Translation of "طلب" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "طلب" in a sentence and their turkish translations:

طلب؟ للأسف ...

düzen? malesef...

- طلب منا أن نساعده.
- طلب منا المساعدة.

O, ona yardım etmemizi rica etti.

طلب مني النصيحة.

Tavsiyemi istedi.

طلب مني المساعدة.

O benden yardım istedi.

طلب منّي المساعدة.

O benim yardımımı istedi.

طلب سامي الطّلاق.

Sami boşanma davası açtı.

سنساعده إن طلب منا.

Eğer isterse ona yardım edeceğiz.

طلب مني أن أرقص.

- Benimle dans etmek istedi.
- Bana dans teklif etti.

لقد طلب مني مال.

O benden para istedi.

طلب توم مني المساعدة.

Tom yardım etmemi istedi.

طلب توم ماءا معدنيا.

Tom maden suyu sipariş etti.

طلب فاضل استعادة ماله.

Fadıl parayı geri istedi.

طلب مني توم مسامحته.

- Tom onu affetmemi istedi.
- Tom kendisini affetmemi istedi.
- Tom onu bağışlamamı istedi.
- Tom benden af diledi.

طلب توم شيء للأكل

Tom yiyecek bir şeyler sipariş etti.

"لم يسمحوا لي بتقديم طلب."

"Başvuru yapmama izin vermiyorlar."

لقد طلب لنا شرائح اللحم

O bize biftek ısmarladı.

لا أحد طلب بيتزا هنا.

Buradaki kimse pizza sipariş etmedi.

أود أن أقدم على طلب.

Bir ricada bulunmak istiyorum.

هل يمكنك طلب واحد لي؟

Benim için bir tane ısmarlar mısın?

ثم طالبي بالسماح له بتقديم طلب."

Onun başvuru yapmasına izin vermelerini talep ediyorsun."

طلب مني إظهار وجهي على التلفاز.

yüzümü TV'de göstermemi istedi.

يرجى ملء نموذج طلب الوظيفة المرفق.

Ekteki başvuru formunu tamamlayın.

طلب توم من ماري إيقاف السيارة.

Tom, Mary'den arabayı durdurmasını istedi.

طلب سامي من ليلى أن تنتظر.

Sami, Leyla'ya beklemesini söyledi.

- طلب سامي من ليلى أن تعطيه رقمها.
- طلب سامي من ليلى أن تعطيه رقم هاتفا.

Sami, Leyla'dan ona numarasını vermesini istedi.

ليس مثل شعوري تجاه طلب مال لنفسي.

hissettiğim ile kendim için para istemekle hissettiğim aynı değil.

ولم أوقع على طلب التعيين وأصبحت مُعِداً.

Ve atama emrini imzalamadım, televizyoncu oldum.

‫لن يكون أمامك خيار‬ ‫سوى طلب الإنقاذ.‬

Kurtarma ekibi çağırmaktan başka çok az seçeneğiniz olacaktır.

‫ليس لدي خيار هنا،‬ ‫سوى طلب النجدة.‬

Kurtarma ekibini çağırmaktan başka çarem yok.

وسمحوا للسيد روز بتقديم طلب الرعاية الاجتماعية.

ve Bay Ruiz'in yardım için başvuru yapmasına izin vermeleri gerekti.

طلب توم من ماري التوقف عن الغناء.

Tom Mary'nin şarkı söylemeyi bırakmasını istedi.

طلب فاضل من دانية أن تأتي معه.

Fadıl, Dania'dan onunla birlikte gelmesini istedi.

اتّصل سامي بمطعمه و طلب بعض الأكل.

Sami restoranını aradı ve bir yemek siparişi verdi.

طلب سامي من ليلى أن تتّصل به.

Sami, Leyla'dan onu aramasını istedi.

لم يسمحوا لي بتقديم طلب لهذا السيد النبيل.

bu centilmen için başvuru yapmama müsaade etmediler.

عندما قابلت مارك طلب مني أن أعلّمه الرقص.

Mark'ı ilk gördüğümde benden ona dans etmeyi öğretmemi istedi.

- لا أحد طلب منه ذلك.
- لا أحد سأله.

Ona hiç kimse sormadı.

طلب سامي من الشّرطة أن تدعه و شأنه.

Sami polisten onu yalnız bırakmasını istedi.

طلب سامي من ليلى أن تكفّ عن مطاردته.

Sami, Leyla'dan onu izlemeyi bırakmasını istedi.

عشية معركة بورودينو ، رفض الإمبراطور طلب دافوت لتطويق الدفاعات

Borodino Savaşı'nın arifesinde İmparator, Davout'un Rus savunmasını alt etme

هل أنت من طلب منّي أن آتي إلى هنا؟

Burada olmamı isteyen kişi sen misin?

طلب فاضل من ليلى أن تصوّب المسدّس نحو رامي.

Fadıl, Leyla'ya silahını Rami'ye tutmasını söyledi.

طلب سامي من ليلى أن تساعده في حلّ المشكل.

Sami, Leyla'dan ona yardım etmesini istedi.

هل من الصواب أنه علينا طلب السعر العالي مقابل هذا المنتج؟

Bu ürün için bu kadar ücret almamız doğru mu?

طلب سامي من زابون سكران أن يسدّد ثمن مشروباته ثلاث مرّات.

Sami sarhoş bir müşteriyi üç kez uyardı.

‫بعضه لديه طرائق ساحرة في طلب العون.‬ ‫الفطر المضيء ينتج ضوءه بذاته.‬

Bazıları büyüleyici bir yardım çağrısında bulunur. Biyolüminans özelliği olan mantarlar kendi ışıklarını saçar.

‫عندما تجد نفسك في موقف كهذا، ‬ ‫لا يصبح لديك خيار،‬ ‫سوى طلب انتشالك.‬

Kendinizi böyle bir durumda bulursanız tahliye ekibi çağırmaktan başka şansınız yok demektir.

لكن يعدُ طلب اثنان أو خمسة أو عشرة أومائة شخص من أجل التغيير غير المريح

İki, beş, on, yüz kişinin zahmetli bir değişimi talep etmesini ise

ولكن كان لديه طلب واحد فقط من الجمهور. حتى شخص واحد لا يجب أن يخرج إلى الشارع. ولم يخرجوا.

Fakat halktan tek bir isteği vardı. Bir kişi bile sokağa çıkmasın. Ve çıkmadılar.