Translation of "Viva" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Viva" in a sentence and their turkish translations:

¡Está viva!

- O hayatta!
- O yaşıyor!
- O canlı!

Viva Maduro.

Yaşasın Maduro.

¡Viva Mary!

Çok yaşa Mary!

- ¡Viva la República!
- ¡Que viva la República!

Yaşasın cumhuriyet!

¡Viva el caos!

Çok yaşa kaos!

¡Viva la reina!

Kraliçe çok yaşa!

Viva mientras pueda.

Yaşayabiliyorken yaşa.

- Yo te apoyaré mientras viva.
- Yo te sostendré mientras viva.

Yaşadığım sürece sana destek olacağım.

Trabajaré en tanto viva.

Yaşadığım kadar çalışacağım.

Ella fue enterrada viva.

O, canlı gömüldü.

¿La serpiente está viva?

Yılan yaşıyor mu?

¡Viva la Unión Soviética!

Çok yaşa Sovyetler Birliği!

Ella aún sigue viva.

- O hâlâ hayatta.
- O hâlâ yaşıyor.

¡Viva el Proyecto Tatoeba!

Çok yaşa Tatoeba Projesi!

Que viva el rey.

Kralım çok yaşa.

Quiero que la gente viva.

İnsanların yaşamalarını istiyorum.

Estoy feliz de estar viva.

Hayatta olduğma mutluyum.

No le olvidaré mientras viva.

Yaşadığım sürece onu asla unutmayacağım.

Ojalá ella estuviera viva ahora.

Keşke o şimdi hayatta olsa.

¿La serpiente está viva o muerta?

- Yılan diri mi yoksa ölü mü?
- Yılan sağ mı yoksa ölü mü?
- Yılan yaşıyor mu yoksa öldü mü?

Nunca olvidaré tu gentileza mientras viva.

İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.

- Me siento vivo.
- Me siento viva.

Ben canlı hissediyorum.

No quiero comer una langosta viva.

Canlı bir ıstakoz yemek istemiyorum.

Una vez vi una ballena viva.

Bir kez canlı bir balina gördüm.

No olvidaré esa fiesta mientras viva.

Yaşadığım sürece o bayramı unutmayacağım.

La suerte que tenía de estar viva,

hayatta olduğum için ne kadar şanslı olduğumu,

Él empezó a llorar a viva voz.

O, yüksek bir sesle ağlamaya başladı.

No lo volveré a ver mientras viva.

- Yaşadığım sürece onu bir daha görmeyeceğim.
- Yaşadığım sürece onu tekrar hiç görmeyeceğim.
- Hayatım boyunca onunla bir daha görüşmeyeceğim.

No he visto nunca una ballena viva.

Canlı bir balinayı asla görmedim.

Pequeños obsequios mantienen viva a una amistad.

Küçük hediyeler arkadaşlığı canlı tutar.

- ¡Viva el Emperador!
- ¡Larga vida al Emperador!

- İmparator çok yaşa!
- Çok yaşa imparator!

Es la viva imagen de su abuelo.

O tıpatıp büyükbabası gibidir.

No es bueno para ella que viva sola.

Onun yalnız yaşaması iyi değil.

El comunismo nunca será alcanzado mientras yo viva.

Yaşadığım sürece komünizme asla ulaşılmayacak.

- ¡Larga vida a la reina!
- ¡Viva la reina!

Kraliçe çok yaşa!

Tom es la viva imagen de su padre.

Tom hık demiş babasının burnundan düşmüş.

¿Conoces a algún canadiense que viva en Australia?

Hiç Avustralya'da yaşayan Kanadalı tanıyor musun?

El mundo es una imagen viva de Dios.

Dünya, Tanrı'nın yaşayan bir görüntüsüdür.

- La hemos encontrado con vida.
- La encontramos viva.

Onu canlı bulduk.

La anciana tía de mi esposo fue quemada viva,

Kocamın yaşlı teyzesi diri diri yandı.

Fue un alivio ver que estaba viva, que respiraba.

Hayatta olduğunu, nefes aldığını görünce içim rahatladı.

Tom fue el último en ver a María viva.

Tom, Mary'yi canlı gören son kişiydi.

Tom no sabe si Mary está viva o muerta.

Tom Mary'nin ölü mü ya da diri mi olduğunu bilmiyor.

Donde sea que ella viva, siempre disfrutará de su entorno.

Nerede yaşarsa yaşasın, her zaman çevresinin keyfini çıkarır.

El médico envió a la paciente viva a la morgue.

Doktor canlı hastayı morga gönderdi.

Si vivo para tener 100 años, estaré viva en el año 2103.

100 yaşına kadar yaşarsam 2103'te de hayatta olacağım.

Así, el animal que viva aquí no se quedará mucho tiempo más.

Burada yaşayan şey artık burada kalmayacaktır.

¿Quién será el primero que viva hasta el nacimiento de su cuadrinieto?

Büyük-büyük-büyük torununun doğumuna kadar ilk kim yaşıyor olacak?

Y lo que sea que viva allí no querrá quedarse mucho más tiempo.

ve orada yaşayan ne varsa orada kalmayı artık istemeyecektir.

Si mi madre hubiera estado todavía viva, me habría ayudado en aquel entonces.

Annem hâlâ hayatta olsaydı, o zaman bana yardımcı olurdu.

- Él es clavado a su padre.
- Él es la viva imagen de su padre.

O, babasına benziyor.

- La caballerosidad no ha muerto.
- La caballerosidad sigue viva.
- La gentileza no ha muerto.

Şövalyelik ölmez.

Cómete una rana viva cada mañana, y no te pasará nada peor durante el resto del día.

Her sabah canlı bir kurbağa ye ve günün geri kalan kısmında sana daha kötü bir şey olmayacak.

- Sé que estás molesto porque tu carro quedó destrozado, pero saliste ileso y deberías estar feliz que estás vivo.
- Sé que está molesto porque su carro quedó destrozado, pero salió ileso y debería estar feliz que está vivo.
- Sé que estás molesta porque tu carro quedó destrozado, pero saliste ilesa y deberías estar feliz que estás viva.

Arabanın parçalanması hakkında üzgün olduğunu biliyorum fakat yaralanmadın ve sağ olduğuna şükretmelisin.