Translation of "Parlak" in Spanish

0.022 sec.

Examples of using "Parlak" in a sentence and their spanish translations:

Onlar parlak kırmızı!

¡Son de rojo vivo!

O çok parlak

Ella es muy astuta.

Kan parlak kırmızıydı.

La sangre era de un rojo brillante.

Ay parlak parlıyor.

La luna brilla con fuerza.

Bu çok parlak.

Esto es demasiado brillante.

Parlak renkleri severim.

- Me gustan los colores claros.
- Me gustan los colores brillantes.

Dolunay en parlak hâlinde.

La luna llena brilla en todo su esplendor.

Parlak bir geleceğin var.

Tienes un futuro brillante.

O parlak bir fikir.

- Ésa es una idea brillante.
- Es una buena idea.

Kumaş parlak kırmızıya boyandı.

La ropa fue teñida de un rojo vivo.

Güneş en parlak yıldızdır.

El Sol es la estrella más brillante.

Evlerini parlak sarıya boyadılar.

Ellos pintaron su casa amarillo claro.

Parlak bir düşüncem vardı.

Tuve una brillante idea.

Parlak bir fikrim vardı.

Tuve una brillante idea.

Tom parlak bir öğrencidir.

Tom es un estudiante brillante.

Umutlar çok parlak değil.

Las perspectivas no son halagüeñas.

parlak neon bir poster var.

que nos recuerda que "aceptemos" lo bueno.

İlkbaharda her şey parlak görünür.

Todo se ve brillante en primavera.

Parlak fikirler hiç aklıma gelmiyor.

Nunca se me ocurren ideas brillantes.

Çok parlak bir kravat taktı.

Él llevaba una corbata muy chillona.

Edison, parlak bir öğrenci değildi.

Edison no fue un estudiante brillante.

Güneş parlak bir şekilde parladı.

El sol brillaba.

O, geleceği parlak bir öğrenci.

Es un estudiante prometedor.

Başka parlak fikirleriniz var mı?

¿Alguna otra idea brillante?

Parlak kelebekler oradan oraya uçtu.

Brillantes mariposas volaban de aquí para allá.

Ona parlak bir oğlan buldum.

- Me pareció un niño brillante.
- Le encontré un niño brillante.

Parlak bir fikir ileri sürdüm.

Tengo una idea genial.

Onlar parlak renkler giymeyi severler.

- A ellos les gusta llevar colores brillantes.
- A ellos les gusta vestir colores claros.

Bu kağıdı beğenmedim. Çok parlak.

No me gusta este papel; es muy brillante.

Bu tablonun renkleri çok parlak.

El colorido de este cuadro es muy brillante.

Mary parlak bir genç avukattır.

María es una joven y brillante abogada.

Aklıma parlak bir fikir geldi.

Se me ocurrió una idea brillante.

Emily okulda en parlak kızdır.

Emily es la chica más brillante de la escuela.

Senin parlak bir geleceğin var.

Tienes un futuro brillante.

Tom senin parlak olduğunu söylüyor.

Tom dice que eres brillante.

Louis çok parlak, yenilikçi bir adam

Louis un hombre brillante y progresivo,

Ardından disko topundan gelen parlak noktalar

luego los puntos brillantes de la bola de disco

Yan yana koyduğumuzda parlak sarı rengin

si los ponemos uno al lado del otro,

Biz burada sempatik tatlı parlak görüyoruz

vemos simpatico dulce brillante aqui

İri ve parlak gözlerinin içine baktım

Miré sus ojos, grandes y brillantes.

Her zaman parlak renkli kravat takıyorsun.

Siempre llevas una corbata extravagante.

Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.

Marte es un lugar prometedor donde podríamos vivir.

Sirius güneşten daha parlak bir yıldızdır.

Sirius es una estrella más brillante que el sol.

Böyle parlak bir yıldız hiç görmedim.

Nunca había visto una estrella tan brillante.

Dün aklıma parlak bir fikir geldi.

Ayer se me ocurrió una buena idea.

Senin için parlak bir gelecek görüyorum.

Veo un futuro brillante para ti.

Her zaman parlak bir kravat takıyorsun.

Siempre llevas una corbata chillona.

Mary arabasını parlak maviye boyamak istiyor.

María quiere pintar su auto celeste.

Onun için parlak bir oğlan buldum.

Le encontré un niño brillante.

Bu yeni ekran çok daha parlak.

Esta nueva pantalla es mucho más brillante.

En parlak olanı şu küçük yıldızdır.

Esa estrellita es la más brillante.

Sabah güneşi bakmak için çok parlak.

El sol de la mañana es tan brillante que no puedo ver.

Pekala, öncelikle rengi parlak ve capcanlı yapın

Bien, piensen en el color. Que sea brillante y vívido.

En parlak yıldızların en yüksek sesli olduğunu

con las estrellas más brillantes siendo las notas más graves

parlak ve beyaz bir yoğun bakıma yetiştim.

conectado a las máquinas que estaban monitorizando si él vivía.

Parlak dolunayın altında... ...ailesinden normalden fazla uzaklaşıyor.

Bajo la brillante luna llena, se aleja de sus padres más que de costumbre.

Ormandaki bu parlak yeni şeyi fark etti.

Veía algo nuevo y brillante en el bosque.

Fakat yüksek sesler ve parlak ışıklar kafa karıştırıcı.

Pero los ruidos fuertes y las luces brillantes desorientan.

Sınıftaki başka hiçbir öğrenci onun kadar parlak değildir.

No hay alumnos en la clase tan listos como él.

Parlak kırmızı bir uğur böceği, parmağımın ucuna indi.

Una juanita de color rojo brillante se posó en la punta de mi dedo.

Bu nedenle yalnız, parlak beyaz bir kurt gibi görünür.

entonces aparece como un solitario lobo de intenso color blanco.

Parlak yıldızlar ile takımyıldızlarının. Böylece nokta atışıyla yerini bulur.

de las estrellas brillantes y de las constelaciones para encontrar su camino con precisión.

En iyi idarecisi olarak kabul edilen parlak bir komutandı

Suchet era un comandante brillante, considerado el mejor administrador del ejército

. Ney'in kendisini parlak bir taktik lideri yapan saldırgan içgüdüsünün

Ya había habido señales de que el instinto agresivo de Ney, que lo convertía en un líder táctico

Yine de birkaç Polisi'nden biriydi parlak ve akıllı ajanda,

capacidad para dar un golpe maestro o inspirar a sus tropas a la victoria, disminuyó con el tiempo.

Bir tıp doktoru olarak Tom'un parlak bir kariyeri var.

Tom tiene una brillante carrera como doctor.

Sabah güneşi o kadar parlak ki ben ona bakamam.

La luz del sol por la mañana es tan brillante que no puedo verlo.

Soğuk ve kuru, parlak güneş, ne güzel kış havası!

Frío y seco, una esplendida luz del sol, ¡qué hermoso clima de invierno!

Ve daha parlak bir gelecek için onlara umut vermek istiyorum.

y tengan esperanzas para un futuro mejor.

Ama bu gece Ay parlak. O yüzden flamingoların şansı var.

Pero la luna está brillante esta noche, así que los flamencos tienen una oportunidad.

Sağa gitmeye karar verirsek parlak güneşin altına çıkma riskine gireriz.

O vamos por la derecha a riesgo de exponernos al sol abrasador.

Parlak bir bağımsız kampanyada, Avusturyalıları Nice yakınlarında tuttu, sonra onları

En una brillante campaña independiente, mantuvo a los austriacos cerca de Niza, luego los persiguió

Asker ve parlak bir taktikçi ... ateşli mizacı onu alt etmedikçe.

soldado nato y un táctico brillante… a menos que su temperamento ardiente lo superara.

Ve daha iyi ve parlak bir gelecek görüşümüzü karartmasına izin verdik.

y atenúen nuestra visión de un futuro mejor y más brillante.

Savaşarak İtalya'daki ilk, parlak seferinde Napolyon'un altında hizmet vermeye devam etti

en Lodi, Castiglione y Bassano.

Onlar parlak renkli kurbağalar olduğunu söylüyorlar fakat ben onları asla görmedim.

Dicen que hay ranas de colores chillones, pero yo nunca las he visto.

General Mack'in Ulm'deki güçleri üzerindeki tuzağı kapatan parlak bir eylem kazandığında doğrulandı

cerró la trampa a las fuerzas del general Mack en Ulm.

Uluslararası bir yarışmada bu yaştaki zaferi parlak bir geleceğin iyi bir göstergesidir.

Su victoria a esta edad en una competición internacional le augura un brillante porvenir.

Bu süreçte organize ve kararlı bir komutan ve parlak bir taktikçi olarak ün kazandı.

En el proceso, se ganó la reputación de un comandante organizado y decisivo, y un táctico brillante.

- O, geleceği çok parlak genç bir adamdır.
- O, çok umut verici genç bir adamdır.

Es un muchacho muy prometedor.

Boynunu parlak bir kolyeyle, göğsünü ışıl ışıl bir broşla, alnını çiçekten bir taçla süsle!

¡Orna tu cuello con un brillante collar, tu pecho con una radiante fíbula, tu frente con una diadema de flores!

Ancak, parlak yönetimi ve yorulmak bilmeyen çalışmaları Napolyon'un askeri başarısının büyük bir kısmının temelini oluşturan

Pero era "el mariscal indispensable", cuya brillante administración y trabajo incansable

Davout, Savaş Bakanı ve Paris valisi yapıldı: parlak ve sadık bir yönetici gerektiren hayati roller

Davout fue nombrado ministro de Guerra y gobernador de París: roles vitales que requieren un administrador

Düşünerek, artık kendini kanıtlamış bir tugay komutanıydı . 1799'da, General Bernadotte'nin parlak raporlarını takiben, sonunda

En 1799, tras los brillantes informes del general Bernadotte, finalmente aceptó el rango de

Yapraklar hafif bir rüzgarla öyle salınıyordu ki parlak ışık huzmeleri gökyüzünden yere doğru adeta göz kırparak düşüyordu

La suave brisa agitaba las hojas creando un resplandor chispeante.