Translation of "Sabahın" in English

0.009 sec.

Examples of using "Sabahın" in a sentence and their english translations:

Sabahın serinliğinde Çalış.

Study in the cool of the morning.

Saat sabahın onu.

It's 10 a.m.

Sabahın nasıl geçti?

How's your morning been?

Saati sabahın üçünü gösteriyordu.

Her watch read three o'clock in the morning.

Tom sabahın dördünde çıktı.

Tom left at four in the morning.

Onlar sabahın köründe ayrıldı.

They left very early in the morning.

Afrika'nın güneyinde sabahın erken saatleri.

Early evening in southern Africa.

Sabahın erken saatlerinde kalkmak hoştur.

It is pleasant to get up early in the morning.

O, sabahın erken saatlerinde başladı.

He started early in the morning.

O, sabahın erken saatlerinde uyandı.

She woke up in the early morning.

Yarın sabahın köründe gitmek zorundayız.

- We have to set off at the crack of dawn tomorrow.
- We have to leave at the crack of dawn tomorrow.

Anne sabahın asla gelmeyeceğini düşünüyordu.

Anne thought that the morning would never come.

- Tom sabahın köründe uyandı.
- Tom sabahın ilk ışığında uyandı.
- Tom şafak sökümünde uyandı.

Tom woke up at the crack of dawn.

Sabahın erken saatlerinde, istasyonun tuvaletleri açıldığında,

Early in the morning, when the station toilets were opened,

Sabahın erken saatlerinden beri yağmur yağıyor.

It's been raining since early morning.

Japonya'da şimdi saat sabahın 3.00'ü.

In Japan, it's now 3:00 a.m.

Bu sabahın erken saatlerinde onunla tanıştım.

I met her earlier this morning.

Sabahın erken saatleriydi ve sokaklar boştu.

It was the early morning, and the streets were empty.

Sabahın ilk ışıklarına kadar benimle birlikte kalın.

Stay with me till the dawn.

Sabahın erken saatlerinde kalkmak sizi sağlıklı yapar.

To keep early hours makes you healthy.

Bu sabahın erken saatlerinden beri onu bekliyorum.

I've been waiting for him since early this morning.

Sabahın erken saatleri benim için çok etkili.

The early morning hours are the most effective for me.

Tom bu sabahın erken saatlerinden beri meşgul.

Tom has been busy since this early this morning.

Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.

It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.

"Bir bardak bira istiyorum." Sabahın sekizi, Tom!"

"I want a pint of beer." "It's eight in the morning, Tom!"

Onlar sabahın erken saatlerine kadar yatmaya gitmediler.

They did not go to sleep until the early hours of the morning.

Sabahın o kadar erken saatinde ne yapıyorsun?

What are you doing so early in the morning?

Tom sabahın erken saatlerinde sahilde oturmayı sever.

Tom likes sitting on the beach in the early morning.

Tom genelde sabahın onunda sarhoş durumda olur.

Tom is often snockered by 10:00 a.m.

Sabahın erken saatlerinde avlanmaya gidiyorum. Benimle gelir misin?

I am going hunting early in the morning. Will you come with me?

Her gün sabahın köründen gece yarılarına kadar çalışıyor.

He works from early in the morning until late at night every day.

Tom sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar çalıştı.

Tom worked from early in the morning until late at night.

Bence Tom'u ziyaret etmek için erken. Sabahın körü daha.

I think it's too early in the morning to visit Tom.

Tom sabahın erken saatlerinden gece geç vakitlere kadar çalışıyor.

Tom works from early in the morning until late at night.

Tom sabahın erken saatlerinde Boston'daki evinde huzur içinde öldü.

Tom died peacefully at his home in Boston in the early hours of the morning.

Sabahın erken saatlerinde genellikle yolda çok fazla araba yoktur.

There are usually never many cars on the road this early in the morning.

Saat sabahın üçü fakat ben tamamen uyanığım ve çabalasamda uyuyamadım.

It's already 3 a.m., but I'm wide awake and couldn't fall asleep if I tried.

Tom bu sabahın erken saatlerinde Mary'den bir telefon çağrısı aldı.

Tom had a telephone call from Mary early this morning.

Tom ve Mary sabahın erken saatlerinden hava kararmaya başlayıncaya kadar yürüdüler.

Tom and Mary walked from early morning until it started to get dark.

- Beklenmedik bir melankoli dalgası sabahın köründe içimi darladı.
- Sabah sabah durup dururken bir sıkıntı içimi kapladı.

From early morning I had been oppressed by a strange melancholy.

- Bu sabah erken saatlerden beri yemek yemediğimden dolayı oldukça açım.
- Sabahın erken saatlerinden beri yemek yemediğim için ben oldukça açım.

I'm pretty hungry since I haven't eaten since early this morning.