Translation of "Yalnızca" in German

0.074 sec.

Examples of using "Yalnızca" in a sentence and their german translations:

Yalnızca örnekleme adına

Nur um es anschaulicher zu machen,

Yalnızca azıcık sıkıldım.

Ich langweile mich nur ein bisschen.

Yalnızca işimi yapıyorum.

Ich verrichte nur meine Arbeit.

Biz yalnızca arkadaşız.

Wir sind nur befreundet.

Yalnızca sesli düşünüyordum.

Ich habe nur laut gedacht.

Yalnızca İngilizce konuşmalısın.

Du sollst nur Englisch sprechen.

Yalnızca Tanrı mükemmeldir.

- Allein Gott ist vollkommen.
- Nur Gott ist vollkommen.

Yalnızca 146 milyon dolar.

lediglich 146 Millionen Dollar.

Bu yalnızca finansal açı.

Aber das ist nur die finanzielle Seite, stimmt’s?

Bu yalnızca bir prototip.

Das ist nur ein Prototyp.

Politika yalnızca enflasyonu hızlandıracak.

Die politische Maßnahme wird die Inflation nur beschleunigen.

Yalnızca sana ihtiyacım var.

Ich brauche nur dich.

O yalnızca dikkat istiyor.

- Er ist nur auf Aufmerksamkeit aus.
- Es geht ihm nur um Aufmerksamkeit.
- Er wünscht sich halt Beachtung.
- Er will nur auf sich aufmerksam machen.

Neden yalnızca roman yazıyorum?

Warum schreibe ich nur Romane?

Yalnızca birkaç saatim var.

Ich habe nur ein paar Stunden.

Biz yalnızca seni istiyoruz.

Wir wollen nur dich.

Yalnızca uyumaya gitmek istiyorum.

Ich will einfach nur schlafen gehen.

Tom yalnızca görevini yapıyor.

Tom tut nur seine Pflicht.

Bu kahve yalnızca ılıktır.

Der Kaffee ist nur lauwarm.

Yalnızca tek sorum var.

- Ich habe nur eine Frage.
- Ich hab bloß mal 'ne Frage.

Fransızca yalnızca Fransa'da konuşulmaz.

- Französisch wird nicht nur in Frankreich gesprochen.
- Französisch spricht man nicht nur in Frankreich.

O yalnızca filmlerde olur.

- Das passiert nur im Film.
- Das gibt es nur im Fernsehen.

O yalnızca bir arkadaş.

Sie ist nur eine Freundin.

O yalnızca Almanca konuştu.

Sie sprach nur Deutsch.

Sen yalnızca bir korkaksın.

- Du bist nur ein Feigling.
- Sie sind nur ein Feigling.

Onu yalnızca Tom bilir.

Nur Tom weiß das.

O yalnızca kendisini önemser.

Er kümmert sich nur um sich selbst.

Hayır, teşekkürler. Yalnızca bakıyorum.

- Nein, danke. Ich schaue mich nur um.
- Nein danke, ich schaue nur.

Ben yalnızca Tom'u sevmiyorum.

Ich liebe Tom einfach nicht.

Özgeçmiş yalnızca bir tanıtımdır.

- Ein Lebenslauf ist nichts anderes als Werbung für sich selbst.
- Ein Lebenslauf ist nichts anderes als Werbung in eigener Sache.

Ben yalnızca Fransızca konuşabilirim.

Ich kann nur Französisch sprechen.

Biz yalnızca arkadaş mıyız?

Wir sind nur Freunde?

Yalnızca iki olasılık var.

Es gibt nur zwei Möglichkeiten.

Sen yalnızca benim umudumsun.

Du allein bist meine Hoffnung.

Başyapıtlar yalnızca başarılı denemelerdir.

Meisterwerke sind bloß erfolgreiche Versuche.

Yalnızca suçlayacak birini arıyorsun.

Du suchst nur nach einem Sündenbock.

Yalnızca bir dakika kalabilirim.

Ich kann nur eine Minute bleiben.

- Yalnızca iki bardak şarabım vardı.
- Yalnızca iki bardak şarap içtim.

- Ich habe nur zwei Gläser Wein getrunken.
- Ich hatte nur zwei Gläser Wein.
- Ich hatte nur zwei Glas Wein.

- Yalnızca sana yardım etmek istiyorum.
- Size yalnızca yardım etmek istiyorum.

Ich will dir nur helfen.

- Yalnızca, benden üç yaş büyüksün.
- Benden yalnızca üç yaş büyüksün.

- Du bist bloß drei Jahre älter als ich.
- Sie sind nur drei Jahre älter als ich.

Yorgun olan yalnızca ben değilim.

Er ist auch müde.

Yalnızca Dünya ve Ay ikizlerdir.

Nur Erde und Mond sind Zwillinge.

Çizimler yalnızca görsellerin iletişimi sağlamıyor,

Zeichnungen können nicht nur Bilder übermitteln,

Bu yalnızca bir tesadüf değil.

Das ist nicht nur Zufall.

Çoğu kuşlar yalnızca gündüz görebilir.

- Die meisten Vögel sind nachtblind.
- Die meisten Vögel können nur am Tage sehen.

Yalnızca beni kabul etmeni istedim.

Ich will einfach nur von dir akzeptiert werden.

Özgürlük yalnızca gücün olduğu yerdedir.

Freiheit ist bei der Macht allein.

Yalnızca dört tane at yarıştaydı.

Es nahmen nur vier Pferde am Rennen teil.

Neden yalnızca iki araban var?

- Warum hast du nur zwei Autos?
- Warum hast du nur zwei Wagen?

Yalnızca üzgün olduğumu söylemeye geldim.

- Ich kam nur vorbei, um zu sagen, dass es mir Leid tut.
- Ich bin nur gekommen, um mich zu entschuldigen.

Ben yalnızca bir taksi şoförüyüm.

Ich bin nur ein Taxifahrer.

İyimserlik yalnızca bir bilgi eksikliğidir.

Optimismus ist lediglich ein Mangel an Wissen.

Yalnızca bu ikisine ihtiyacımız var.

Ich brauche davon nur zwei.

Sanırım yalnızca bir şey gördüm.

Ich glaube, ich habe gerade etwas gesehen.

Toplantıda yalnızca altı kişi vardı.

- Es waren nur sechs Leute auf der Versammlung.
- Lediglich sechs Leute waren auf der Versammlung.

Tom yalnızca dedelerinden birini hatırlayabiliyor.

Tom kann sich nur an einen Großelternteil erinnern.

Ben aptal değilim. Yalnızca farklıyım.

Ich bin kein Blödmann. Ich bin nur anders.

Kedim yalnızca sulu yemek yer.

Meine Katze frisst nur Nassfutter.

Her şeyi yalnızca bana bırak.

Überlasse einfach alles mir!

Bu yalnızca onun şemsiyesi olmalı.

Das muss sein Schirm sein.

Biz evde yalnızca İspanyolca kullanırız.

Wir sprechen zu Hause nur Spanisch.

Savaşın sonunu yalnızca ölüler görür.

Nur die Toten haben das Ende des Krieges gesehen.

Bana yalnızca sen yardım edebilirsin.

Du allein kannst mir helfen.

Yalnızca sana yardım etmeye çalışıyorum.

- Ich will dir nur helfen.
- Ich will euch nur helfen.
- Ich will Ihnen nur helfen.

Periler yalnızca peri masallarında vardırlar.

Feen gibt es nur in Märchen.

Bana yalnızca bir dakika ver.

Gib mir nur noch eine Minute.

Bize yalnızca birkaç dakika verin.

Lassen Sie uns ein paar Minuten Zeit.

Aç olan yalnızca Tom değil.

Tom ist nicht der Einzige, der Hunger hat.

Yalnızca on tane kitabım var.

Ich habe nur zehn Bücher.

Banyomuzda yalnızca bir havlu var.

Wir haben im Badezimmer nur ein Handtuch.

O yalnızca geçici bir çözüm.

Das ist nur eine provisorische Lösung.

Biletler yalnızca online olarak mevcuttur.

Eintrittskarten sind nur im Netz verfügbar.

Yalnızca sağlıklı gıdaları yemeye çalışırım.

Ich versuche mich gesund zu ernähren.

Öyle düşünen yalnızca Tom değil.

Tom ist nicht der Einzige, der so denkt.

Bu yalnızca buzdağının görünen ucu.

Das ist nur die Spitze des Eisbergs.

Ben yalnızca birkaç kelime biliyorum.

Ich kenne nur ein paar Wörter.

Yalnızca okumak için gözlük takıyorum.

Ich trage nur zum Lesen eine Brille.

Ben yalnızca onu etkilemeye çalışıyordum.

- Ich habe ihn nur zu beeindrucken versucht.
- Ich habe nur versucht, ihn zu beeindrucken.

Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.

Nur wenige Leute waren pünktlich.

Kalan yalnızca iki gün var.

Es bleiben nur noch zwei Tage.

Bunu yalnızca bir köle söyleyebilir.

Nur ein Sklave würde das sagen.

Bu yalnızca benim için değil.

Dies ist nicht nur für mich.

Onu yalnızca pazartesi günlerinde görüyorum.

Ich sehe sie nur montags.

Kuşatma yalnızca üç saat sürdü.

Die Belagerung dauerte nur drei Stunden.

Neden ona yalnızca kendin sormuyorsun?

Warum fragst du ihn nicht selbst?

Dünyaya yalnızca bir kere gelinir.

Man lebt nur einmal in der Welt.

Dükkanda yalnızca nakit kabul ediyorlar.

Der Laden lässt nur Zahlungen in bar zu.

Yalnızca Hindistan'da yılda 5.000 ölümden sorumlu.

allein in Indien etwa 5.000 pro Jahr.

Yalnızca şu iki şeye ihtiyacımız var:

Dazu bräuchten wir nur zwei Dinge:

Bir natüralistin yalnızca doğada özgür olmasıdır.

In diesem Moment fühlt sich ein Naturforscher in der Natur frei.

Yalnızca popülasyonlarının sağlıklı olmasıyla devam edebilir,

können wohl nur fortbestehen, wenn die Bestände gesund sind.

Ama atmosferde kalan karbondioksit yoğunluğu yalnızca

Aber die Konzentration des Kohlendioxid, das in der Atmosphäre bleibt,

Dünyamız yalnızca evrenin küçük bir parçasıdır.

Unsere Welt ist nur ein kleiner Teil des Universums.

O yalnızca son zamanlarda fikrini değiştirdi.

Sie hat erst vor Kurzem ihre Meinung geändert.

Yalnızca on dakika daha bekleyemez misin?

Kannst du nicht wenigstens noch zehn Minuten warten?

Yalnızca ben, soruyu doğru olarak yanıtlayabilirdim.

Nur ich konnte die Frage richtig beantworten.

Her şey yalnızca bir rüyadan ibaret.

Alles ist nur ein Traum.

Yalnızca Fransızca değil, İspanyolca da konuşuyor.

Er spricht nicht nur Französisch, er spricht auch Spanisch.