Translation of "Açığa" in English

0.006 sec.

Examples of using "Açığa" in a sentence and their english translations:

Gerçek açığa çıkarıldı.

The fact was brought to light.

Sırrı açığa vurmazdı.

She would not disclose the secret.

Rüşvet açığa çıktı.

The bribery came to light.

Gerçek açığa çıkar.

The truth comes to light.

O, sırrımı açığa çıkardı.

He disclosed my secret.

O kederini açığa vurdu.

She gave vent to her grief.

Sen duygularını açığa çıkardın.

You revealed your feelings.

Tom bizi açığa çıkaracaktı.

Tom was going to expose us.

Tom sırrı açığa vurdu.

Tom revealed the secret.

O, sevgisini açığa vurdu.

He revealed his love.

Benim sırlarımı açığa vurmamalısın.

You mustn't reveal my secrets.

Tom'un sırlarını açığa vurmamalısın.

You mustn't reveal Tom's secrets.

Yanma, ısıyı açığa çıkarır.

Combustion liberates heat.

Tüm sırlarımı açığa vurmayın.

Don't give away all my secrets.

Tüm sırlarını açığa vurma.

Don't give away all your secrets.

Artık sır açığa çıktı.

Now the secret is out.

Bu sorunu açığa çıkaralım.

Let's clear up this problem.

O, sırrını açığa çıkardı.

She revealed her secret.

Onun sırlarını açığa vurmayacağım.

I'm not going to reveal her secrets.

Sami'nin sırrı açığa çıktı.

Sami's secret was exposed.

Yalanların şimdi açığa çıkacak olması.

is that the lies have to be obvious now.

Bu bir boşluğun açığa çıkışı.

That is a revelation of space.

O hislerini açığa vurmaya eğilimlidir.

He is apt to give vent to his feelings.

Zamanla her şey açığa kavuşacak.

With time, everything will become clear.

Biz bu gizemi açığa çıkardık.

We uncovered this arcane.

- Siz açığa alındınız.
- Siz uzaklaştırıldınız.

You've been suspended.

Tom onun sırrını açığa çıkardı.

Tom revealed his secret.

Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.

There is nothing concealed that will not be revealed.

O, onun sırrını açığa çıkarmadı.

He didn't reveal his secret.

Tom Mary'nin söylediğini açığa çıkardı.

Tom dismissed what Mary was saying.

Sonunda gizli yaşamı açığa çıktı.

His secret life came to light at last.

Bu bilgiyi hâlâ açığa çıkaramam.

I can't disclose that information yet.

Konuşma, beynin değerini açığa vurur.

Speech exposes what the brain is worth.

Sır resmi olarak açığa çıktı.

The secret is officially out.

Her şey sonunda açığa çıkar.

Everything comes to light in the end.

Sami'nin sırrı açığa çıkmak üzereydi.

Sami's secret was about to be exposed.

Sami bu konuyu açığa çıkardı.

Sami found out about this.

Onun şaşkınlığı onun yalanını açığa vurdu.

His confusion betrayed his lie.

Onun yüzü gerçek hislerini açığa vurdu.

Her face betrayed her real feelings.

Gözlerindeki korku dilindeki yalanı açığa vuruyor.

The fear in your eyes betrays the lie on your tongue.

Oh hayır, bizim sırrımızı açığa vurdun!

Oh no, you have revealed our secret!

Leyla, günlüğünde hayal kırıklıklarını açığa vurdu.

Layla vented her frustrations in her diary.

Medya her şeyi orantısız olarak açığa vurdu.

The media blew the whole thing out of proportion.

- Tom maruz bırakılacak.
- Tom'un foyası açığa çıkarılacak.

Tom will be exposed.

- Zayıflıklarımız ortaya çıkarıldı.
- Zayıf yönlerimiz açığa çıkarıldı.

Our weaknesses were exposed.

Sami şok edici bir gerçeği açığa çıkardı.

Sami revealed a shocking truth.

Sami, Leyla'nın aslında Ferit olduğunu açığa çıkardı.

Sami found out that Layla was in fact Farid.

- Genellikle duygularımı belli etmem.
- Genellikle hislerimi belli etmem.
- Genellikle duygularımı açığa vurmam.
- Genellikle hislerimi açığa vurmam.

I don't usually show my feelings.

- Gözleri, korkusunu açığa vurdu.
- Gözleri, korkusunu ele verdi.

His eyes betrayed his fear.

Tom zorunda olduğunun daha fazlasını açığa vurmak istemedi.

Tom didn't want to reveal more than he had to.

Neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu açığa kavuşturacağız.

We will clarify what is true and what is false.

Bazı konuşmalar, hata ve yanlış anlamaları açığa çıkarıyor.

Some conversations clarify mistakes and misunderstandings.

Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

He who uncovers the most dies the fastest.

. Ayrıca, permafrostun erimesi büyük miktarlarda metan açığa çıkarır. Metan,

oxygen-free environments . Also, melting permafrost

Seni sırlarımı açığa vurmaktan vazgeçiremem. Ancak, yapmaman için yalvarıyorum.

I can't stop you from revealing my secrets. However, I beg you not to.

İğrenç bir yara izini açığa çıkarmak için kolunu sıvadı.

Tom rolled up his sleeve, exposing a hideous scar.

- Tom'un askıya alınıp alınmayacağından şüpheliyim.
- Tom'un açığa alınacağını sanmıyorum.

I doubt if Tom will be suspended.

Bu Tom'un potansiyelini açığa çıkarması için harika bir fırsat.

This is a great opportunity for Tom to unleash his potential.

Okyanus tabanında bir kırılma meydana geldiğinde ilk enerji açığa çıktı

the first energy was released when a break in the ocean floor occurred

Bir ordu komutanı olarak sınırları korkunç bir şekilde açığa çıktı.

his limitations as an army commander were horribly exposed.

İtalyanca konuşmada pek iyi değilim, ama bunun açığa çıkmasını istemiyorum.

I'm not very good at speaking Italian, but I don't want it to get out.

- Tom gülmemeye çalıştı.
- Tom duygularını açığa vurmadı.
- Tom ciddiyetini bozmadı.

Tom kept a straight face.

Mary, onun ücretini yükseltmeseydi onun işverenin tüm sırlarını açığa vuracağını söyledi.

Mary said that she would reveal all of her employer's secrets if he did not raise her wage.

Kabin basıncının değişmesi gerekiyorsa, koltuğunuzun üzerindeki paneller oksijen maskelerini açığa çıkaracaktır.

If cabin pressure should change, panels above your seat will open revealing oxygen masks.

Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.

- Yıkayınca çıkar hepsi.
- Bir hal çaresi bulunur.
- Her şey açığa çıkacaktır.

It'll all come out in the wash.

- Yüz, kalpte ne olduğunu ele verir.
- Yüz, kalpte ne olduğunu açığa vurur.

The face betrays what is in the heart.

- Bir şeyi açığa kavuşturalım Tom.
- Bir şeyi netleştirelim Tom.
- Bir konuda anlaşalım Tom.

Let's get one thing straight, Tom.