Translation of "없는" in Turkish

0.020 sec.

Examples of using "없는" in a sentence and their turkish translations:

전례가 없는 일이었습니다.

yönetimimde eşi görülmemişti.

답이 없는 질문이었죠.

sürekli kafamda beliriyordu:

처음에는 형태 없는 덩어리였다가

İlk başta şekilsiz bir leke oluşturuyorlar.

믿을 수 없는 가격이었어요.

Fiyat o kadar düşüktü ki...

실제로는 색깔이 없는 것입니다.

ama aslında rengini kaybetmesi.

‎기록된 적 없는 습성입니다

Daha önce hiç kayda alınmamış bir davranış.

그럼 해답은 없는 걸까요?

Peki çözüm ne olabilir?

결례하거나 버릇 없는 것이죠.

Saygısızlık ve nezaketsizliktir.

위험부담이 없는 결정을 먼저 시작해봅시다.

Sıfır riskli kararlarla başlayalım.

위험부담이 낮거나 없는 결정을 마쳤으니

Küçük ve sıfır riskli kararların üstesinden geldiğiniz için

그리고 피할 수 없는 현실이죠.

Hayatın gerçeği.

하지만 충분한 근거가 없는 이야기는

Ama tek bir hikâye, büyük ölçekli bir veri tarafından desteklenmiyorsa

AI가 할 수 없는 것들이죠.

Bunlar yapay zekânın yapamayacağı şeyler.

믿을 수 없는 이야기를 들으면서

bu toplulukların inanılmaz hikâyelerini dinlerken bile

수입이 없는 노숙인이 되고 말았어요.

ve evsiz ve gelirsiz kaldı.

첫째, 끝이 없는 형태가 있다.

İlk olarak, hiç bitmeyen bir form...

소셜미디어 없는 삶이 더 낫다는 것에요.

daha iyi olacağına gerçekten ikna edebilecek miyim.

3년 전에는 있을 수 없는 일이었습니다.

Üç yıl önce bu yapılamadı.

독은 없는 뱀입니다 사냥감을 졸라서 죽이죠

Zehirli değil, bir boa yılanı.

하지만 도전이 없으면 성공도 없는 법이죠

Ama denemezseniz asla başarılı olamazsınız.

그냥 웃고 넘길 수는 없는 일이었어요.

ve bu gülüp geçebileceğim bir şey değildi

그는 휠체어 없는 세상을 꿈 꾸었지요.

O tekerlekli sandalyelerin boş olduğu bir dünya hayal ediyordu.

만약 집이 아예 없는 노숙자인 경우나

peki ama, ya bir evim yoksa, evsizsem

고통이 없거나, 치유의 가능성이 없는 곳은

henüz acının var olmadığı bir yere ayak basmadım ama aynı zamanda

‎하지만 제약이 없는 삶에는 ‎부작용이 따릅니다

Fakat sınırsız bir hayat yaşamanın bedeli de var.

‎우리의 눈이 ‎침투할 수 없는 세계죠

Gözlerimizle içine sızamadığımız bir dünyadır.

‎밤은 놀라운 시련들과 ‎둘도 없는 기회로

Gecenin sıra dışı zorluklar ve benzersiz fırsatlarla dolu olduğunu...

어떠한 흠결도 없는 아주 건강한 아이가

ufacık bir noksanlığı dahi olmayan ultra sağlıklı bir insan,

미래가 없는 늘 하던대로의 일에서 멀어지세요.

rahatlık alanınızdan çıkmanızı istiyorum.

모조품 유통이 피해자 없는 범죄이기 때문에?

Belki de sahtecilik pek kurbanı olmayan bir suçtur?

온실가스로 대기에 돌아갈 수 없는 탄소입니다.

karbon atmosfere sera gazı olarak geri dönemez.

상상할수 없는 크기의 이득을 챙긴 회사들은?

evlilik büyük oranda yolsuzluğa davetiye çıkarıyor. Ancak bunu

소셜미디어가 없는 삶은 꽤나 긍정적이라고 느낀다고 해요.

ve sosyal medyasız bir yaşam çok pozitif olabiliyormuş.

저는 돈도 없고, 직업도 없는 상태가 되었죠.

Ne bir işim ne de param vardı artık.

읽기를 전혀 배운 적이 없는 사람들도 있었습니다.

hiç okumayı öğrenmemiş insanlar vardı.

상상조차 할 수 없는 수준으로 끔찍하게 죽어갑니다

hayal edemeyeceğimiz raddede dehşet verici.

달리 갈 방법이 없는 아주 외딴곳까지 전합니다

ilaç götürmek isteyen doktorların kullandığı bir güzergâh.

무슨 일을 하는지 공개할 수 없는 거죠.

katılımcıların mesleklerini söylemelerinin yasak olması kuralı mesela.

서로에 대한 이유 없는 보살핌에 대해 이야기하죠.

birbirimize duyduğumuz tanımlanamayan ilgi ile açıklanabilir.

제 친구들 중 아버지가 없는 친구들이 있었거든요.

çünkü babası olmayan arkadaşlarım vardı.

하지만 이렇게 신뢰할 수 없는 기술이 아닌

Bu vefasızlık için de teknolojiyi suçlamıyoruz.

그럼 우리와 같은 자원이 없는 사람들은 어떡하죠?

Peki bizim sahip olduğumuz kaynaklara sahip olmayanlar?

심지어 부모들도 그림에 색이 없는 부분을 관찰하면서

Hatta aileler de resimlerdeki renk eksikliklerine bakarak

이 지구상에 선전이 없는 나라는 존재하지 않습니다.

Yeryüzünde propagandanın bulunmadığı ülke yoktur.

부모님이 자랄 때는 상상할 수도 없는 일이었죠.

bizim tatmamızı sağladılar.

내가 한 번도 사랑한 적이 없는 것처럼

daha önce sevmemişim gibi.

아킬레스건 하나 없는 거인은 하나도 없을 테니까요.

Öyle devler falan yok, varsa bile Aşil topukları var.

지금 상황은 매우 예측할 수 없는 냉전이다.

Bölgedeki Soğuk Savaş, asla öngörülemeyecek bir hal almış durumda.

수도쿠. 전 아예 소질이 없는 것 같아요.

Sudoku; bunda iyi değilim.

지적인 내용이 전혀 없는 제 행동을 가려 볼게요.

yoksun olduğunu gizlemek için ucuz bir görsel numarayla başlayacağım.

받아들일 수 없는 이 소식을 어떻게든 이해해보려고 애쓰며

kafamı düşünülemez haberler ile dolduruyorum,

피할 수 없는 끝을 향해 가늘어지는 빛을 보면서

kaçınılmaz sona yaklaşmasını izlerken

혹은 우리가 과학에 대해 말할 필요가 없는 사람이라면,

ya da daha bilimsel konuşmamıza gerek yoksa

그들이 처한 운명에 대해 걱정할 이유가 없는 곳이죠.

bu nedenle, yaklaşmakta olan kaderleri uykumu hiç kaçırmadı.

하지만 그런 행운이 없는 청년들이 수천만 명이나 됩니다.

Ancak bu kadar şanslı olmayan yüz milyonlarca genç var

더 이상 싸움을 피할 수가 없는 결정적인 순간까지요.

olmadığını anlayana kadar saldırgandan uzaklaşmaya çalışır.

형체 없는 은색의 디스크같은 게 지붕 위로 떠다녔습니다.

evlerin üzerinde asılı duran gümüş bir disk görmüştük.

바로 이 점 때문에 후원이 없는 것이 아닐까요?

Bu konuda hiçbir şey yapılmayışının sebebi bu olabilir mi?

우리 스스로 직업 없는 미래를 걷게 되었다는 것이죠.

gösteren bu günlerde pek çok geçerli kaygı var.

직업 없는 미래를 방지하는 데 가장 중요한 것은

İşsiz geleceğimizi önlemenin anahtarının

지구에서 생명이 있는 것과 없는 것의 차이를 보여줍니다.

bu ise yeryüzü sistemindeki canlılık ve cansızlık arasında farkı temsil eder

자신들은 사랑을 받을 가치가 없는 사람이라고 생각하게 됩니다.

sevilmeye değmediğini hatırlatan.

면역력이 없는 다른 사람들에게만 퍼트릴 수 있는 사람이죠.

Onlar da sadece diğer bağışıklığı olmayanlara bulaştırabilir.

소셜미디어가 없는 삶에서 제가 말해드릴 수 있는 다른 것은

Sosyal medyasız hayattan size diğer bildireceğim şey

그렇다면 먼 과거는 우리 삶과 관련이 없는 것 같은데

Peki uzak geçmiş, günlük yaşam ile karşılaştırıldığında

이렇기에 콕스는 정당한 이유가 없는 단체 보복이 미심쩍다고 합니다

Cocks işte bu yüzden, sebepsiz ve intikam amaçlı toplu saldırı hikâyelerine inanmıyor.

특히 우리가 그 소음을 조절할 수 없는 경우에 그렇죠.

özellikle üzerinde çok az ya da hiç kontrolünüz varsa.

피할 수 없는 대재앙을 앞에 두고 그들이 생각하는 최선책이

Yapabilecekleri en iyi şey, kaçınılmaz felaketi bekleyip

그러면 전국에 사상 유례가 없는 갑작스런 홍수가 일어날 겁니다.

Bu ülkemde benzeri görülmemiş su baskınları yaratır.

자연은 어떤가요, 자연의 끊임 없는 변화, 기후 변화 같이요.

Doğayla, doğanın değişimiyle, iklim değişikliğiyle

‎깊은 밤 ‎저조도 카메라가 ‎믿을 수 없는 광경을 포착합니다

Gecenin bir yarısı. Düşük ışığa duyarlı kameralar çarpıcı bir görüntü yakalıyor.

하지만 저는 물리칠 수 없는 괴물의 존재를 믿지 않습니다.

ama alt edilemeyecek canavarlar olduğunu düşünmüyorum.

‎그렇게 물고기를 3마리나 ‎잡더라고요 ‎낮에는 본 적 없는 모습이었죠

Bu şekilde üç balık yakaladığını gördüm. Gün içinde balık tuttuğunu hiç görmemiştim.

저는 힌두교인도 아닙니다. '힌두교인'도 제게는 의미 없는 단어일 뿐이죠.

Hindu da değildim. Yani o da anlamsız.

747 항공기 화장실에서 저와 사랑을 나눌 생각이 없는 여자요.

daha gelişmiş bir kadın sınıfından biriyle flört etmeye ihtiyacım var.

바다는 아직 탐험 되지 않거나 알 수 없는 부분이 많습니다.

Okyanuslarımız oldukça keşfedilmemiş ve az örneklem alınmış durumda,

아니면 테러 공격을 받은 적이 없는 도시라고 할 수도 있겠네요.

ya da terör saldırısı olmamış bir şehirden.

‎위험한 수컷이 ‎어둠 속을 배회하는데 ‎새끼들끼리 놔둘 수는 ‎없는 노릇이죠

Tehlike karanlıkta kol gezerken onları yalnız bırakma riskine giremez.

‎어떤 유충도 피할 수 없는 ‎탐색침입니다 ‎정글의 밤은 벌레로 가득합니다

Hiçbir kurtçuk bu sondadan kaçamaz. Yağmur ormanını geceleyin böcekler basar.

‎청색과 녹색을 가장 잘 보는 ‎무척추동물들에게는 ‎거부할 수 없는 유혹이죠

Mavi ve yeşil renkleri çok iyi görebilen omurgasızlar için karşı konulmazdırlar.

제가 결과적으로 할 수 없는 것들에 대해서는 아무렇지 않다는 것입니다.

denesem de en sonunda yapamadığım şeyler benim için sorun değil

바깥 세상과의 유일한 연결통로는 높아서 볼 수도 없는 작은 창문 하나였습니다.

Dış dünyayla olan tek bağ çok yüksekte olan küçük bir pencere.

‎달빛조차 없는 밤이지만 ‎열화상 카메라는 ‎어둠 속을 꿰뚫어 볼 수 있습니다

Ay'sız bir gecede termal görüntüleme yapan bir kamera karanlıkta görebilir.

기병대는 빨리 걷는 것 이상으로 전진 할 수 없는 상태가 되었고,

Süvari bir süratliden daha hızlı ilerleyemezdi.

그렇기 때문에 지금까지 단 한 번도 오랑우탄이 사람을 죽인 적이 없는 거죠

tarihte orangutan kaynaklı hiç insan ölümü olmamasının sebebi bence bu.

‎수컷의 빛은 땅 위의 ‎날개 없는 암컷에게 신호가 됩니다 ‎암컷의 크기는 쌀알만 합니다

Işıkları, zemindeki kanatsız dişilere işaret göndermektedir. Dişi, pirinç tanesi kadardır.