Translation of "Cara" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Cara" in a sentence and their turkish translations:

- Lávate la cara.
- Lavaos la cara.
- Lávese la cara.
- Lávense la cara.

- Yüzünüzü yıkayın.
- Yüzünü yıka.

Cantábamos juntos, cara a cara,

Birlikte şarkılar söyledik,

Nos sentamos cara a cara.

Yüz yüze oturduk.

No se miran cara a cara.

aslında yüz yüze gelmezler.

Se lo dijo cara a cara.

Doğrudan yüzüne söylemiş.

La cara,

Yüz.

Dos hombres se encontraron cara a cara.

İki adam yüz yüze görüştüler.

Compartíamos noticias en la plaza, cara a cara,

şehir merkezinde haberleri birlikte öğrendik

Nos sentamos cara a cara con los ejecutivos.

- Yöneticilerle yüz yüze oturduk.
- Yöneticilerle karşılıklı oturduk.

- Su cara palideció.
- Su cara se puso blanca.

Yüzü bembeyaz olmuştu.

Al fin, ellos se encontraron cara a cara.

Sonunda yüz yüze görüştüler.

Me gustaría hablar con él cara a cara.

Onunla yüz yüze konuşmak istiyorum.

Tom quería hablar con Mary cara a cara.

Tom Mary ile yüz yüze konuşmak istedi.

Límpiate la cara.

Yüzünüzü temiz silin.

¡Alegra esa cara!

- Cesaretli ol!
- Metin ol!

¿Viste su cara?

Onun yüzünü gördün mü?

Tienes buena cara.

İyi görünüyorsun.

- Tienes la cara enrojecida.
- Tienes la cara muy roja.

Yüzün kızarmış.

El profesor y yo nos sentamos cara a cara.

Öğretmen ve ben yüz yüze oturduk.

Quedé cara a cara con el asesino de mis padres.

Ben anne ve babamın katili ile karşı karşıyaydım.

Yo diría que, limiten el contacto físico cara a cara.

Yüz yüze etkileşimlerinizi sınırlayın diyebilirim.

- Nunca olvido una cara.
- Nunca se me olvida una cara.

- Ben bir yüzü asla unutmam.
- Bir yüzü asla unutmam.

Y es muy cara.

ve o da çok pahalı.

Esta mercancía saldrá cara.

Ürün yüksek bir fiyat etiketi taşımaktadır.

Su cara mostraba fatiga.

Yorgunluk kendini onun yüzünde gösterdi.

Tu cara está sucia.

Yüzün kirli.

La justicia es cara.

Adalet pahalıdır.

Deberías lavarte la cara.

Yüzünü yıkaman gerekir.

La vida es cara.

Hayat pahalı.

Tenía la cara pálida.

Onun yüzü beyazdı.

Me sequé la cara.

Yüzümü kuruladım.

Tienes cara de sueño.

Uykulu görünüyorsun.

Tiene una cara redonda.

Yuvarlak bir yüzü var.

La carne es cara.

Et pahalı.

Tu cara está pálida.

Yüzünüz solgun.

Pon cara de felicidad.

Mutlu bir yüz ifadesi takın.

No escondas tu cara.

Yüzünü gizleme.

Su cara estaba roja.

Yüzü kırmızıydı.

Tienes cara de niño.

Çocuksu bir yüzün var.

Ella es cara rota.

O utanmaz.

La cena fue cara.

Akşam yemeği pahalıydı.

Esa bolsa parece cara.

O çanta pahalı görünüyor.

Los dos políticos se encontraron cara a cara por primera vez.

İki politikacı ilk defa yüz yüze görüştü.

Él sabe que no me gustan los encuentros cara a cara.

O yüzyüze görüşmeleri sevmediğimi biliyor.

Los dos enamorados estaban sentados cara a cara tomando un té.

İki âşık çay içerek yüz yüze oturdular.

Verse cara a cara con un dinosaurio fue una experiencia divertida.

Bir dinozorla yüz yüze gelmek eğlenceli bir deneyimdi.

Escalando esta montaña, usted quedará cara a cara con el peligro.

Bu dağa tırmanarak,tehlikeyle yüzyüze kalacaksınız.

- Su cara estaba cubierta de lodo.
- Tenía la cara cubierta de barro.

Onun yüzü çamurla kaplıydı.

- Lavate la cara y las manos.
- Lávate la cara y las manos.

Yüzünü ve ellerini yıka.

¡Qué bonita cara tiene ella!

Ne güzel bir yüzü var!

Ella tenía una cara pensativa.

Yüzünde düşünceli bir görünüm vardı.

Ella tiene una cara graciosa.

Onun komik bir yüzü var.

Su cara dice que perdió.

- Suratına bakınca kaybolduğu anlaşılıyor.
- Yüzünden kaybolduğu belli oluyor.

Ella tiene una cara bonita.

Onun güzel bir yüzü var.

Esta cámara es muy cara.

Bu kamera çok pahalıdır.

Tom se frotó la cara.

Tom yüzünü ovuşturdu.

Está escrito en su cara.

- Bu onun yüzünden okunuyor.
- Yüzünden okunuyor.

¿Por qué pones esa cara?

Niye suratını öyle yapıyorsun?

Quiero ver tu cara verdadera.

Ben senin gerçek yüzünü görmek istiyorum.

La corbata es muy cara.

Kravat çok pahalı.

Él tiene la cara redonda.

Onun yuvarlak bir yüzü var.

Ella tiene la cara sucia.

Onun kirli bir yüzü var.

Tiene una cara muy bonita.

Onun çok güzel bir yüzü var.

No me gusta su cara.

Onun yüzüne düşkün değilim.

Tom se lavó la cara.

Tom yüzünü yıkadı.

Tom compró una guitarra cara.

Tom pahalı bir gitar satın aldı.

Tienen exactamente la misma cara.

Onlar tam aynı yüze sahipler.

Aquella moto no es cara.

Şu motosiklet pahalı değil.

Ese pastel tiene buena cara.

- O pasta iyi görünüyor.
- Bu kek güzel gözüküyor.

¡Vete y lávate la cara!

Git ve yüzünü temizle!

Esa corbata es demasiado cara.

O kravat çok pahalı.

Tuvo que dar la cara.

- Yaptıklarının bedelini ödemek zorundaydı.
- Bedelini ödemek zorundaydı.

Ixtli tiene una cara bella.

Ixtli'nin güzel bir yüzü var.

La comida es demasiado cara.

Yemek çok pahalı.

- Me lavo la cara cada mañana.
- Me lavo la cara todas las mañanas.

Her sabah yüzümü yıkarım.

- Nunca la he visto cara a cara.
- Nunca me he encontrado con ella.

Onunla hiç karşılaşmadım.

Sois tan cobardes que no os atrevéis a hablar conmigo cara a cara.

Benimle yüz yüze konuşamayacak kadar korkaksınız.

- La vida es cada vez más cara.
- La vida está cada vez más cara.

Hayat gittikçe pahalılaşıyor.

- Pon buena cara.
- ¡A ver esa sonrisa!
- Intenta parecer contento.
- Pon cara de felicidad.

Mutlu görünmeye çalış.

Deja al viento tocar mi cara

Rüzgâr yüzüme vursun

Lo siento, esperaste en tu cara

Maalesef sizler yüzünüzden bekledi,

Perder la cara significa ser humillado.

İtibarını kaybetmek aşağılanmak anlamına gelir.

El sudor gotea de su cara.

Onun yüzünden ter damlıyor.

Cara yo gano, cruz tu pierdes.

Turalar ben kazanırım, yazılar sen kaybedersin.

Sécate la cara con una toalla.

Yüzünüzü bir havlu ile kurulayın.

No podía mirarle a la cara.

O, onun yüzüne bakamadı.

Su cara delataba sus sentimientos verdaderos.

Onun yüzü gerçek hislerini açığa vurdu.

Él me miró a la cara.

O, yüzüme baktı.