Translation of "Hayatı" in French

0.011 sec.

Examples of using "Hayatı" in a sentence and their french translations:

- Onun hayatı tehlikede.
- Hayatı tehlikede.

Sa vie est en danger.

Hayatı tehlikedeydi.

Sa vie était en danger.

Tekenin hayatı tehlikede.

La vie de la crevette est en danger.

Hayatı için yalvardı.

- Il supplia qu'on épargne sa vie.
- Il a supplié qu'on épargne sa vie.

İnsan hayatı kutsaldır.

La vie humaine est sacrée.

Herkesin hayatı muğlak.

La vie de tout le monde est compliquée.

Hayatı acıyla doludur.

Sa vie est pleine de douleur.

Hayatı için savaşıyor.

Il se bat pour sa vie.

Tom'un hayatı karardı.

- Tom s'est effondré.
- Tom s'est écroulé.

Biz öğrencilere hayatı öğretiyoruz.

mais de former des étudiants.

Elbette deniz hayatı bulunmaktadır,

Et bien sûr, il y a les organismes marins,

Sanat ile hayatı karıştırmayın.

- Ne confondez jamais l'art et la vie.
- Ne confonds jamais l'art et la vie.

Hayatı bir yolculuğa benzetiyoruz.

Nous comparons la vie à un voyage.

Sanırım onun hayatı tehlikede.

Je pense que sa vie est en danger.

Onun hayatı için korkuyorum.

Je crains pour sa vie.

Onun çocuğunun hayatı tehlikededir.

La vie de son enfant est en danger.

Hayatı boyunca bekar kaldı.

Il est resté célibataire toute sa vie.

O hayatı için yalvardı.

- Elle supplia qu'on épargne sa vie.
- Elle a supplié qu'on épargne sa vie.

Evlilik hayatı nasıl gidiyor?

- Comment va la vie de couple ?
- Comment va la vie d'homme marié ?
- Comment va la vie de femme mariée ?

Hayatı sevmek, Tanrı'yı ​​sevmektir.

Aimer la vie, c'est aimer Dieu.

Zor bir hayatı vardı.

Elle a eu une vie difficile.

Şehir hayatı hoşuma gidiyor.

J'apprécie beaucoup la vie en ville.

Bu hayatı yaşamaktan bıktım.

Je suis fatigué de cette vie.

Fliberton'un iki hayatı var.

Philibert a deux vies.

- Hayatı seviyorum.
- Yaşamayı seviyorum.

J'adore la vie.

Bu hastanın hayatı tehlikede.

La vie de ce patient est en danger.

O korkunç, hayatı değiştiren ve hayatı yok eden olay gördü

Il a vu un événement horrible, qui peut bouleverser et détruire une vie,

Her birimizin hayatı sekteye uğrayacak,

Chacun d'entre nous verra sa vie interrompue,

Bir mimarın hayatı da muhteşemdir.

Et la vie d'un architecte est aussi extraordinaire.

Hayatı zorlaştıran zor adımlarla karşılaşıyoruz

face à des chances abruptes contre l'ordre de la vie

Bizim acıları dindirme, hayatı genişletme

Nous avons la capacité de soulager la souffrance,

Hayatı öldürmeden ölümü nasıl yeniyorsunuz?

Comment vaincre la mort sans tuer la vie ?

Hayatı boyunca eğitime devam etti.

Elle continua à étudier pendant toute sa vie.

O hayatı boyunca Fransa'da çalıştı.

Il a travaillé en France pendant toute sa vie.

O hayatı boyunca burada yaşadı.

- Il a vécu ici sa vie entière.
- Il a vécu ici toute sa vie.

Bütün hayatı boyunca bekar kaldı.

- Elle a fini vieille fille.
- Elle est restée célibataire toute sa vie.
- Elle resta toute sa vie célibataire.

O hasta kişinin hayatı tehlikede.

La vie de cette personne malade est en danger.

Arabalar banliyö hayatı için vazgeçilmezdir.

Les voitures sont indispensables pour les banlieusards.

Arabalar banliyö hayatı için kaçınılmazdır.

Les voitures sont indispensables pour les banlieusards.

Ben hayatı uçlarda yaşamayı severim.

J'aime vivre dangereusement.

Başkasının değil, senin biçimlendirdiğin bir hayatı.

Une vie définie par vous et personne d'autre ?

Tüm hayatı boyunca o kasabada yaşadı.

Elle a vécu toute sa vie dans cette ville.

Kendi hayatı pahasına bebeğinin hayatını kurtardı.

Elle sauva la vie de son bébé au risque de perdre la sienne.

Kendi hayatı riske atarak arkadaşını kurtardı.

Il a sauvé la vie de son ami au mépris de la sienne.

O, bütün hayatı boyunca bekar kaldı.

Il resta célibataire toute sa vie.

Ben öyle bir hayatı hayal edemiyorum.

Je ne peux imaginer une telle vie.

O, kendi hayatı pahasına onu kurtardı.

Il l'a sauvée au prix de sa propre vie.

Hayatı boyunca fakir insanlara yardım etti.

Il a aidé les pauvres toute sa vie.

Tom özel hayatı hakkında konuşmak istemiyor.

Tom ne veut pas parler de sa vie privée.

Asker kendi hayatı pahasına arkadaşını kurtardı.

Le soldat a sauvé son ami au prix de sa vie.

O tüm hayatı boyunca burada yaşadı.

- Elle a vécu ici toute sa vie.
- Elle a vécu ici sa vie entière.

Şehir hayatı bana çok iyi uyuyor.

- J'apprécie beaucoup la vie en ville.
- La vie urbaine me convient très bien.
- La vie urbaine me convient fort bien.

GDO'lu ürünler insan hayatı için tehlikelidir.

Les produits avec des OGM sont dangereux pour la vie humaine.

Çok mutlu bir evlilik hayatı yaşadılar.

Ils vécurent une union très heureuse.

Tom'un yaraları hayatı tehdit olarak düşünülmez.

- Les blessures de Tom ne sont pas considérées comme une menace pour sa vie.
- Les blessures de Tom ne sont pas considérées comme menaçant son pronostic vital.

Hayatı boyunca hiç yurt dışında bulunmadı.

Il n'a jamais été à l'étranger de toute sa vie.

Bazıları hayatı bir tiyatro sahnesine benzetir.

Certaines personnes comparent la vie à une scène.

Tom, özel hayatı hakkında konuşmak istemiyor.

Tom ne veut pas parler de sa vie privée.

Tom'un hayatı sert bir biçimde değişti.

La vie de Tom a radicalement changé.

Anksiyetenin birinin hayatı üzerindeki etkisini göstermek için

Pour vous montrer l'impact que l'anxiété a sur la vie des gens,

Bütün hayatı boyunca taktığı bir bilezik taktım.

jusqu'à sa mort quelques mois avant le procès.

Balina köpek balığının hayatı genelde yalnız geçer.

La vie du requin-baleine est principalement solitaire.

Hayatı nasıl tasarlayacaklarını öğreten ''Play For Tomorrow''

où il enseigne à des enfants issus de milieux défavorisés

Bölge, manzarası ve yaban hayatı ile ünlüdür.

L'endroit est réputé pour ses paysages et sa faune.

Örgüt, yaban hayatı korumasında başlıca rol oynar.

Cet organisme joue un rôle de premier plan dans la préservation de la vie sauvage.

Yaşlı adam tüm hayatı boyunca burada yaşadı.

Le vieil homme a vécu ici toute sa vie.

Evcil hayvanın olmadığı bir hayatı düşünmek zor.

Il est difficile d'imaginer une vie sans animal de compagnie.

Ve sadece hayatı daha yaşanır yapmak değil

Et cela semble juste rendre la vie non seulement vivable,

Ben bu tür bir hayatı yaşamaktan usandım.

- Je suis fatigué de cette vie.
- Je suis fatigué de vivre une telle vie.

Çoğu kişi günlük hayatı hakkında yazı yazar.

La plupart des gens écrivent à propos de leur vie quotidienne.

Hayatı hakkındaki en iyi kitap hayatın kendisidir.

Le meilleur livre sur la vie, c'est la vie elle-même.

O, daha iyi bir hayatı hak ediyor.

Elle mérite une vie meilleure.

O, kendi hayatı pahasına boğulan çocuğu kurtardı.

Il a sauvé le jeune homme de la noyade au péril de sa propre vie.

Putperestler hayatı tanrılaştırdılar ve hıristiyanlar ölümü tanrılaştırdılar.

Les païens ont divinisé la vie et les chrétiens ont divinisé la mort.

Tom Mary'ye Avustralya'daki hayatı hakkında soru sordu.

Tom interrogea Mary sur sa vie en Australie.

O, bütün hayatı boyunca onunla birlikte yaşadı.

Elle vécut avec lui toute sa vie.

Hayatı herkes için eşit derecede zorlayıcı yapmak için

Une technologie qui vient en aide à ceux qui ont des problèmes neurologiques

Her an çok değerli çünkü hayatı çok kısa.

Je chérissais chaque moment de sa courte existence.

Dan hayatı ile ne yapmak istediğinden emin değildi.

Dan n’était pas sûr de ce qu'il voulait faire de sa vie.

Her şey düşünüldüğünde, babamın hayatı mutlu bir hayattı.

Tout bien considéré, la vie de mon père fut heureuse.

Biz onun kişisel hayatı hakkında az şey biliyoruz.

Nous en savons peu sur sa vie personnelle.

İnsanlar hayatı anlamak için değil, yaşamak için yaratılmıştır.

L'être humain n'est pas fait pour comprendre la vie, mais pour la vivre.

Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.

Pendant la bulle, les gens rêvaient d'une vie de loisirs.

- Kitapsız hayatı hayal edemem.
- Kitapsız hayat hayal edemiyorum.

Je n'imagine pas la vie sans livres.

- Sami hayatı için savaşıyordu.
- Sami hayat mücadelesi veriyordu.

Sami luttait pour sa vie.

- Sevgi, yaşamı kolaylaştırıyor.
- Aşk, hayatı daha çekilir kılıyor.

L'amour rend la vie plus facile.

Arkasından tiyatro ve Ertem Eğilmez ile sinema hayatı başladı

le théâtre suivi du cinéma et Ertem Eğilmez a commencé

Biz onun özel hayatı hakkında çok az şey biliyoruz.

Nous en savons peu sur sa vie personnelle.

Televizyon ya da internet olmayan hayatı hayal etmek zor.

Il est difficile d'imaginer une vie sans télévision ni Internet.

Tom bütün hayatı boyunca köpeklerden ve kedilerden nefret etti.

Tom détesta pendant toute sa vie les chiens et chats.