleriyle çoğunlukla postayla iletişim kurarlar.

しばしば手紙で連絡しあっている。

Papağanlar çoğunlukla insan konuşmasını taklit eder.

オウムはしばしば人の言葉をまねる。

Boş zamanımı çoğunlukla radyo dinleyerek geçiririm.

私は暇なときはラジオを聴いて過ごすことが多いです。

Boş zamanımı çoğunlukla müzik dinleyerek geçiririm.

暇なときはよく音楽を聞いています。

Çoğunlukla iki hapı bir tanede birleştirmek gibi

何十年も前から知られていることも 沢山あります

Ve çoğunlukla okul sistemimiz sosyal bölünmeyi sürdürüyor,

多くの場合 学校制度が社会の分断を 固定化させているということです

Çoğunlukla, baby boomers ile birlikte hakları yenmiş.

そしてベビーブーム世代にいらつく人が ほとんどです

Ancak bunların büyük bölümü çoğunlukla bize görünmezdir.

海の生物のほとんどは 私たちには見えません

Ancak bunlar, çoğunlukla ders kitaplarından öğrenilen beceriler

これらは主に教科書から学んだ知識ですが

Biz çoğunlukla politika tartışarak bütün gece otururduk.

一晩中政治の話をしてよく夜をあかしたものだ。

Çoğunlukla olduğu gibi, Tom sınıfa geç kalmıştı.

よくある事だが、トムは授業に遅刻した。

- Doraemon sık sık gülümser.
- Doraemon çoğunlukla gülümser.

ドラえモンがよくにっこり笑います。

O şirket çoğunlukla ithal mallar işiyle ilgilenir.

その会社は主に輸入品を扱っている。

O konuşurken çoğunlukla bir konudan diğerine atlar.

彼の話はいろいろなところへ飛ぶ。

Japonya çoğunlukla yaşamak için iyi bir yerdir.

日本は大体において住み良い所だ。

John'u çoğunlukla ikiz erkek kardeşi ile karıştırıyorum.

私はよくジョンを双子の弟と混同する。

Erkek kardeşime çoğunlukla ev ödevinde yardım ederim.

私はよく弟の宿題を手伝う。

Biz çoğunlukla bol yağda kızartılmış yemek yemeyiz.

揚げ物はめったに食べません。

Onu büyük bir çoğunlukla belediye başkanı seçtiler.

彼らは大差をつけて彼を市長に選んだ。

Benim kendi deneyimlerinden, hastalık çoğunlukla uykusuzluktan kaynaklanıyor.

私の経験から言って、不眠が元で病気になることがよくある。

Hastalar çoğunlukla sadece hastalıklarına boyun eğdikleri için ölürler.

患者はただ自らの病気に屈して死ぬことがよくある。

Bilimin amacı, çoğunlukla söylenildiği gibi, anlamak değil, öngörmektir.

科学の目的は、しばしば言われてきた様に、理解する事ではなく、予見する事です。

Çoğunlukla anlamlı değişiklikler yapılırsa ben siyasi reformdan yanayım.

意味のある変革がなされるならば、私は政治改革に総じて賛成だ。

O bazen şaraptan hoşlanır ama çoğunlukla viski içer.

彼は時々ワインをたしなむが、たいていはウイスキーを飲む。

- Çoğunlukla arabayla kütüphaneye gider.
- Genellikle kütüphaneye arabayla gider.

彼はしばしば自動車で図書館へいく。

İnsanlar çoğunlukla Japoncanın zor bir dil olduğunu söylüyor.

日本語は難しい言語だとよく言われる。

Tom'un çoğunlukla hangi elbiseleri giyeceğini seçmede sorunu var.

トムはしょっちゅう着る服を選ぶのに苦労している。

Böyle kirleticiler çoğunlukla otomobil motorlarındaki yakıt tüketiminden kaynaklanmaktadır.

この種の汚染物質は主として自動車エンジンの燃焼から生まれる。

Ben bir çocukken o çoğunlukla bizi görmeye gelirdi.

私が子供のころ、彼はよく私たちに会いに来たものだった。

Tom okuldan sonra çoğunlukla Mary ile tenis oynar.

トムはよく放課後にメアリーとテニスをする。

Bu etkileyici bir başarıydı, ancak çoğunlukla genç askerler deneyimli,

それは印象的な偉業でしたが、彼のほとんどの若い徴兵は経験豊富で

Japon şirketindeki yönetim uygulamaları çoğunlukla yabancı şirketlerdeki uygulamalardan farklı.

日本企業の経営方法は外国企業のそれと比べてしばしば大いに異なる。

Ben bir çocukken çoğunlukla pazar günleri onu ziyaret ederdim.

子供のころ、日曜日によく彼を訪ねたものだ。

Mağazamızdan bu çizgi romanı satın alanlar çoğunlukla ortaokul öğrencileridir.

私たちの店でこの漫画の本を買う人は、ほとんどが中学生です。

Bayan Jones çoğunlukla telefonda kocasının sekreterine karşı tatsız davranır.

ジョーンズ夫人は電話口でよく夫の秘書につっけんどんになる。

Oyunda sadece bir piyon olan kişi çoğunlukla şirkette büyük konuşur.

ほんの、とるに足らないものが、しばしば人中で、大きなことをいう。

Topun içeride mi yoksa dışarıda mı olduğunu görmek çoğunlukla zordur.

打球がインかアウトかを判定するのは難しいことが多い。

Kişisel ofisi veya kabine, çoğunlukla asker hareketlerini yöneten yetenekli sivil katipler,

転写受注、提出された報告書、および上の照合インテリジェンス

- Bebeğe çoğunlukla kız kardeşim bakar.
- Kız kardeşim sık sık bebeğe bakar.

私の姉はよくその赤ん坊の世話をします。

Bir sorunu çözmek için en basit yol çoğunlukla en iyi yoldur.

問題を解決する最も簡便な方法は、往々にして最も良い方法である。

Tokyo'da yaşayan yabancı iş adamları çoğunlukla ithal batı ürünlerinin yüksek fiyatlarından şikâyet etmektedir.

東京に住んでいる外国のビジネスマンたちは、輸入欧米食料品の高価格にしばしば文句を言う。

Japon flütleri çoğunlukla bambu kamışından yapılır, fakat son zamanlarda bazı ağaç olanları ortaya çıkmıştır.

尺八と言えばほとんどが竹製ですが、最近木でできている尺八が出てきました。

Evrimin bilimsel gerçeği o kadar büyük bir çoğunlukla kuruldu ki onu çürütmek neredeyse imkansızdır.

進化という科学的真理が反対しようもないほど確証されるもので、実質的に論駁できない。