Translation of "Portakal" in French

0.010 sec.

Examples of using "Portakal" in a sentence and their french translations:

Bir portakal ağacı portakal sağlar.

Sur un oranger pousse une orange.

- Portakal marmelatını severim.
- Portakal reçelini seviyorum.

- J'apprécie la marmelade d'orange.
- J'aime la marmelade d'orange.

Portakal ne kadar?

- Combien coûtent les oranges ?
- Combien coûtent les oranges ?
- À combien sont les oranges ?

Portakal suyu satarız.

Nous vendons du jus d'orange.

O portakal sevmez.

Il n'aime pas les oranges.

Dünya portakal şeklindedir.

- La Terre a une forme similaire à celle d'une orange.
- La Terre a la forme d'une orange.

Portakal suyu içiyorum.

Je bois du jus d'orange.

Portakal suyu lütfen.

Du jus d'orange, s'il vous plaît.

Tom portakal topluyor.

Tom cueille des oranges.

Bu portakal lezzetli.

Cette orange est délicieuse.

- Masanın üstünde hiç portakal yok.
- Masanın üstünde bir portakal yoktur.
- Masada portakal yok.

- Il n’y a pas d’orange sur la table.
- Il n'y a pas d'orange sur la table.

Peki, ya Fatih Portakal?

Et Fatih Portakal?

İspanya bolca portakal üretir.

L'Espagne produit beaucoup d'oranges.

O bir tür portakal.

C'est une variété d'orange.

Dünya, portakal gibi mavidir.

La terre est bleue comme une orange.

Bir portakal ağacımız var.

Nous avons un oranger.

Kadın bir portakal yiyor.

La femme mange une orange.

Bana bir portakal ver.

- Donne-moi une orange.
- Donnez-moi une orange.

Evet, portakal suyu lütfen.

Oui, jus d'orange s'il vous plaît.

Köpeğim gerçekten portakal sever.

Mon chien adore les oranges.

Kız portakal suyu içiyor.

La fille boit du jus d'orange.

Ona turuncu portakal verdik.

- C'est à elle que nous avons donné l'orange de couleur orange.
- Nous lui avons donné l'orange de couleur orange.

Biraz portakal suyu istiyorum.

Je veux du jus d'orange.

Ben portakal suyu istiyorum

Je voudrais du jus d'orange.

Onlar portakal sever mi?

Aiment-ils les oranges ?

- Masanın üstünde bir portakal var.
- Masanın üzerinde bir portakal var.

Il y a une orange sur la table.

Fatih Portakal hiç gitmedi mi?

Fatih Portakal est-il déjà parti?

Senin için bir portakal soyuyorum.

Je pèle une orange pour toi.

Onun tişörtü yanmış portakal rengiydi.

Son t-shirt était d'une couleur orange brulé.

Dünya bir portakal kadar mavidir.

La terre est bleue comme une orange.

Florida'da birçok portakal bahçeleri vardır.

Il y a beaucoup d'orangeraies en Floride.

Ben bir portakal suyu istiyorum.

Je voudrais un jus d'orange.

Japonya Kaliforniya'dan portakal ithal eder.

Le Japon importe des oranges de Californie.

Sizin için bir portakal soyacağım.

- Je pèle une orange pour toi.
- Je te pèle une orange.

İki bardak portakal suyu, lütfen.

Deux verres de jus d'orange s'il vous plaît.

O da bir portakal değildir.

Cela n'est pas non plus une orange.

Yine Fatih Portakal 9 köyden kovuluyordu

Fatih Portakal a également été licenciée de 9 villages

Ağaç üzerinde bol miktarda portakal vardır.

Il y a plein d'oranges dans l'arbre.

Portakal ağzımda garip bir tat bıraktı.

L'orange a laissé un goût étrange dans ma bouche.

Anne iki şişe portakal suyu aldı.

Mère a acheté deux bouteilles de jus d'orange.

Annem iki şişe portakal suyu aldı.

Ma mère a acheté deux bouteilles de jus d’orange.

Portakal suyu mu yoksa şampanya mı?

Jus d'orange ou champagne ?

Bir portakal ve bir elmam var.

J'ai une orange et une pomme.

"Evet, portakal suyu lütfen," diyor Mark.

"Oui, du jus d'orange s'il vous plait", dit Mike.

Mary Tom'dan bir portakal soymasını istedi.

Mary demanda à Tom d'éplucher une orange.

Bir miktar portakal almak için mağazaya gitti.

Il se rendit au magasin pour acheter des oranges.

Biraz kahvaltılık gevrek ve portakal suyu alacağım.

Je prendrai bien des céréales et du jus d'orange.

- Mary büyük bir bardak portakal suyunu yutuverdi.
- Mary büyük bir bardak portakal suyunu tek nefeste içti.

Marie avala un grand verre de jus d'orange.

Ve Fatih Portakal hala bizim karşımızda yayın yapıyorsa

et Fatih Portakal continue de diffuser devant nous

Şu ana kadar ilk kez bir portakal sıktım.

C'est la première fois que je presse une orange.

- Elmalar, portakalllar, ve benzerlerini getirdi.
- Elma, portakal falan getirdi.

Elle a apporté des pommes, des oranges, et ainsi de suite.

O bana bir parça pastaya karşılık bir portakal verdi.

Il m'a donné une orange en échange d'un morceau de gâteau.

"Siparişiniz?" "Portakal suyu." "Buzlu mu?" "Evet." "İşiniz için teşekkürler."

«Votre commande ?» «Du jus d'orange.» «Avec glaçons ?» «Oui.» «Merci de votre participation.»

Fatih Portakal iyi adam olsa ne olur? kötü adam olsa ne olur?

Que se passe-t-il si Fatih Portakal est un homme bon? Et s'il était un méchant?

Bir bardak şarap, bir bira, bir portakal suyu ve bir sütlü kahve.

Un verre de vin, une bière, un jus d'orange, et un café au lait.

Benim kahvaltım genellikle sütlü kahve, bir parça ekmek ve reçel, küçük bir muz, bir dilim portakal ve birkaç kurutulmuş erikten oluşur.

Mon petit-déjeuner se compose généralement de café au lait, d'un morceau de pain avec de la confiture, d'une petite banane, d'un morceau d'orange et de prunes séchées.