Translation of "على أن" in Turkish

0.098 sec.

Examples of using "على أن" in a sentence and their turkish translations:

فالنتفق على أن نختلف.

Tartışmayı bırakalım ve birbirimizin fikirlerine tolere edelim.

عزم على أن يصبح طبيباً.

Bir doktor olmaya karar verdi.

كان على أن أبقى هادئ.

Soğukkanlılığımı sürdürmeliydim.

- عقدتُ العزم على أن أكون عالمًا.
- عقدتُ العزم على أن أكون عالمًا في العلوم الطبيعية.

Bilim adamı olmaya kararlıyım.

احرص على أن تتصل بي صباح الغد.

Yarın sabah beni mutlaka ara.

ولكن هاورد حثّني على أن أنفتح على الشك،

Ama Howard beni, kendimi belirsizliğe açmaya teşvik etti,

وهي علامة على أن الأمور بحاجة إلى التغيير.

ve değişmesi gereken şeylerin birer işareti konumundalar.

نصت فيه على "أن استكشاف واستخدام الفضاء الخارجي

ekonomik ve bilimsel gelişim seviyesine bakılmaksızın

أفضّل أن أتضوّر جوعاّ على أن أقوم بالسرقة.

Çalmaktansa açlıktan ölmeyi yeğlerim.

حرصت على أن يوصلوا ما لديهم من معرفة.

Bunların anlatılmasını sağladım.

أُفضِّلُ أن أكون عصفورًا على أن أكون سمكة.

Bir balık olmaktansa bir kuş olmayı yeğlerim.

كن مصراً على أن تُبقي السلام الذي في داخلك

içinizdeki bu huzuru gün içerisinde

‫وسأحرص أيضاً على أن تظل النار‬ ‫مشتعلة طوال الليل.‬

Ayrıca bu ateşin gece boyunca yandığından emin olmalıyım.

قادر على أن يغيّـر العقل غير الناضج لدى المراهق

riskle ilişkilendirilen olumsuz duyguları körelterek ve hatta yok ederek

يمكن أن تصبح قادراً على أن تتحرر من القصص القديمة

geçmiş hayatına ait anıların pençesinden bile kurtulabilirsin.

من الأفضل أن تكون مستمعًا جيدًا على أن تكون استعراضًا.

İyi bir dinleyici olmak iyi bir şovmen olmaktan yeğdir.

ليتني وافقت على أن أكون هناك في الثانية و النصف.

2.30'a kadar orada olmayı kabul etmeliydim.

وإن لم نُجبر على أن نتعاطف، فإن معظمنا للأسف لن يفعل.

Ve empati kurmak zorunda kalmazsak maalesef çoğumuz empati kurmuyor.

ولكن المثير حقًا هو أننا نساعدهم على أن يعيشوا لمدةٍ أطول.

En heyecan verici kısmıysa daha uzun yaşamalarına yardım ediyoruz.

‫حسناً، هناك علامات مؤكدة‬ ‫على أن حيوان كبير مفترس كان هنا.‬

Büyük avcıların daha önce orada bulunduğuna dair işaretler var.

‫حسناً، هناك علامات مؤكدة‬ ‫على أن حيواناً مفترساً كبيراً كان هنا.‬

Orada büyük bir avcının bulunduğuna dair kesin izler var.

كانت هناك بالفعل علامات على أن غريزة ناي العدوانية ، التي جعلته قائدًا تكتيكيًا

. Ney'in kendisini parlak bir taktik lideri yapan saldırgan içgüdüsünün

هذه المجازفات ليست هي التنازلات التي نقوم بها عند عجزنا على أن نكون عقلانيين

Bunlar rasyonel olamayacağımız zaman vereceğimiz imtiyazlar değil,

بما أنه يعرف كيفية قتال الأتراك، وافق ميرسيا على أن هذه هي المنهجية الصحيحة للقتال.

Türklerin savaştığını bilen Mircea, bunun doğru hareket olduğu konusunda hemfikirdi.

حاول بكل ما تستطيع، لكن لن تقدر على إجبار شخص على أن يعتقد شيئًا ما، ناهيك عن نفسك.

Ne kadar uğraşırsan uğraş, bırak başkasını, kendini bile bir şeye zorla inandıramazsın.

- علنا، أنا مؤمن بأن عليك الارتقاء في حياتك بجهدك الشخصي.
- لا أخفي موافقتي على أن التقدم في الحياة يجب أن يكون بجهدك الشخصي.

Açıkçası senin kendi çabalarınla hayatta ilerlemen gerektiğini kabul ediyorum.