Translation of "Tolerate" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Tolerate" in a sentence and their turkish translations:

- I won't tolerate that.
- I will not tolerate this.
- I won't tolerate this.

Ona katlanmayacağım.

- We do not tolerate failure.
- We don't tolerate failure.

Başarısızlığa müsamaha göstermiyoruz.

- I won't tolerate it anymore.
- I won't tolerate that anymore.

- Artık buna katlanmayacağım.
- Artık buna müsamaha etmeyeceğim.
- Artık buna tahammül etmeyeceğim.

I don't tolerate incompetence.

Beceriksizliğe tolerans göstermem.

I won't tolerate this.

Buna katlanmayacağım.

I don't tolerate insubordination.

İtaatsizliğe katlanamam.

I won't tolerate it.

- Ona katlanmayacağım.
- Buna müsamaha göstermeyeceğim.

We don't tolerate bigotry.

Bağnazlığı hoşgörmüyoruz.

Tom won't tolerate this.

- Tom buna tolerans göstermez.
- Tom buna göz yummaz.
- Tom buna müsamaha göstermez.

I won't tolerate failure.

Başarısızlığa tahammül göstermeyeceğim.

I won't tolerate such language!

Böyle bir dile katlanamam!

I can't tolerate his rudeness.

Onun kabalığına katlanamıyorum.

I cannot tolerate noisy children.

Ben gürültülü çocuklara tahammül edemem.

We won't tolerate any looting.

Herhangi bir yağmalamaya katlanmayacağız.

I will not tolerate this.

Buna katlanmayacağım.

I will not tolerate critiques.

Ben eleştirilere tahammül etmeyeceğim.

She didn't tolerate his selfishness.

O, onun bencilliğine katlanmadı.

I won't tolerate any mistakes.

Herhangi hatayı hoş görmeyeceğim.

I can't tolerate Tom's behavior.

Tom'un davranışına katlanamam.

I do not tolerate insubordination.

Ben başkaldırmaya katlanamam.

Who can tolerate all this?

- Bütün bunlara kim izin verebilir?
- Kim bütün bunlara tahammül edebilir?

Fadil can't tolerate broken promises.

Fadıl kırık vaatlere tahammül edemez.

We do not tolerate intolerance.

Hoşgörüsüzlüğe katlanmıyoruz.

We do not tolerate failure.

Başarısızlığa hoşgörü göstermiyoruz.

We do not tolerate cowardice.

Korkaklığı hoş görmüyoruz.

We do not tolerate extremism.

- Aşırılığı hoş görmüyoruz.
- Ekstremizme göz yummuyoruz.

I won't tolerate your mistakes again.

Hatalarını bir daha hoş karşılamam.

Tom isn't going to tolerate this.

Tom buna tahammül etmeyecek.

We can't tolerate such an outrage.

Böyle bir hakarete katlanamayız.

I will not tolerate such subordination.

Ben böyle itaate katlanmayacağım.

The gods do not tolerate cowardice.

Tanrılar korkaklığı hoş görmez.

We will not tolerate such actions.

Bu tür eylemlere göz yummayacağız.

- I cannot tolerate naughty children.
- I can't stand naughty children.
- I can't tolerate naughty children.

Yaramaz çocuklara tahammül edemiyorum.

That we no longer tolerate each other,

birbirimize artık tahammülümüzün olmadığından,

These people cannot tolerate criticism of themselves

bu kişiler kendilerini eleştirilmesine tahammül edemezler

How can you tolerate that rude fellow?

O kaba adama nasıl tahammül edebiliyorsun?

He doesn't tolerate that type of behaviour.

O tür bir davranışa tahammül etmez.

Silence! I will not tolerate your insolence!

Sessizlik! Ben senin küstahlığına tahammül etmeyeceğim.

North Africans don't tolerate injustice and oppression.

Kuzey Afrikalıların adaletsizliğe ve zulme tahammülü yoktur.

I can't tolerate this noise any longer.

Artık bu gürültüye dayanamam.

I will not tolerate fighting in my class.

Sınıfımda kavgaya müsamaha göstermeyeceğim.

I couldn't tolerate the stress of this work.

Ben bu işin stresine katlanamadım.

How much intolerance are we prepared to tolerate?

Ne kadar hoşgörüsüzlüğe katlanmaya hazırız?

How can you tolerate this state of affairs?

Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?

Sami did not tolerate this kind of behavior.

Sami bu tür davranışa müsamaha göstermedi.

We will not tolerate anyone who engages in terrorism.

Teröre bulaşan hiç kimseye müsamaha göstermeyeceğiz.

I can tolerate cold weather but not hot weather.

Soğuk havaya katlanabilirim ama sıcak havaya değil.

I will not tolerate such a state of affairs.

Böyle bir duruma göz yummayacağım.

I'm not going to tolerate this kind of behavior anymore.

Artık bu tür bir davranışa katlanmayacağım.

There is a limit to how much one can tolerate.

Birinin ne kadar tahammül edeceğine dair bir sınır var.

You should be aware that we do not tolerate failure.

Başarısızlığa müsamaha göstermediğimizin farkında olman gerekir.

- I won't stand for it anymore.
- I won't tolerate it anymore.

Artık buna katlanmayacağım.

He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.

O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.

I don't know how you can tolerate doing this over and over again.

Bunu tekrar tekrar yapmaya nasıl tahammül edeceğinizi bilmiyorum.

Some people cannot tolerate to be rejected, and when this happens, they want revenge.

Bazı insanlar reddedilmeye tahammül edemezler ve bu olduğunda intikam isterler.

You can tolerate hunger, but not thirst, because your bowels start to hurt. It's unbearable.

İnsan açlıkla baş edebiliyor ama susuzluğa dayanmak mümkün değil, bağırsakların ağrımaya başlıyor, dayanamıyorsun.

- His pride would not brook such insults.
- His pride wouldn't allow him to tolerate such insults.

Onun gururu böyle hakaretlere tahammül etmesine izin vermedi.

- I'll never overlook your mistakes again.
- I won't tolerate your mistakes again.
- I won't excuse your mistakes again.

- Bundan böyle hatalarına göz yummayacağım.
- Artık hatalarını hoş görmeyeceğim.

- I will not stand for this.
- I won't take this lying down.
- I won't put up with this.
- I will not tolerate this.
- I won't tolerate this.
- I won't put up with that.
- I'm not going to put up with this.

Buna katlanmayacağım.