Translation of "أكن" in Turkish

0.022 sec.

Examples of using "أكن" in a sentence and their turkish translations:

لم أكن أعلم.

Bilmiyordum,

ولم أكن لوحدي.

Ve yalnız değildim.

لم أكن أرد أبدًا.

Hiç cevap vermiyordum.

ولم أكن سأفعل ذلك،

Bunu yapmayacaktım,

لم أكن أقصد إحباطها.

Amacım onu hayal kırıklığına uğratmak değildi.

لم أكن بحاجة لإخباره.

Ona söylememe gerek yoktu.

لم أكن مشغولاً بالأمس.

Ben dün meşgul değildim.

لم أكن أريد الذهاب

Gitmek istemedim.

لم أكن لأشعر بمثل تلك الوحدة، لم أكن لأشعر بمثل ذلك الضياع.

Hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim. Hiç böyle kaybolmuş hissetmemiştim.

أنا فقط لم أكن أهتم.

Bu umurumda bile değildi.

لم أكن أعرفها من قبل.

bir iş yerine kabul edilmişim.

أنا بالفعل لم أكن جاهزة.

Ben de kesinlikle değildim.

أدركتُ بأنني لم أكن الوحيد،

Yalnız olmadığımı gördüm,

لم أكن في الخارج أبداً.

Yurt dışında hiç bulunmadım.

لم أكن أريد أن تغادريني.

Beni terk etmeni istemedim.

لم أكن أريد أن أحرجك.

Seni utandırmak istemedim.

لم أكن على علم بمرضها.

Onun hasta olduğunu bilmiyordum.

لم أكن أعرف توم جيّدا.

Tom'u çok iyi tanımıyordum.

لم أكن واثقا مما يجري.

Ne olduğundan emin değildim.

لم أكن أحاول إيذاء أحد.

Ben kimseye zarar vermeye çalışmıyordum.

لم أكن أنوِ أن أخبره.

Ona söylemeyecektim.

ولكن لم أكن قلقة على الإطلاق.

Hiç de endişelenmiyordum.

علمت أنني لم أكن واحدًا فحسب.

Sadece erkek olmadığımı biliyordum.

لم أكن طليقاً، كنت أتأتئ قليلاً،

Akıcı değildi, biraz da yetersizdi

لم أكن هناك لرؤية ذلك التغيير،

Ben tabii bu değişimleri göremedim.

لا أعرف لأني لم أكن هناك.

Orada olmadığım için bilmiyorum.

لم أكن أريد أن أقول شيئا.

Bir şey söylemek istemedim.

لم أكن أقصد أن أهين توم.

Tom'u aşağılamak istemedim.

لم أكن أريد أن يزعجني توم.

Tom'un beni rahatsız etmesini istemedim.

لم أكن أريد أن تقرأ هذا.

- Onu okumanı istemedim.
- Onu okumanızı istememiştim.

لم أكن قادرا على الإتصال بتوم.

Tom'la temas kuramadım.

لم أكن أتوقّع أن يحدث هذا.

Bunun olmasını beklemiyordum.

لم أكن أعلم أي وظيفة سأختار.

hangi mesleği seçmek istediğimi bilmiyordum.

لم أكن أتوقع هذا منك حقا.

Senden bunu beklemiyordum doğrusu.

لم أكن طوال حياتي على كرسي متحرك.

Hep tekerlekli sandalye kullanmadım.

ولم أكن الشخص الذي أردت أن أكون.

Olmak istediğim kişi bu değildi.

فماذا إذا لم أكن لطيفة بعد كل؟

Ya geçmişte iyi biri olamamışsam?

‫بشكل غريزي، لم أكن أرتدي بدلة الغوص.‬

Dalış kıyafeti giymemem gerektiğini içgüdüsel olarak biliyordum.

لم أكن أريد أن أقول لك هذا.

Bunu sana söylemek istemedim.

لم أكن أريد أن أحدث أية ضجة.

Herhangi bir gürültü yapmak istemedim.

لم أكن أريد أن أرى وجه توم.

Tom'un yüzünü görmek istemedim.

لم أكن لأفعل ذلك من دون مساعدتك.

Onu sen olmadan yapamazdım. Teşekkür ederim.

المعذرة . لم أكن اعلم انك مازلت هنا .

Affedersin, hala burada olduğunu bilmiyordum.

لم أكن أتخيل للحظة أنني سوف أفوز.

Kazanacağımı bir an bile asla düşünmedim.

لم أكن أعلم بالضبط ماذا تعني هذه الكلمة

"Feminist" kelimesinin anlamını tam olarak bilmiyordum

ولم أكن أريد لأحد المرور بالشعور نفسه ثانيةً.

Kimsenin yeniden böyle hissetmesini istemedim.

لكن حينها، لم أكن أحتمل سماع أيّ شيء.

Ama o zamanlar bana bir şey söyleyemezdiniz.

لم أكن أعرف حتى أن نيويورك بها مزارع.

New York’ta çiftlikler olduğunu bile bilmiyordum.

ولم أكن متأكدة أنني لازلت مرتبطة في الجذع.

Hala gövdeye bağlı olduğumdan emin değilim.

لم أكن أعرف حقًا كيف أستعد لتسلق حر.

Potansiyel bir serbest solo için hazırlanmayı bilmiyordum.

لم أكن أريد أن أفعل هذا بهذه الطريقة.

Onu bu şekilde yapmak istemedim.

لم أكن قادرا على القيام بذلك لولا مساعدتك.

Yardımın olmadan bunu yapamazdım.

إن لم أكن حقا حامل، فسأصاب بخيبة كبيرة.

Gerçekten hamile değilsem çok hayal kırıklığına uğrayacağım.

أنا لم أكن هناك، ولا أتحدث الكثير من الإغريقية،

Orada değildim ve çok fazla Yunanca bilmiyorum,

لم أكن أعرف ما العلم الذي لم يتبع الشرطة

polizei izlemeyen ne bilim bilemedim neyse

لم أكن أتوقع بأن "توم"سيقع في حب "ماري"

Tom'un Mary'ye aşık olacağını beklemiyordum.

كان أنني لم أكن أطلب أبداً من المنظومة أن تتغير،

ben hiçbir zaman sisteme değişmesini söylemiyordum.

‫في ذلك الوقت،‬ ‫لم أكن أعلم أنني شهدت شيئًا استثنائيًا.‬

O an sıra dışı bir şeye şahit olduğumu bilmiyordum.

لم أكن هندوسي، لذا كلمة "هندوسي" لم تكن منطقية أيضًا.

Hindu da değildim. Yani o da anlamsız.

وفي النهاية، أدرك الجميع أنني لم أكن ثملاً، أو متعاطياً للمخدرات

ve eni sonu herkes sarhoş ya da madde etkisi altında olmadığımı,

لكن لم أكن أعلم أنني سأعلّم مهارات للبقاء على قيد الحياة.

hayatta kalma becerileri öğreteceğimi bilmiyordum.

أو سأقوم بعمل لم أكن أعرفه أبداً في حياتي وسأكون مُعِداً.

ya da hayatımda hiç bilmediğim bir işi yapacağım ve televizyoncu olacağım.

لم أكن أعرف أن هناك الكثير من الناس الطيبين في العالم.

ben dünyada bu kadar iyi insan olduğunu bilmiyordum.

فبعد أن وصلنا هناك في النهاية، لم أكن قد وُلدت بعد،

En son aya gittiğimizde, ben daha doğmamıştım bile

لقد خاضت مائة معركة من أجل فرنسا ، ولم أكن واحدة ضدها ".

Fransa için yüz savaş verdim, ona karşı değil. "

- لم أُرِدْ أن يحدث ذلك.
- لم أكن اريد ان يحدث ذلك

Bunun olmasını istemedim.

لم أكن أتوقع أنني سأبحث يومًا ما عن "فياغرا" في ويكيبيديا.

Günün birinde Wikipedia'da "viegra"'ya bakacağımı düşünmemiştim.

لم أكن اتوقع في ما تبقي من الثلاث اسابيع من فترة التخيم.

Kamptaki son üç hafta boyunca daha da yakınlaşacağımızı

على الرغم من أنني لم أكن أحب الرياضيات، كان عليِ دراسة اللوغاريتمات.

Matematik sevmememe rağmen logaritma okumak zorunda kaldım.

كن ما لم أكن أدركه هو أن المتصيدون لي كانوا يدخلون في ذهني

Farkına varmadığım şey ise, benim trollerin beni bir tür aşıladığı,

لإنّني إن لم أكن أملك أيّ شيء، فهنّ أيضًا لا يملكن شيئًا، أليس كذلك؟

Çünkü ben yeterli değilsem, o kesinlikle değildir, değil mi?

‫والقلق على أسرتك وابنك.‬ ‫لم أكن شخصًا عاطفيًا‬ ‫بشكل مفرط تجاه الحيوانات من قبل.‬

Ailen ve çocuğun için endişeleniyorsun. Daha öncesinde hayvanlara karşı aşırı duygusal davranan biri değildim.

- لم أعرف أنها مريضة.
- لم أكن على علم بمرضها.
- لم أعلم أنّها كانت مريضة.

Onun hasta olduğunundan haberim yoktu.

لم أكن متاكدًا إلى أين يمضي بي هذا الطريق أو إلي أين تمضي بي حياتي.

bu yolun veya hayatın beni nereye götüreceğinden emin değildim.

- أقدر أن أكن في هناك قبل الساعة الثانية ونصف.
- أستطيع أن أصل إلى هناك في الساعة الثانية ونصف.

Ben saat 2.30'a kadar orada olabilirim.