Translation of "Forza" in Turkish

0.010 sec.

Examples of using "Forza" in a sentence and their turkish translations:

Forza, stammi dietro. Forza!

Hadi, uyum sağlayın. Hadi!

Forza!

Defol.

Forza! Andiamo!

Hareket edelim! Hareket edelim!

Forza, ingoiamola.

Hadi, mideye indirelim.

Ok, forza.

Tamam, işte.

- Avete forza di volontà.
- Hai forza di volontà.

İraden var.

- Gliel'ha presa con la forza.
- Lui gliel'ha presa con la forza.
- Gliel'ha preso con la forza.
- Lui gliel'ha preso con la forza.
- Glielo prese con la forza.
- Lui glielo prese con la forza.
- Gliela prese con la forza.
- Lui gliela prese con la forza.

O, onu ondan zorla geri aldı.

- Non ho la tua forza.
- Io non ho la tua forza.
- Non ho la sua forza.
- Io non ho la sua forza.
- Non ho la vostra forza.
- Io non ho la vostra forza.

Ben senin gücüne sahip değilim.

Tiriamolo indietro. Forza.

Onu bu tarafa çekelim. Hadi.

forza di carattere,

güçlü karakter,

Siamo forza vitale,

Bizler yaşam enerjisiyiz

- Forza!
- Vada!
- Andate!

Haydi!

- Forza!
- Vai!
- Dai!

Onun için git.

Forza, siamo tolleranti.

Hoşgörülü olalım.

- Trova forza nella sua religione.
- Lui trova forza nella sua religione.

O, dininde güç buluyor.

Ok, dobbiamo scendere. Forza!

Tamam, aşağı inmeliyiz. Hadi!

Decidi in fretta. Forza.

Çabuk karar verin. Hadi.

- Coraggio, saliamo!
- Forza, saliamo!

Hadi, kalkalım!

Il silenzio è forza.

Sessizlikte kuvvet vardır.

Tom userà la forza.

Tom güç kullanacak.

- Dai, Jim.
- Forza, Jim.

Hadi, Jim.

- Qual è il suo punto di forza?
- Qual è il tuo punto di forza?
- Qual è il vostro punto di forza?

Senin en büyük gücün nedir?

- Vorrei avere la forza di Tom.
- Io vorrei avere la forza di Tom.

Keşke Tom'un gücüne sahip olsam.

Forza, ce la puoi fare.

Hadi, bunu yapabilirsiniz.

Inizia l'avventura! Forza, puoi farcela.

Macera başlıyor! Hadi, bunu yapabilirsiniz.

Dio è la nostra forza.

Allah bizim gücümüzdür.

L'unità è la nostra forza!

Birlik gücümüzdür!

Tom non aveva la forza.

Tom'un gücü yoktu.

Forza, torniamo e prendiamone ancora.

Geri dönelim ve biraz daha alalım.

Forza, ripetiamo la lezione 5.

Hadi, 5. dersi tekrarlayalım.

- Ciò mi dà la forza di andare avanti.
- Questo mi dà la forza di andare avanti.
- Questa mi dà la forza di andare avanti.

Bu bana devam etmek için güç veriyor.

Perché è una forza così persistente?

Neden bu kadar kalıcı bir etken?

È il mio punto di forza,

Bu, benim gücüm

Provare con la forza non aiuterà.

tıkıştırmak işe yaramayacak.

Come promemoria della loro forza incalcolabile.

dalgalar tekneyi tüm gücüyle sallıyordu.

È guidata dalla forza della necessità.

Var olmasını sağlayan şey gerekliliktir.

Tom ha accresciuto la propria forza.

Tom güçlendi.

Cerca di raccogliere la tua forza.

Gücünü toplamaya çalış.

Tom non ha forza di volontà.

Tom'un irade gücü yok.

Tom ha molti punti di forza.

Tom'un birçok güçlü yanları var.

La forza di Tom sta ritornando.

Tom'un gücü dönüyor.

Forza, cantiamo una canzone sugli animali.

Hayvanlarla ilgili bir şarkı söyleyelim.

- Non ho la forza di continuare a provare.
- Io non ho la forza di continuare a provare.

Denemeye devam edecek gücüm yok.

Istruzione vuol dire più opzioni, adattabilità, forza.

Eğitim; seçenekler, uyum yeteneği, güç demek.

Cioè, stanno sfidando la forza di gravità,

Yani, yerçekimi kuvvetine karşı koyuyorlar.

Il suo odore ne preannuncia la forza.

Kokusunu bırakarak gücünü afişe ediyor.

Tutta la mia forza se n'è andata.

Benim gücümün hepsi gitti.

Un'importante qualità dell'acciaio è la sua forza.

Çelik hakkında önemli bir kalite onun gücüdür.

La forza dell'acqua fa girare la ruota.

Çarkı su gücü çeviriyor.

Forza, troviamo che ha rubato i soldi.

Paramızı kimin çaldığını bulalım.

Ho sottostimato la forza del mio avversario.

Rakibimin gücünü hafife almıştım.

Non devi farlo per forza, lo sai.

Bunu yapmak zorunda değilsin, biliyorsun.

Non mi è ancora tornata la forza.

Gücüm henüz geri dönmedi.

Quali sono i tuoi punti di forza?

Güçlü yönleriniz nelerdir?

Così perde peso e un'enorme quantità di forza.

Bu yüzden kilo veriyor ve muazzam bir güç kaybına uğruyor.

Tom è un atleta con una forza straordinaria.

Tom olağanüstü gücü olan bir atlettir.

"La mia gente bianca, forza! Dove sono? Che succede?

"Haydi benim beyaz insanlarım! Neredesiniz? Neler oluyor?

Per divenire la generazione più rappresentata nella forza lavoro.

iş dünyasındaki en büyük jenerasyon oldular.

La loro forza gravitazionale combinata crea la "marea sizigiale",

Hepsinin çekim gücü birleşince en güçlü gelgitler oluşur.

Anche la reputazione è una forza economica potente, giusto?

İtibar da tıpkı bunun gibi çok kuvvetli ekonomik güçtür değil mi?

- Forza, parliamo in francese!
- Dai che parliamo in francese!

Haydi Fransızca konuşalım.

Tom non aveva abbastanza forza per aprire il cassetto.

Tom'un çekmeceyi açmak için yeterli gücü yoktu.

Nel judo la tecnica è più importante della forza.

Judoda teknik, güçten daha önemlidir.

- Tom ha resistenza.
- Tom ha forza.
- Tom ha energia.

Tom'un dayanma gücü var.

Gli uomini non avevano per forza più benefici delle donne.

Erkeklerin kadınlardan fazla avantajı yoktu.

Concentrati, guarda in avanti e usa la forza delle gambe,

İleriye bakmaya odaklanmalı ve bacak gücünüzü kullanarak...

Un punto di forza è che è fatta dalle persone,

Bilimin güçlü yanlarından biri, insanlar tarafından yapılması

Ci vuole della forza di volontà per smettere di fumare.

Sigarayı bırakmak kararlılık gerektirir.

Cosa succede quando una forza inarrestabile colpisce un oggetto irremovibile?

Durdurulamayan bir güç sabit bir cismi vurursa ne olur?

Tutti hanno sia dei punti di forza che dei punti deboli.

Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.

- Abbiamo aumentato la nostra manodopera.
- Abbiamo aumentato la nostra forza lavoro.

İş gücümüzü arttırdık.

La guerra è pace. La libertà è schiavitù. L'ignoranza è forza.

Savaş barıştır. Özgürlük köleliktir. Cahillik güçtür.

Per questo, se trovi una fonte d'acqua, troverai per forza del cibo.

Su kaynağı bulduğunuzda yiyecek bir şeyler de bulacaksınız demektir.

E lui mi ha afferrato con forza il tricipite, mordendo fino all'osso.

arka kolumun büyük kısmını ve biraz da kemiği kavradı.

Alcuni battaglioni di fanteria potevano raccogliere solo un terzo della loro forza.

Bazı piyade taburları sadece toplanabilir güçlerinin üçte biri.

Il guerriero è conscio sia della sua forza che della sua debolezza.

Savaşçı hem gücünün hem de zayıflığının bilincindedir.

- Tom deve conservare la sua forza.
- Tom deve risparmiare le sue forze.

Tom gücünü korumak zorundadır.

Le loro carenze muscolari non hanno inciso sullo sviluppo di forza e agilità.

Kas eksiklikleri güçlerini veya çevikliklerini kötü etkilemedi.

Per tutti i modi in cui non ci siamo affidati alla vostra forza.

her an için bizleri affedin.

Da bambino, era incredibilmente emozionante vivere letteralmente nella forza del gigantesco Oceano Atlantico.

Bir çocuk olarak devasa Atlantik Okyanusu'nun gücüyle yaşamak inanılmaz heyecanlıydı.

- La manodopera non era un problema.
- La forza lavoro non era un problema.

İnsan gücü, hiç sorun değildi.

Il progresso non è una forza mistica o dialettica che ci innalza sempre più.

İlerleme bizi yükselten gizemli bir güç veya bir tartışma platformu değil.

La forza gravitazionale della luna è abbastanza forte da attirare l'oceano verso di sé.

...Ay'ın çekim gücü... ...okyanuslarımızı kendine çekecek kadar güçlü.

E per me si tratta sempre delle tre F. Trovo la forza nella mia famiglia,

Benim için her zaman üç şey vardır. Ailemden güç alırım.

- Il canto è il suo punto forte.
- Il canto è il suo punto di forza.

Şarkı söyleme onun güçlü noktasıdır.

Credo che sia Tom a dover dire a Mary che non deve farlo per forza.

Bence Tom, Mary'ye bunu yapmasına gerek olmadığını söylemesi gereken kişidir.

Il peso di lei supera il suo del 20%, quindi gli occorre tutta la sua forza.

Dişi, kendisinden yüzde 20 daha ağır olduğundan onu zapt etmek için var gücünü kullanmalıdır.

Caterina poi incorporò con la forza i Cosacchi Zaporoghi nell'Impero Russo, e annetté ad esso anche

Bu olaydan sonra Katerine Zaporijya Kazaklarını ilhak etmiştir.

La gravità è la forza naturale per la quale gli oggetti si attraggono fra di loro.

Yerçekimi, nesnelerin birbirine çekildiği doğal güçtür.

- Tom ha molta resistenza.
- Tom ha molta forza.
- Tom ha molta energia.
- Tom ha molta possanza.

Tom çok dirençli.

Ha sconfitto una forza spagnola più grande a Saguntum ... poi ha preso la grande città di Valencia, insieme

Saguntum'da daha büyük bir İspanyol kuvvetini yendi… sonra büyük Valencia şehrini

Gli orsi polari usano la loro immensa forza per rompere la superficie. Ma gran parte della caccia, almeno due terzi, non avrà successo.

Kutup ayıları muazzam güçlerini kullanarak yüzeyde delik açabilir. Fakat avların en az üçte ikisi hüsranla sonuçlanır.

- Conoscere è potere.
- Il sapere è il potere.
- Conoscere è il potere.
- La conoscenza è la potenza.
- Sapere è potere.
- Il sapere è una forza.

Bilgi güçtür.