Translation of "Parlak" in German

0.033 sec.

Examples of using "Parlak" in a sentence and their german translations:

Güneş parlak.

Die Sonne strahlt.

Ay parlak.

Der Mond ist hell.

O parlak.

Es glänzt.

O çok parlak

Sie ist sehr schlau.

Ay parlak parlıyor.

Der Mond scheint hell.

Ay çok parlak.

Der Mond ist so hell!

Parlak tarafa bak.

- Sieh es positiv!
- Betrachte es von der positiven Seite.

Kan parlak kırmızıydı.

Das Blut war hellrot.

Parlak renkleri severim.

Ich mag helle Farben.

Ay parlak parlıyordu.

Der Mond schien hell.

Parlak şeylerden hoşlanırım.

Ich mag Glitzerzeug.

- Parlak renkler Tom'a pek gitmiyor.
- Parlak renkler Tom'a yakışmıyor.

Helle Farben stehen Tom nicht.

Dolunay en parlak hâlinde.

Der Vollmond ist heute besonders hell.

Parlak bir geleceğin var.

Du hast eine glänzende Zukunft.

O parlak bir fikir.

- Das ist eine brillante Idee.
- Das ist eine glänzende Idee.

O, parlak bir fikirdir.

Das ist eine phantastische Idee.

Güneş en parlak yıldızdır.

Die Sonne ist der hellste Stern.

Evlerini parlak sarıya boyadılar.

Sie strichen ihr Haus hellgelb.

Tom çok parlak değil.

Tom ist nicht allzu helle.

Tom parlak bir öğrencidir.

Tom ist ein gescheiter Student.

Umutlar çok parlak değil.

Die Aussichten sind nicht allzu rosig.

O, parlak kırmızıya döndü.

Sie wurde knallrot.

Mary parlak bir bilimcidir.

Maria ist eine geniale Wissenschaftlerin.

Mary parlak bir sanatçı.

Maria ist eine geniale Künstlerin.

O parlak bir sanatçı.

Er ist ein brillanter Künstler.

Mary parlak kırmızıya döndü.

Maria wurde knallrot.

- Parlak bir gelecek sizi bekliyor.
- Parlak bir gelecek seni bekliyor.

Du hast eine glänzende Zukunft vor dir.

Ateş parlak bir şekilde yandı.

Das Feuer loderte hell auf.

Çok parlak bir kravat taktı.

Er trug eine schreiende Krawatte.

O, parlak bir geleceğe sahiptir.

Er hat eine strahlende Zukunft vor sich.

Edison, parlak bir öğrenci değildi.

Edison war kein glänzender Student.

Güneş parlak bir şekilde parladı.

Die Sonne strahlte.

O, geleceği parlak bir öğrenci.

Er ist ein vielversprechender Student.

Başka parlak fikirleriniz var mı?

Sonst noch irgendwelche schlauen Einfälle?

Caddeler parlak bir biçimde aydınlatılmış.

Die Straßen sind hell erleuchtet.

Mary'nin pürüzsüz, parlak saçları vardır.

Maria hat glattes, glänzendes Haar.

Parlak kelebekler oradan oraya uçtu.

Leuchtende Schmetterlinge flogen überall umher.

Tom'un parlak bir fikri vardı.

Tom hatte eine blendende Idee.

Bu şampuan saçımı parlak yapıyor.

Durch diese Haarwäsche wird mein Haar glänzend.

Parlak bir fikir ileri sürdüm.

Ich hatte eine geniale Idee.

O, saçını parlak kırmızıya boyadı.

Sie hat sich das Haar knallrot gefärbt.

John'un parlak bir düşüncesi vardı.

John hatte eine geniale Idee.

Gelecek hiç daha parlak görünmedi.

Die Zukunft hat nie strahlender ausgesehen.

Mary'nin tırnakları parlak kırmızıya boyanmış.

Marias Nägel waren knallrot lackiert.

Onlar parlak renkler giymeyi severler.

Sie tragen gerne helle Farben.

Parlak bir gelecek seni bekliyor.

Du hast eine glänzende Zukunft vor dir.

Bu kağıdı beğenmedim. Çok parlak.

Mir gefällt dieses Papier nicht. Das ist mir zu glänzend.

Bu tablonun renkleri çok parlak.

Die Farben dieses Gemäldes sind sehr hell.

Parlak ışık Markku'yu rahatsız etti.

Markku störte das helle Licht.

Tom parlak bir bilim adamıdır.

Tom ist ein genialer Wissenschaftler.

Louis çok parlak, yenilikçi bir adam

Louis ist ein brillanter, fortschrittlicher Mann

Biz burada sempatik tatlı parlak görüyoruz

wir sehen hier sympathisch süß hell

İri ve parlak gözlerinin içine baktım

Ich blickte in seine großen, glänzenden Augen.

Her zaman parlak renkli kravat takıyorsun.

- Du trägst immer eine ausgefallene Krawatte.
- Du trägst immer einen Schlips, der zum Himmel schreit.

Pazar sabahı hava parlak ve açıktı.

Es war ein heller und klarer Sonntagmorgen.

Parlak bir gelecek onun önünde uzanıyor.

Ihm stand eine glänzende Zukunft bevor.

O önünde parlak bir geleceğe sahip.

Er hat eine rosige Zukunft vor sich.

Güneş fırtınadan sonra daha parlak parla.

Nach dem Unwetter scheint die Sonne heller.

Dün aklıma parlak bir fikir geldi.

Gestern kam mir ein guter Einfall in den Sinn.

Mary genellikle parlak kırmızı ruj kullanır.

Maria trägt gewöhnlich knallroten Lippenstift.

Tom önünde parlak bir geleceğe sahip.

Tom hat eine rosige Zukunft vor sich.

Mary arabasını parlak maviye boyamak istiyor.

Mary möchte ihr Auto hellblau lackieren.

Tom'un planı parlak bir şekilde çalıştı.

Toms Plan funktionierte ausgezeichnet.

Yağmurdan sonra güneş daha parlak ışıldar.

Nach dem Regen scheint die Sonne viel heller.

O, dünyadaki en parlak adam değil.

Er hat das Schießpulver nicht erfunden.

En parlak olanı şu küçük yıldızdır.

Der kleine Stern da ist der hellste.

Sabah güneşi bakmak için çok parlak.

Die Morgensonne ist zu hell, um sie anzugucken.

parlak ve beyaz bir yoğun bakıma yetiştim.

angeschlossen an Maschinen, an denen sein Leben hing.

Parlak dolunayın altında... ...ailesinden normalden fazla uzaklaşıyor.

Unter dem hellen Vollmond wagt er sich weiter von den Eltern weg als sonst.

Ormandaki bu parlak yeni şeyi fark etti.

Er sieht dieses neue glänzende Ding im Wald.

Tom parlak renkli turuncu pantolon giymeyi seviyor.

Tom trägt gerne knallbunte orangene Hosen.

Tom parlak zekâlı genç bir bilim adamıdır.

Tom ist ein genialer junger Wissenschaftler.

Fakat yüksek sesler ve parlak ışıklar kafa karıştırıcı.

Aber der Krach und die grellen Lichter wirken desorientierend.

Parlak kırmızı bir uğur böceği, parmağımın ucuna indi.

Ein leuchtend roter Marienkäfer landete auf meiner Fingerkuppe.

Yükselen güneş gökyüzünü parlak bir renk karışımıyla süsledi.

Die aufgehende Sonne überzog den Himmel mit Abtönungen wundervoll gemischter Farben.

Parlak yıldızlar ile takımyıldızlarının. Böylece nokta atışıyla yerini bulur.

...der hellen Sterne und Konstellationen. So findet er punktgenau seinen Weg.

En iyi idarecisi olarak kabul edilen parlak bir komutandı

Suchet war ein brillanter Befehlshaber, der weithin als der beste Administrator in Napoleons

. Ney'in kendisini parlak bir taktik lideri yapan saldırgan içgüdüsünün

Es gab bereits Anzeichen dafür, dass Neys aggressiver Instinkt, der ihn zu einem brillanten

Yine de birkaç Polisi'nden biriydi parlak ve akıllı ajanda,

Fähigkeit, einen Meisterschlag zu liefern oder seine Truppen zum Sieg zu inspirieren, mit der Zeit nachließ.

Sabah güneşi o kadar parlak ki ben ona bakamam.

Die Morgensonne ist so hell, dass ich nicht hingucken kann.

Soğuk ve kuru, parlak güneş, ne güzel kış havası!

Kalt und trocken, herrlicher Sonnenschein, ein schönes Winterwetter!

Tom genellikle çok parlak olmasa bile güneş gözlüğü takıyor.

Tom trägt für gewöhnlich eine Sonnenbrille, selbst dann, wenn es nicht so hell ist.

Ama bu gece Ay parlak. O yüzden flamingoların şansı var.

Heute scheint der Mond jedoch hell. Die Flamingos haben also eine Chance.

Sağa gitmeye karar verirsek parlak güneşin altına çıkma riskine gireriz.

Entweder wir gehen nach rechts und riskieren, der Sonne ausgeliefert zu sein.

Parlak bir bağımsız kampanyada, Avusturyalıları Nice yakınlarında tuttu, sonra onları

In einer brillanten unabhängigen Kampagne hielt er die Österreicher in der Nähe von Nizza fest und jagte sie

Asker ve parlak bir taktikçi ... ateşli mizacı onu alt etmedikçe.

Soldat und brillanter Taktiker ... es sei denn, sein feuriges Temperament besiegte ihn.

- Sami umut veren bir kardiyologdu.
- Sami geleceği parlak bir kardiyologdu.

Sami war ein vielversprechender Kardiologe.

Ve daha iyi ve parlak bir gelecek görüşümüzü karartmasına izin verdik.

und unsere Vision für eine bessere und hellere Zukunft zu trüben.

Savaşarak İtalya'daki ilk, parlak seferinde Napolyon'un altında hizmet vermeye devam etti

in Lodi, Castiglione und Bassano.

Oğlumuzun çok parlak olduğunu düşünüyoruz. Elbette ki önyargıyla böyle düşünüyor olabiliriz.

Wir halten unseren Jungen für ein Genie. Es mag natürlich sein, dass wir voreingenommen sind.

Tom pantolonunun paçalarını sıvadı böylece insanlar onun parlak kırmızı çoraplarını görebildi.

Tom krempelte seine Hosenbeine hoch, sodass man seine knallroten Socken sehen konnte.

Uzay elbiselerinde astronotların gözlerini parlak güneş ışığından korumak için güneşlikler vardır.

Die Raumanzüge verfügen über ein Visier zum Schutze der Augen der Astronauten vor dem hellen Sonnenlicht.

General Mack'in Ulm'deki güçleri üzerindeki tuzağı kapatan parlak bir eylem kazandığında doğrulandı

die die Falle der Streitkräfte von General Mack in Ulm schloss.

Bu süreçte organize ve kararlı bir komutan ve parlak bir taktikçi olarak ün kazandı.

Dabei erlangte er den Ruf eines organisierten und entscheidenden Kommandanten und brillanten Taktikers.