Translation of "Zamanda" in Dutch

0.011 sec.

Examples of using "Zamanda" in a sentence and their dutch translations:

Aynı zamanda yoğunlaşıyor.

ze wordt ook steeds meer opeengepakt

Aynı zamanda dinleyin.

luister er ook naar.

Aynı zamanda kaygan.

Ook glibberig.

Aynı zamanda yengeçlerle dolu.

En daarnaast... ...zit het hier vol met krabben.

Aynı zamanda sürdürülebilir gelişime

We gaan ook toekomstige toepassingen ontwikkelen

Oraya aynı zamanda vardık.

We arriveerden tegelijkertijd.

Onlar aynı zamanda başladılar.

Ze begonnen tegelijkertijd.

Tam doğru zamanda geldin.

Je kwam precies op tijd.

Umarım yakın zamanda iyileşirsin.

Ik hoop dat het snel beter met u gaat.

O zamanda biz çocuktuk.

- We waren toen kinderen.
- Toen waren we kinderen.

Heyecanlı ama aynı zamanda gerginsiniz

Je bent opgewonden maar ook nerveus

Benimle zamanda yolculuk yapmanızı istiyorum,

Laten we eens terugreizen in de tijd,

Ve aynı zamanda insanların dolaşımını,

en het zal ook de migratie van mensen bestraffen,

Aynı zamanda bunları okulda öğretmenin

Ik weet ook dat deze dingen onderwijzen op scholen

Ve aynı zamanda yavaşça uzaklaşıyor.

Tegelijkertijd beweegt ze langzaam.

O uygunsuz bir zamanda geldi.

Hij kwam binnen op een ongelegen tijdstip.

En kısa zamanda bana yaz!

Schrijf me snel!

Aynı zamanda bir kek pişirdim.

Ik was cake aan het bakken.

O yanlış zamanda yanlış yerdeydi.

Ze was op de verkeerde plek op het verkeerde moment.

Fırtınadan dolayı, kararlaştırılan zamanda varamadık.

Door de storm zijn we niet op de voorziene tijd kunnen aankomen.

Doğru kararı doğru zamanda verdi.

Zij maakte de juiste beslissing op het juiste moment.

Ama aynı zamanda sevgiyi tecrübe ettim.

Maar tegelijkertijd heb ik liefde ervaren,

Aynı zamanda şaşırtıcı derecede iyi yüzücüler.

Het betekent ook dat ze verrassend goede zwemmers zijn.

Öğrenciler aynı zamanda geçerliliği oldukça kanıtlanmış

Ze beoordeelden ook hun emoties

Ama bu zehirse aynı zamanda panzehir.

Maar als dát het gif is, kan het ook een tegengif zijn.

Uzay aynı zamanda eğitim araştırma, astronomi

De ruimte is ook een oneindige bron van inspiratie

Çünkü en yoksul kesimler aynı zamanda

Want de armste sectoren...

Yakın zamanda eve gitmeyi planlıyor musun?

Ben je van van plan binnenkort naar huis te gaan?

Seni kötü bir zamanda mı yakalıyorum?

Kom ik ongelegen?

O garson, ama aynı zamanda oyuncu.

Hij is kelner, maar ook acteur.

İngilizcenin dışında, aynı zamanda matematik öğretir.

Behalve Engels geeft hij ook wiskunde.

Yakın zamanda karnınızda ağrı oldu mu?

- Heeft u onlangs buikpijn gehad?
- Heb je onlangs buikpijn gehad?

Ama aynı zamanda harikalar ve kurtarışlar da.

maar er zullen ook wonderen en reddingen zijn.

Tanrı tarafından terk edilmiş hissedebileceğim bir zamanda

Toen ik me verlaten had moeten voelen door God,

Aynı zamanda daha az miktarda salınım demek.

Het kan ook een lagere uitstoot betekenen.

Çok şey ifade eden böyle bir zamanda

Het is prachtig om te leven

Aynı zamanda benim sanatımı mümkün kılan şey.

maar maakt mijn kunst mogelijk.

Ve aynı zamanda suyum da azalmaya başladı.

En ik heb bijna geen water meer.

Ama ticarileşme aynı zamanda, artık gelişim yükünü

Maar het betekent ook dat we moeten beseffen

6. yüzyılın başlarında yaklaşık aynı zamanda yaşadılar.

Ze leefden ongeveer in dezelfde tijd in het begin van de 6e eeuw.

Bu parçacığı yakın zamanda bulup bulamayacağımıza bakmaksızın

Ongeacht of we het deeltje binnenkort vinden,

Ben aynı zamanda resim yapmayı da severim.

Ik hou ook van schilderen.

Tüm bu zamanda ne yaptın ki sen!

Wat heb je dan de hele tijd gedaan?

En kısa zamanda bu kitabı iade et.

Geef dit boek zo snel mogelijk weer terug.

Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?

Welke uitgangen heeft dit werkwoord in de tegenwoordige tijd?

Ben bir paleontolog, aynı zamanda bir karşılaştırmalı anatomistim

Ik ben paleontoloog en vergelijkend anatoom

Aynı zamanda ödül kazanan bir araştırma makalesinin konusuyduk.

We zijn ook het onderwerp van een prijswinnend onderzoek:

Aynı zamanda takip edilecek bir şey de sunuyor.

Ze geeft je ook iets om te volgen.

Aynı zamanda takip edilecek bir şey de sunuyor.

Ze geeft je ook iets om te volgen.

Aynı zamanda böylesi dikkatsiz bir şekilde risk alabilirler?

en tegelijk roekeloze risico's nemen?

Aynı zamanda daha az korku ve suçluluk hissedeceklerinden

Ook verwachtte ik dat ze door minder angst en schuldgevoel

Aynı zamanda, bu konuşmaları kasıtlı göz ardı etme

Het bewust vermijden van deze gesprekken

Aynı zamanda küresel ısınmaya dikkat çekmeyi de başarırız.

pakken we tegelijk de opwarming van de aarde aan.

Geri kalan zamanda tek bir soru üzerinde durduk:

De rest van dat uur draaide om één vraag:

Veri aynı zamanda muhalif teorilerle de uyumlu olabilir.

de data kunnen ook overeenstemmen met rivaliserende theorieën.

Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.

Niet alleen jij maar ook ik had schuld.

Pin pona aynı zamanda masa tenisi de denir.

Het pingpong wordt ook tafeltennis genoemd.

Bu ünlü aktris, aynı zamanda bir moda ikonuydu.

Deze beroemde actrice was eveneens een mode-icoon.

Tom'un son zamanlarda çalıştığı mağaza yakın zamanda kapatıldı.

De winkel waar Tom onlangs nog werkte, is gesloten.

Ben sadece pencereyi kapatmayı unutmadım, aynı zamanda süpürmedim.

Ik ben niet alleen vergeten het raam dicht te doen maar ik heb ook niet geveegd.

O, İngilizce çalışıyor, ama aynı zamanda Almanca çalışıyor.

Hij studeert Engels, maar hij studeert ook Duits.

- O zamanda televizyon seyrediyordum.
- O zaman televizyon izliyordum.

- Ik keek toen tv.
- Dan keek ik televisie.

Altıdan sonra olmak şartıyla herhangi bir zamanda olur.

Het doet er niet toe wanneer, als het maar na zessen is.

Aynı zamanda teknolojinin nasıl sorunlara yol açabileceğini de görüyoruz.

Daarnaast zien we hoe technologie tot problemen kan leiden.

Sahip olduğumuz sınırlı zamanda üçünü birden yakalama şansımız var.

...kunnen we ze alle drie vangen in de tijd die ervoor staat.

Ama aynı zamanda bu yitim bölgelerinden birinin üstüne oturuyor.

maar het ligt ook pal bovenop een subductiezone.

Aynı zamanda onları ele veriyor. Çoğu av hüsranla sonlanıyor.

Maar het maakt ze ook zichtbaar. De meeste jachten mislukken.

Lisa, sadece İngilizce değil, aynı zamanda Fransızca da konuşur.

Lisa spreekt niet alleen Engels, maar ook Frans.

Bazı insanlar gazete okurlar ve aynı zamanda TV izlerler.

Sommige mensen lezen de krant en kijken tegelijk naar de televisie.

Sadece pencereyi kapatmayı değil aynı zamanda süpürmeyi de unuttum.

Ik ben niet alleen vergeten het raam dicht te doen maar ik heb ook niet geveegd.

Burada sadece İngilizce değil, aynı zamanda Rusça da konuşulur.

Er wordt hier niet alleen Engels gesproken, maar ook Russisch.

Ama aynı zamanda özelleştirilmiş kitlesel gözetlemeye başka bir kapı açıyor.

Maar het zet ook de deur open naar geprivatiseerde massabewaking.

İşletmeler için de modaya ayak uydurup kısa zamanda kâr etmek

Bedrijven gaan gemakkelijk voor de onmiddellijke winst

Aynı zamanda bağımsız komuta sorumluluğuyla gelişen az sayıdaki kişiden biriydi.

Hij was ook een van de weinigen die bloeide met de verantwoordelijkheid van onafhankelijk bevel.

O sadece İspanyolca değil fakat aynı zamanda da Fransızca konuşur.

Hij spreekt niet alleen Spaans, maar ook Frans.

Sadece onlar değil aynı zamanda ben de öğretmen tarafından azarlandım.

Niet alleen zij maar ook ik kreeg een uitbrander van de leraar.

Su içebilirsin fakat aynı zamanda da onun yürümesine izin verebilirsin.

Water kun je drinken, maar je kunt het ook laten lopen.

Benzin ilk araba sürmeye başladığım zamanda olduğu kadar ucuz değil.

Benzine is niet meer zo goedkoop als toen ik met autorijden begon.

Biz sadece aç değiliz fakat aynı zamanda susuzluk da çekiyoruz.

We hadden niet alleen honger, maar we leden ook dorst.

- Umarım kısa zamanda sağlığına kavuşursun.
- Umarım hızlı bir iyileşmen var.

- Ik hoop dat ge vlug weer geneest.
- Ik hoop dat u een spoedig herstel heeft.
- Ik hoop dat je vlug beter wordt.

Yakın zamanda boynunuzda nedensiz bir ağrı ve sertlik yaşadınız mı?

- Hebt u onlangs onverklaarbare pijn of stijfheid in uw nek gevoeld?
- Heb je onlangs onverklaarbare pijn of stijfheid in je nek gevoeld?

Aynı zamanda biraz daha hızlı olan Seviye 1,5'leri de vardı.

ze hadden ook een Niveau 1,5 waar het wat sneller ging.

Pek çok ufak yaratık en güvenli buldukları bu zamanda ortaya çıkar.

Dan voelen kleine wezens zich het veiligst.

Aynı zamanda, sayısız deniz canlısının ana yemek kaynağıdır. En ufak balıktan...

En de grootste voedselbron van talloze zeewezens. Van klein grut...

Tom ve Mary her ikisi de John'u aynı zamanda fark etti.

Zowel Tom als Maria merkten John tegelijkertijd op.

O sadece evi idare etmez fakat aynı zamanda okulda ders verir.

Ze doet niet alleen het huishouden maar geeft ook les op school.

Parlaklık kıvılcımlarının görüldüğü, ancak aynı zamanda şansların kaçırıldığı, şok edici açgözlülüğün ve

waarin vonken van schittering waren, maar ook gemiste kansen, schokkende hebzucht en een onwil

Ben sadece ona biraz tavsiye vermedim, aynı zamanda onunla oral seks yaptım.

Ik heb hem niet alleen advies gegeven, ik heb hem ook gepijpt.

Bir Hristiyan olabilir misin ve aynı zamanda eş cinsel evliliği destekleyebilir misin?

Kan je een christen zijn en tegelijk het homohuwelijk ondersteunen?

O sadece bir motosiklete değil fakat aynı zamanda bir arabaya da sahip.

Hij heeft niet alleen een motorfiets, maar ook een auto.

'Gnyðja' kelimesi homurdanma anlamına gelir, ama aynı zamanda homurtu gibi geliyor ve sanırım

Het woord 'gnyðja', het betekent grommen, maar het klinkt ook een beetje als grom, en ik denk dat

Tom sadece Mary'den daha fazla yemez fakat aynı zamanda çok daha hızlı yer.

Tom eet niet alleen meer dan Mary, maar ook veel sneller.

Ama aynı zamanda dayanışıyoruz çünkü bir toplum inşa etmek zorundayız. Çünkü Robinson Crusoe değiliz.

Maar we werken ook samen, omdat we een samenleving moeten creëren. We zijn geen Robinson Crusoe.

Valencia İspanya'nın üçüncü en büyük şehri ve aynı zamanda paella'nın doğum yeri olduğu için bilinir.

Valencia is de derde grootste stad van Spanje en staat ook bekend als de geboorteplaats van de paella.

Şehirlerimizin her türden vahşi yaşama yuva olduğu bir gelecek. Sadece geceleri değil, aynı zamanda... ...gündüzleri de.

Zullen onze steden een thuis bieden voor allerlei soorten dieren... ...niet alleen 's nachts, maar ook overdag?

- Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu.
- Mariko sadece İngilizce değil aynı zamanda Almanca eğitimi de aldı.

Mariko heeft niet alleen Engels maar ook Duits geleerd.

Roma dünyasında hüküm süren muhtelif ibadet şekillerinin tümü, insanlar tarafından mütesaviyen doğru, düşünürü tarafından yanlış, yargıcı tarafından da faydalı olarak görüldü. Ve böylelikle müsamaha yalnızca karşılıklı müsamahayı değil, aynı zamanda dinsel uyumu da ortaya koydu.

De verschillende vormen van aanbidding die in de Romeinse wereld heersten, werden door het volk gezien als even waar; door de filosoof als even onwaar; en door de magistraat als even nuttig. En zo leidde de tolerantie niet alleen tot wederzijdse toegeeflijkheid, maar zelfs tot religieuze eensgezindheid.