Translation of "Ought" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "Ought" in a sentence and their turkish translations:

People ought to work.

İnsanlar çalışmalı.

We ought to win.

Biz kazanmalıyız.

This ought to help.

Bu yardımcı olmalı.

Tom ought to know.

Tom'un bilmesi gerekiyor.

Ought I to go?

- Gitmeli miyim?
- Gitmem gerekiyor mu?

You ought to know.

Sen bilmelisin.

You ought to study.

Sen çalışmalısın.

That ought to help.

Bu yardımcı olmalıdır.

Tom ought to win.

Tom kazanmalı.

Tom ought to apologize.

Tom özür dilemeli.

You ought to be ashamed.

Kendinden utanmalısın.

Tom ought to stop smoking.

Tom sigara içmeyi bırakmalı.

You ought to trust me.

Bana güvenmelisin.

You ought to be happy.

Mutlu olmalısınız.

Someone ought to say something.

Biri bir şey söylemek zorunda.

You ought to try it.

Bunu denemelisin.

This ought to be good.

Bu iyi olmalı.

Tom ought to be reliable.

Tom güvenilir olmalı.

Tom ought to help Mary.

Tom Mary'ye yardım etmeli.

I really ought to go.

Gerçekten gitmeliyim.

You really ought to quit.

Gerçekten işi bırkman gerekiyor.

That ought to do it.

O onu yapmalı.

We ought to leave now.

Biz şimdi gitmeliyiz.

This ought to be simple.

Bu basit olmalı.

You ought to help her.

Ona yardım etmelisin.

You ought to practice more.

Biraz daha pratik yapmalısın.

Tom ought to stay here.

Tom'un burada kalması gerekir.

You ought to stop smoking.

Sen sigara içmeye son vermelisin.

That ought to be fun.

Bu eğlenceli olmalı.

You ought to know that.

Bunu bilmelisin.

Laws ought to be fair.

Yasalar adil olmalı.

You ought to know better.

Daha iyi bilmen gerekiyor.

There ought to be consequences.

Sonuçları olması gerekir.

Tom ought not do that.

Tom onu yapmamalı.

Tom ought to visit Boston.

Tom Boston'u ziyaret etmeli.

You ought not do that.

Onu yapmamalısın.

I ought to do that.

Ben bunu yapmalıyım.

- I thought you ought to know.
- I thought that you ought to know.

Bilmen gerektiğini düşündüm.

- Tom said I ought to win.
- Tom said that I ought to win.

Tom kazanmam gerektiğini söyledi.

- That should help.
- This should help.
- This ought to help.
- That ought to help.

O yardımcı olmalı.

You ought to see a dentist.

Bir diş hekimini ziyaret etmen gerekiyor.

You ought to have seen it.

Onu görmeliydin.

You ought to read English aloud.

İngilizceyi yüksek sesle okumalısın.

You ought to eat more slowly.

Daha yavaş yemelisin.

Such a man ought to succeed.

Böyle bir insan başarılı olmalıdır.

You ought to keep your promise.

Sözünü tutmalısın.

It ought to be fine tomorrow.

Yarın hava iyi olmalı.

Tom ought to stop doing that.

Tom onu yapmayı durdurmalı.

Prices ought to come down soon.

Fiyatlar kısa sürede düşmeli.

You ought to love your neighbors.

Komşularını sevmelisin.

We ought to go out tonight.

Bu gece dışarı çıkmalıyız.

The president ought to be ashamed.

Başkan mahcup olmalı.

Somebody ought to talk to Tom.

Birisinin Tom'la konuşması gerekiyor.

We ought to get over there.

Oraya gitmek zorundayız.

You ought to write a book.

Sen bir kitap yazmalısın.

You ought to try it sometime.

Bir ara bunu denemelisin.

This ought to be good enough.

Bu yeterince iyi olmalı.

I ought to break your neck.

Boynunu kırmam gerekiyor.

The students ought to study more.

Öğrencilerin daha fazla çalışması gerekiyor.

You ought to read books instead.

Onun yerine kitaplar okumalısın.

We ought to help each other.

Biz birbirimize yardımcı olmalıyız.

I ought to know, shouldn't I?

Bilmeliyim, değil mi?

I think you ought to listen.

- Sanırım dinlemelisin.
- Sanırım dinlemen gerekiyor.
- Dinlemen gerektiğini düşünüyorum.
- Bence dinlemelisin.
- Bana kalırsa dinlemelisin.

You really ought to study harder.

- Gerçekten daha çok çalışmalısın.
- Gerçekten daha çok çalışman gerekiyor.

Maybe we ought to ask Tom.

Belki Tom'a sormalıyız.

We ought to love one another.

Biz birbirimizi sevmeliyiz.

Tom ought to have studied harder.

Tom daha çok çalışmalıydı.

You ought not to miss it.

Onu kaybetmemelisin.

You ought to smile more often.

Daha sık gülümsemelisin.

This ought to cheer you up.

- Bu seni neşelendirmeli.
- Bu sizi neşelendirmeli.
- Bu sizi keyiflendirmeli.
- Bu seni keyiflendirmeli.

Somebody ought to talk to them.

Biri onlarla konuşmalı.

Somebody ought to talk to him.

Biri onunla konuşmalı.

Somebody ought to talk to her.

Biri onunla konuşmalı.

Maybe we ought to ask them.

Belki onlara sormalıyız.

Maybe we ought to ask him.

Belki ona sormalıyız.

Maybe we ought to ask her.

Belki de ona sormamız gerekir.

You ought to have done something.

Sen bir şey yapmış olmalısın.

I ought to have known better.

Ben daha iyi bilmeliydim.

Every citizen ought to help them.

Her vatandaşın onlara yardım etmesi gerekir.

Your parents ought to know it.

Aileniz onu bilmeli.

We ought to obey the law.

Biz yasaya itaat etmeliyiz.

I think you ought to leave.

Gitmen gerektiğini düşünüyorum.

He ought to have arrived here.

O, buraya varmalıydı.

You ought not to believe him.

Ona inanmamalısın.

I suppose I ought to apologize.

Sanırım özür dilemeliyim.

I ought to have anticipated this.

Bunu tahmin etmeliydim.

I think you ought to go.

- Bence gitmelisin.
- Bence gitmen gerekir.

You ought to stop doing that.

Bunu yapmayı bırakmalısın.

Tom ought to have spoken French.

Tom, Fransızca konuşmalıydı.

You ought to relax a bit.

Biraz rahatlamalısınız.

Tom ought to go to Boston.

Tom Boston'a gitmeli.

I think you ought to swim.

Sanırım yüzmemelisin.

I think you ought to wait.

Sanırım beklemelisin.

Tom says Mary ought to win.

Tom Mary'nin kazanması gerektiğini söylüyor.

Tom ought to take a break.

Tom'un bir mola vermesi gerekiyor.

Tom ought to go with Mary.

- Tom, Mary ile gitmeli.
- Tom'un Mary ile gitmesi gerekiyor.

Tom ought to go home now.

- Tom şimdi eve gitmeli.
- Tom'un şimdi eve gitmesi gerekiyor.