Translation of "Progreso" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "Progreso" in a sentence and their turkish translations:

Significa un gran progreso.

Bu büyük bir ilerleme.

¿Ha habido algún progreso?

Herhangi bir ilerleme oldu mu?

La maquinaria del progreso silenciándose,

ilerleme makineleri sessizleşiyor,

No puedes detener el progreso.

İlerlemeyi durduramazsın.

Estoy satisfecho con su progreso.

Onun ilerlemesinden memnunum.

Pero al ver el progreso limitado

Kısıtlı süreci görünce

Pero el progreso no está garantizado.

Ancak gelişme asla garanti edilemez.

Que ese progreso, pequeño pero medible,

küçük ve kayda değer ilerlemelerle,

Adaptando señales que visualicen nuestro progreso.

ilerlememizi görselleştiren sinyalleri uyarlayarak değiştirebiliriz.

El trabajo ahora está en progreso.

İş şimdi devam etmektedir.

No puede haber progreso sin comunicación.

İletişim olmadan ilerleme olamaz.

Tom está haciendo un buen progreso.

Tom iyi ilerleme kaydediyor.

La educación es el agente del progreso.

Eğitim ilerlemenin temsilcisidir.

Ahora, una investigación exhaustiva está en progreso.

Şimdi kapsamlı bir soruşturma devam ediyor.

Y estabamos viendo un progreso pequeño pero apreciable.

Bizim gördüğümüz şey ise küçük ama kayda değer bir ilerlemeydi.

La norma de cortesía estaba bloqueando el progreso.

Ama kibar olma gereği hissediyorlar ve bu yüzden ilerleyemiyorlardı.

¿Por qué la gente no aprecia el progreso?

İnsanlar niçin ilerlemenin kıymetini bilmiyor?

Mi familiarización con las estadísticas del progreso humano,

İnsanoğlunun ilerlemesi istatistikleriyle olan aşinalığım

Estoy sorprendido de su rápido progreso en inglés.

Onun İngilizcedeki hızlı ilerleyişine şaşırdım.

Las tormentas en el mar impidieron nuestro progreso.

Denizdeki fırtına ilerlememizi engelledi.

No disfruto estudiando porque no hago ningún progreso.

Herhangi bir ilerleme yapmadığım için ders çalışmaktan zevk almıyorum.

Hicimos un gran progreso el día de hoy.

Bugün çok ilerleme yaptık.

Pero el progreso empieza en cada uno de nosotros.

ancak ilerleme her birimizle başlıyor.

El barco hizo poco progreso contra el fuerte viento.

Gemi güçlü rüzgara karşı yavaş ilerledi.

Mi hermana ha hecho un progreso notable en inglés.

Kız kardeşim İngilizcede önemli bir gelişme kaydetti.

Este es un ejemplo del progreso que estamos haciendo.

Bu, yaptığımız ilerlemenin bir örneği.

Sobre si el sistema que creamos para promover el progreso

gelişimi teşvik etmesi için kurduğumuz sistemin

Esta es nuestra oportunidad de construir el tipo de progreso

Bu, köklü değişiklik yapacak ilerlemeler inşa etmek için

Otros, en cambio, son fríos con la idea del progreso.

Diğerleri için ilerleme fikri onları ürpertiyor.

En otras palabras, compartimos el progreso en la dirección noroeste.

Yani bir diğer deyişle biz ilerlemeyi kuzey-batı yönüyle paylaştık

Es la idea del progreso lo que irrita a los intelectualoides.

Sürekli tartışma yaratan bu grubun asıl derdi ilerleme fikrinin kendisi.

Chris estaba seguro de que Beth estaría encantada con su progreso.

Chris kendi başarısından Beth'in mutlu olacağına emindi.

Para continuar haciendo el tipo de progreso al que nos hemos acostumbrado.

alıştığımız ilerlemeyi devam ettirebileceğimiz bir bakış açısı.

El progreso en perspectiva y profundidad ahora permite dibujar imágenes más realistas

Perspektif ve derinlikteki ilerleme artık daha gerçekçi resimlerin çizilmesini sağlıyordu

Y de este modo cualquiera puede controlar el progreso de su herida,

Ve bu, herkesin yaranın ilerlemesini izleyebilmesi ve

El progreso es monitoreado diariamente y almacenado en una base de datos.

Gelişme günlük olarak takip edilir ve bir veritabanında saklanır.

- El avance del estudiante es satisfactorio.
- El progreso del estudiante es satisfactorio.

Öğrencinin gelişmesi tatmin edici.

Ahora bien, la verdad, no es que ellos odien el fruto del progreso.

İlerlemenin sonuçlarından nefret etmiyorlar ama.

Si mejoraron con el paso del tiempo, yo sostengo que eso es progreso.

Zaman içinde daha iyi oldularsa bunun ilerleme olduğunu kabul ediyorum.

A veces puede dar la impresión de que no estamos haciendo ningún progreso.

Bazen ilerleme kaydedemiyormuşuz gibi görünebilir.

El petróleo ha jugado un papel importante en el progreso de la industria japonesa.

Petrol,Japon sanayinin gelişiminde önemli bir rol oynadı.

Vi tu progreso en tu carrera de dentista y estoy verdaderamente feliz por ti.

Diş hekimliği kariyerindeki ilerlemeni gördüm ve senin için gerçekten mutluyum!

El progreso no es una fuerza mística o una dialéctica que nos eleva más alto.

İlerleme bizi yükselten gizemli bir güç veya bir tartışma platformu değil.

El Senado cartaginés expresó deleite con su progreso y prometió ayuda para apoyar su campaña.

Kartaca senatosu onun ilerleyişinden duyduğu hoşnutluğu ifade etti ve seferine destek olma sözü verdi.

El mundo odia el cambio, sin embargo, es lo único que ha traído el progreso.

Dünya değişimden nefret eder ama ilerleme getiren tek şey odur.

Progreso es una bonita palabra. Pero su fuerza motriz es el cambio, y el cambio tiene sus enemigos.

İlerleme güzel bir kelimedir. Ama onun itici gücü değişikliktir ve değişikliğin kendi düşmanları vardır.

El progreso ha sido sin dudas lento, en cuanto a lo que concierne a la vida social de la gente.

İlerleme insanların sosyal hayatı söz konusu olduğunda bugüne kadar olduğu gibi, gerçekten çok yavaş olmuştur.

Vine aquí a buscar un nuevo comienzo para Estados Unidos y musulmanes alrededor del mundo, que se base en intereses mutuos y el respeto mutuo; y que se base en el hecho de que Estados Unidos y el Islam no se excluyen mutuamente y no es necesario que compitan. Por el contrario: coinciden en parte y tienen principios comunes, principios de justicia, progreso, tolerancia y la dignidad de todos los seres humanos.

Ben buraya dünyada Birleşik Devletler ve Müslümanlar arasında yeni bir başlangıç noktası aramak için geldim; biri karşılıklı ilgi ve karşılıklı saygıya dayalı; biri Amerika ve Müslümanın münhasır olmadığı ve rekabet içinde olması gerekmeyen gerçeğine dayalı.Bunun yerine onlar örtüşürler ve ortak prensipleri paylaşırlar - adalet ve ilerleme prensipleri tüm insanların hoşgörü ve haysiyeti.