Translation of "طعام" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "طعام" in a sentence and their turkish translations:

‫أبحث عن طعام.‬

Yiyecek arıyorum.

ليس لدينا طعام.

Hiç yiyeceğimiz yok.

طعام العشاء سأشتريه أنا.

Öğle yemeğini ben ödeyeceğim.

أكلت طعام الغداء بسرعة.

Ben çabucak öğle yemeği yedim.

أين ستأكل طعام الغداء؟

Öğle yemeğini nerede yiyeceksin?

سمّم فاضل طعام ليلى.

Fadıl, Leyla'nın yemeğine zehir koydu.

(سكوت): (أليكسا)، اشتر طعام عضوي.

(SG) Alexa, organik yiyecekler al.

لا طعام لمن لا يعمل.

Çalışmayan insanlar beslenmeyecek.

نأكل طعام الفطور في المطبخ.

Biz mutfakta kahvaltı yaparız.

هل لديك طعام في المنزل؟

Evde yemek var mı?

‫سمك طازج، إنه طعام رائع للناجين.‬

Taze balık, hayatta kalmak için harikadır.

لقد أنهينا أكل طعام الفطور للتو.

Kahvaltıyı henüz bitirdik.

لمَ لا نأكل طعام الغداء معاً؟

Niçin birlikte öğle yemeği yemiyoruz?

‫هذا يعني وجود طعام.‬ ‫هذا يعني طاقة.‬

Yiyecek anlamına geliyor. Bu da enerji demek.

الجدة ذهبت الي السوق لشراء طعام للأسرة.

Büyükanne, ailesine yiyecek almak için markete gitti.

- إنه وقت الغداء.
- حان وقت طعام الغداء.

- Şimdi öğlen yemeği zamanı.
- Öğle yemeği zamanı.

مائدة العشاء الأخيرة على جدار قاعة طعام الدير

Bir manastırın yemek salonun duvarına resmedilmiş son akşam yemeği tablosu

تناولت طعام الفطور الساعة السابعة و النصف صباحاً.

7: 30'da Kahvaltı ettim.

رنّ جرس الهاتف و أنا آكل طعام الغداء.

Öğle yemeği yerken, telefon çaldı.

ويحدق بكم كما لو أنه يقول "هذا ليس طعام!"

"Bu yemek değil!" dercesine size baktığı anlar.

‫ومصدر طعام كثير من المخلوقات البحرية.‬ ‫من صغار السمك...‬

Aynı zamanda, sayısız deniz canlısının ana yemek kaynağıdır. En ufak balıktan...

كان غاضباً لدرجة أنّه نسي أن يتناول طعام العشاء.

O, o kadar kızgındı ki akşam yemeği yemeyi unuttu.

‫لديّ مياه هنا...‬ ‫ليس لديّ طعام كثير، ولكنني أحضرت لك هذا.‬

Burada su da var. Çok yiyecek yok ama sana bunu getirdim.

‫خلال النهار،‬ ‫تحوّل الطحالب القاطنة للشعاب المرجانية‬ ‫طاقة الشمس إلى طعام.‬

Gün içerisinde, mercanların içinde yaşayan algler güneş enerjisini yiyeceğe dönüştürür.

- رنّ الجرس عندما كنت أتغدّى.
- رنّ جرس الهاتف و أنا آكل طعام الغداء.

Ben öğle yemeği yerken telefon çaldı.

إنه ليس في طعام غداء، ولا في موسيقى الجاز ولا في عصير الكوكتيل، ولا في الوِصال.

akşam yemeğinde, cazda, kokteyllerde veya sohbetlerde değildir.

‫ما خزنته من طعام في الخريف قد انتهى.‬ ‫عليها الخروج والبحث عن الطعام‬ ‫في الليل البارد.‬

Sonbaharda stokladığı yiyecekler de tükenmiş durumda. Soğuk gecede yiyecek araması gerek.