Translation of "Leyla'nın" in Arabic

0.009 sec.

Examples of using "Leyla'nın" in a sentence and their arabic translations:

- Leyla'nın hayatı parçalandı.
- Leyla'nın hayatı dağıldı.

لقد انهارت حياة ليلى.

Leyla'nın hayatı kırılgandı.

كان حياة ليلى هشّة.

Leyla'nın başı kanıyordu.

كانت ليلى تنزف من الرّأس.

Leyla'nın telefonu çöpteydi.

كان هاتف ليلى في النّفايات.

Leyla'nın arkadaşları yoktu.

لم يكن لدى ليلى أصدقاء.

Leyla'nın gözleri acıyor.

كانت ليلى تتألّم من عينيها.

Leyla'nın sevgilisi var.

عند ليلى عشيق حقّا.

Sami, Leyla'nın hayatıydı.

كان سامي يمثّل أهمّ شيء في حياة ليلى.

- Din, Leyla'nın ikinci adıydı.
- Din, Leyla'nın göbek adıydı.

كان الدّين مرادفا لليلى.

- Leyla'nın bir oğlu vardı.
- Leyla'nın bir oğlu oldu.

كان لدى ليلى إبن.

- Sami, Leyla'nın çağrısını bekledi.
- Sami, Leyla'nın aramasını bekledi.

كان سامي ينتظر اتّصال ليلى.

- Sami, Leyla'nın sesini duydu.
- Sami, Leyla'nın sesini işitti.

سمع سامي صوت ليلى.

- Sami, Leyla'nın hayatını mahvetti.
- Sami, Leyla'nın yaşamını mahvetti.

لقد دمّر سامي حياة ليلى.

- Fadıl, Leyla'nın dördüncü kocasıydı.
- Fadıl, Leyla'nın dört numaralı kocasıydı.

كان فاضل زوج ليلى الرّابع.

Fadıl, Leyla'nın telefonunu kullandı.

استعمل فاضل هاتف ليلى.

Fadıl, Leyla'nın hücresini aradı.

اتّصل فاضل بليلى على هاتفها الخلوي.

Leyla'nın sevgisi intikama dönüştü.

تحوّل حبّ ليلى إلى رغبة في الانتقام.

Sami, Leyla'nın oğlunun babasıydı.

سامي هو من أنجبَ إبن ليلى.

Sami, Leyla'nın geçmişini araştırdı.

حقّق سامي في ماضي ليلى.

Leyla'nın paraya ilgisi vardı.

كانت ليلى مهتمّة بالمال.

Polis, Leyla'nın iPhone'unu buldu.

استرجعت الشّرطة هاتف ليلى الذّكي.

Leyla'nın banka hesapları donduruldu.

تمّ تجميد حسابات ليلى المصرفيّة.

Leyla'nın bir kızı vardı.

كانت ليلى بالفعل تملك ابنة.

Bugün Leyla'nın yaşamı iyidir.

حياة ليلى جميلة اليوم.

Leyla'nın bir gözü morarmıştı.

كان عين ليلى مسودّة.

Leyla'nın para sorunları vardı.

كانت عند ليلى مشاكل ماليّة.

Leyla'nın arkadaşları hastanede toplandı.

تجمّع أصدقاء ليلى في المستشفى.

Leyla'nın bikinili resimleri vardı.

كان عند ليلى صور لها بملابس البيكيني.

Sami, Leyla'nın kayığını çaldı.

سرق سامي سفينة ليلى.

Sami, Leyla'nın önünde oturdu.

جلس سامي مقابل ليلى

Sami, Leyla'nın parasını çaldı.

سرق سامي مال ليلى.

Sami, Leyla'nın kapısını çaldı.

قرع سامي على باب ليلى.

Sami, Leyla'nın hayatını aldı.

قتل سامي ليلى.

Sami, Leyla'nın kapısını çalıyor.

سامي يقرع على باب ليلى.

Sami, Leyla'nın evine geldi.

ذهب سامي إلى منزل ليلى.

Sami, Leyla'nın yüzüğünü buldu.

وجد سامي خاتم ليلى.

Sami, Leyla'nın sesini tanıdı.

تعرّف سامي على صوت ليلى.

Sami, Leyla'nın hayatını mahvetti.

دمّر سامي حياة ليلى.

Sami, Leyla'nın mekanına gitti.

ذهب سامي إلى منزل ليلى.

Sami, Leyla'nın parasını istiyor.

- سامي يريد مال ليلى.
- سامي يريد أن يستولي على مال ليلى.

Sami Leyla'nın hayatını mahvediyordu.

كان سامي يدمّر حياة ليلى.

- Sami haftalardır Leyla'nın evinde bulunmuyor.
- Sami haftalardır Leyla'nın evine gitmiyor.

- لم يأتِ سامي إلى منزل ليلى لأسابيع.
- لم يزر سامي منزل ليلى لأسابيع.

- Sami, Leyla'nın sesini hiç tanımadı.
- Sami, Leyla'nın sesini hiç tanımıyordu.

لم يتعرّف سامي بتاتا على صوت ليلى.

- Sami, Leyla'nın e-postasını yok saydı.
- Sami, Leyla'nın e-postasını görmezden geldi.
- Sami, Leyla'nın e-postasını önemsemedi.
- Sami, Leyla'nın e-postasını göz ardı etti.

تجاهل سامي رسالة ليلى الإلكترونيّة.

Fadıl, Leyla'nın hayatını tehlikeye attı.

عرّض فاضل حياة ليلى للخطر.

Fadıl, Leyla'nın kredi kartını kullandı.

استعمل فاضل بطاقة اعتماد ليلى.

Fadıl, Leyla'nın hayatına tekrar girdi.

عاد فاضل إلى حياة ليلى.

Fadıl, Leyla'nın kendisini aramasını bekliyordu.

كان فاضل ينتظر أن تتّصل به ليلى.

Fadıl, Leyla'nın içeri gelmesini bekliyordu.

كان فاضل ينتظر ليلى كي تدخل.

Fadıl, Leyla'nın yemeğine zehir koydu.

سمّم فاضل طعام ليلى.

Leyla'nın hayatında bir adam vardı.

كان لدي ليلى رجل في حياتها.

Fadıl, Leyla'nın cesedini yakmak istedi.

كان يريد فاضل أن يحرق جثّة ليلى.

Fadıl, Leyla'nın dinliyor olduğunu düşündü.

ظنّ سامي أنّ ليلى كانت تستمع.

Fadıl, Leyla'nın sahip olduğunu istedi.

- كان فاضل يتمنّى أن يكون ليده ما كان عند ليلى.
- كان فاضل يريد أن يملك ما كانت تملكه ليلى.

Sami kurşunu Leyla'nın kolundan çıkardı.

أخرج سامي الرّصاصة من ذراع ليلى.

Leyla'nın kartvizitinde dini yazılar vardı.

كانت بطاقة زيارة ليلى تحمل كتابات دينيّة.

Leyla'nın evi alevler tarafından yutuldu.

التهمت النّيران منزل ليلى.

Leyla'nın evi yanıp kül oldu.

احترق منزل ليلى بالكامل.

Leyla'nın çok sayıda düşmanı vardı.

كان لليلى الكثير من الأعداء.

Sami, Leyla'nın hayatını tehlikeye attı.

لقد عرّض سامي حياة ليلى للخطر.

Sami, Leyla'nın kredi kartını kullandı.

استعمل سامي بطاقة اعتماد ليلى.

Leyla'nın dağınık kısa saçları vardı.

كان شعر ليلى قصيرا و متناثرا.

Leyla'nın koyu renk saçları vardı.

كان لون شعر ليلى قاتما.

Leyla'nın farklı bir hayatı vardı.

كان سامي يعيش حياة مختلفة.

Leyla'nın enerji seviyeleri dibe vurdu.

نفذت طاقة ليلى نهائيّا.

Sami orada Leyla'nın elbiselerini gördü.

رأى سامي ملابس ليلى هناك.

Sami, Leyla'nın onunla evlenmesini istedi.

كان سامي يريد أن تتزوّج به ليلى.

Sami, Leyla'nın dinliyor olduğunu düşündü.

ظنّ سامي أنّ ليلي كانت تستمع.

Sami, Leyla'nın cesedini ateşe verdi.

أشعل سامي النّار في جثّة ليلى.

Sami Leyla'nın Müslüman olduğunu bilmiyordu.

لم يكن سامي يعلم أنّ ليلى مسلمة.

Sami Leyla'nın Müslüman olduğunu düşündü.

اعتقد سامي أنّ ليلى كانت مسلمة.

Sami Leyla'nın oturduğu sokakta oturuyordu.

كان سامي يسكن في نفس الشّارع الذي كانت تسكن فيه ليلى.

Sami Leyla'nın büyüsü altında kaldı.

وقع سامي تحت سحر ليلى.

Sami, Leyla'nın sesini hemen tanıdı.

تعرّف سامي في الحين على صوت ليلى.

Sami, Leyla'nın kayıp olduğunu bildirdi.

أبلغ سامي بفقدان ليلى.

Sami, Leyla'nın sesli postasını kurtardı.

- احتفظ سامي برسالة ليلى الصّوتيّة.
- حفظ سامي رسالة ليلى الصّوتيّة.

Sami, Leyla'nın iğnesinin içerdiğini bilmiyordu.

لم يكن سامي يعلم ما كان في حقنة ليلى.

Sami'nin yastığı Leyla'nın yatak odasındadır.

وسادة سامي في غرفة نوم ليلى.

Sami, Leyla'nın tehlikede olmadığını biliyordu.

كان سامي يعلم أنّ ليلى لم تكن في خطر.

Sami, Leyla'nın ona saldırdığına inanıyordu.

اعتقد سامي أنّ ليلى هي من هجمت عليه.

Sami, Leyla'nın hayatına egemen oluyordu.

كان سامي يتحكّم في حياة ليلى.

Sami, Leyla'nın hayatını tehdit etti.

- هدّد سامي حياة ليلى.
- هدّد سامي ليلى بالقتل.

Sami, Leyla'nın onu tanıdığını düşünmez.

- لا يعتقد سامي أنّ ليلى تعرّفت عليه.
- لا يظنّ سامي أنّ ليلى تعرّفت عليه.

Sami, Leyla'nın çığlık attığını duydu.

سمع سامي ليلى تصرخ.

Fadıl, Leyla'nın parasını ve arabasını çaldı.

سرق فاضل مال ليلى و سيّارتها.

Leyla'nın gizli bir flört hayatı vardı.

كانت ليلى تعيش حياة مواعدة سرّيّة.

Leyla'nın gebeliği haberi karışık tepkilerle karşılandı.

استُقبل خبر حمل ليلى بردود أفعال متباينة.

Dr. Sadık, Leyla'nın kusmuğunda arsenik buldu.

وجد الدّكتور صادق الزّرنيخ في قياء ليلى.

Fadıl, Leyla'nın tehlikeli yollarına karşı kördü.

لم يكن فاضل يأبه لتصرّفات ليلى الخطيرة.

Sami, Leyla'nın kanlı cesedini ormana attı.

تخلّص سامي من جثّة ليلى الدّامية برميها في الغابة.

Bugün Leyla'nın hayatı çok daha iyidir.

اليوم، حياة سامي أفضل بكثير.

Leyla'nın ömür boyu hapis cezası aldı.

- تلقّت ليلى حكما بالسّجن المؤبّد.
- تلقّت ليلى حكما بالمؤبّد.

Dört cerrah Leyla'nın yaraları üzerinde çalıştı.

تكفّل أربعة جرّاحين بمعالجة جروح ليلى.

Sami, Leyla'nın parasını ve arabasını çaldı.

سرق سامي مال ليلى و سيّارتها.

Leyla'nın yeni yaklaşımı inanılmaz biçimde tehlikelidir.

مقاربة ليلى الجديدة خطيرة بشكل لا يُصدّق.

Leyla'nın oraya varması otuz dakika sürdü.

كانت عند ليلى ثلاثين دقيقة كي تصل إلى هناك.

Sami, Leyla'nın cesedini teknenin altına yerleştirdi.

وضع سامي جثة ليلى في قعر القارب

Sami, Leyla'nın bilgisayarına casus yazılım yükledi.

ثبّت سامي برنامج تجسّس في حاسوب ليلى.

Sami Leyla'nın Müslüman olduğunu hiç bilmiyordu.

لم يعلم سامي أبدا أنّ ليلى مسلمة.

Sami Leyla'nın kelimeişehadet getirdiğini duyunca ağladı.

بكي سامي عندما سمع ليلى تنطق بالشّهادة.