Translation of "Sıkıntılı" in English

0.011 sec.

Examples of using "Sıkıntılı" in a sentence and their english translations:

Tom sıkıntılı.

Tom is distressed.

Sıkıntılı görünüyorsun.

You look distressed.

Tom derinden sıkıntılı.

Tom is deeply troubled.

Tom sıkıntılı görünüyor.

- Tom appears distressed.
- Tom seemed agitated.
- Tom looks distressed.

Bu çok sıkıntılı.

This is deeply troubling.

Tom sıkıntılı görünüyordu.

- Tom seemed to be distressed.
- Tom seemed to be troubled.
- Tom seemed distressed.

Kendini daha sıkıntılı hissedersin.

the more distress you feel.

Telefonsuzluk sıkıntılı bir durum.

Not having a telephone is an inconvenience.

Hükümetin mali durumu sıkıntılı.

The government's financial situation is tense.

- Evliliğin sıkıntılı.
- Evliliğin sıkıntıda.

Your marriage is in trouble.

Tom hiç sıkıntılı görünmüyor.

Tom doesn't look troubled at all.

Sıkıntılı bir gece geçirdim.

I had a rough night.

Bu sıkıntılı bir durum.

This is a sticky situation.

Tom çok sıkıntılı görünüyor.

Tom looks very troubled.

Tom sıkıntılı olduğunu söyledi.

Tom said that he was troubled.

Tom'un sıkıntılı olduğunu biliyorum.

- I know Tom is troubled.
- I know that Tom is troubled.

Tom sıkıntılı bir gece geçirdi.

Tom had a rough night.

Tom'un sıkıntılı bir geçmişi var.

Tom has a troubled past.

Mary'nin sıkıntılı bir geçmişi var.

Mary has a troubled past.

Tom sıkıntılı bir çocukluk geçirdi.

Tom had a troubled childhood.

Sami'nin sıkıntılı bir geçmişi vardı.

Sami had a troubled past.

Sıkıntılı olduklarını veya iyileşmeleri gerektiğini söylüyoruz.

We say that they're unwell, or that they need to get better.

En sıkıntılı olan en iyinin yozlaşmasıdır.

What is most troublesome is the corruption of the best.

Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.

You should save some money against a rainy day.

Bu sıkıntılı sorunu daha fazla görmezden gelemeyiz.

We can no longer avoid these thorny issues.

Sıkıntılı bir gün için bir şey saklayın.

Keep something for a rainy day.

Tıpkı senin gibi, bu sıkıntılı günlerde uyumadım.

Just like you, I haven't slept in these trying days.

Hava çok sıkıntılı;sanırım kısa süre içinde gök gürleyecek.

It's so muggy; I think it will thunder in a short while.

Anlamda daha sıkıntılı olan ülke olduğunu söyleyebiliriz. Kuzey, tüm sanayiye ve şirketlere

Korea was the country that was in more trouble economically... The North had all the industries

Şikâyet etmekten başka hiçbir şey yapmıyorsun! Sıkıntılı bir dönem geçiren tek kişi sen değilsin.

You do nothing but complain! You're not the only one who's having a hard time.

İnsanları kendi aralarında iyi ve kötü olarak ayırmak saçma. İnsanlar neşeli ya da sıkıntılı olabilir.

It is absurd to divide people into good and bad. People are either charming or tedious.