Translation of "Cesaret" in Spanish

0.005 sec.

Examples of using "Cesaret" in a sentence and their spanish translations:

Cesaret!

¡Coraje!

Cesaret edemeyeceksin.

No te atreverás.

O cesaret kırıcıydı.

Eso fue desalentador.

Ona cesaret edemedim.

- No me atreví a hacerlo.
- No me atrevía a hacerlo.

Ona söylemeye cesaret edemiyorum.

No me atrevo a hablarle.

Cesaret mükemmel bir erdemdir.

El valor es una excelente virtud.

Bu bir cesaret eylemiydi.

Fue un acto de valor.

İyilik için de cesaret gerekir.''

La amabilidad exige coraje".

Ancak ilk aşama cesaret gerektiriyor.

Pero el primer paso requiere de valentía.

Cesaret verici ancak birazcık şüpheciydi.

me apoyaba pero estaba un poco escéptico.

Belki de ondan cesaret aldı

tal vez tomó coraje de él

Onun fikrini savunmaya cesaret ettim.

Me he atrevido a sostener su opinión.

Onunla konuşmaya asla cesaret etmedim.

Nunca me he atrevido a hablar con ella.

Tom Mary'ye bakmaya cesaret edemedi.

- Tom no se atrevía a mirar a Mary.
- Tom no se atrevió a mirar a Mary.

cesaret edemiyorlar, çünkü mümkün olduğuna inanmıyorlardı.

porque no creían que fuera posible.

Korku ve cesaret arasında gidip geliyordum.

para emprender un viaje de 12 días.

'büyük şehir' Konstantinopolis'e saldırmaya cesaret ettiler .

"la gran ciudad", Constantinopla.

O bir şey söylemeye cesaret edemedi.

Él no se atrevió a decir nada.

Benimle böyle konuşmaya nasıl cesaret edersin?

¿Cómo te atreves a hablarme así?

Birkaç kişi gerçeği söylemeye cesaret etti.

Pocas personas osan decirle la verdad.

Ancak cesaret hakkında şöyle bir şey var:

Pero he ahí la cuestión sobre el valor:

Cesaret olmazsa da bilinmeyene asla adım atamayız.

Sin valor, nunca nos aventuraríamos en lo desconocido.

Aslan çoğu zaman cesaret sembolü olarak kullanılır.

El león es usado a menudo como símbolo de coraje.

O, yağlı restoran menüsüne dokunmaya cesaret edemedi.

Ella no se atrevió a tocar el grasiento menú del restaurante.

Erkek kardeşim nehri yüzerek geçmeye cesaret edemedi.

Mi hermano no se atrevió a cruzar el río a nado.

Ona böyle bir şey söylemeye cesaret edemiyorum.

No me atrevo a decirle tal cosa.

O benim tavsiyemi görmezden gelmeye cesaret etti.

Él osó ignorar mi consejo.

Korku ve cesaret arasındaki denge bunun bir parçası.

encontrar el equilibrio entre el miedo y el valor.

Bu cesaret birlikleri coşkulandırdı ve kendi bayrağına çekti.

Este acto de valentía dio vigor a las tropas, quienes se unieron a su estandarte.

Hiçbiri neler olup bittiğine dair yorum yapmaya cesaret edemiyordu.

ninguno de ellos se atrevió a hablar conmigo sobre lo que estaba pasando.

CA: Ve cesaret, bunu temel bir değer olarak istiyorsunuz.

CA: Y exiges coraje, como valor fundamental.

Ve cesaret için Soult'un neredeyse bir üstü yok " yazdı .

y coraje, Soult apenas tiene un superior".

Acı gerçekle yüzleşmemek için konuyu fazla deşmeye cesaret edemiyorum!

¡No me atrevo a investigar demasiado profundamente, para no descubrir la horrorosa verdad!

Kahretsin, gecenin bir yarısında beni aramaya cesaret eden pislik kim ?!

¡Por la mierda!, ¡¿quién es el imbécil que se atreve a llamarme a la mitad de la noche?!

Kimse doktora karşı çıkmaya ne cesaret etmiş ne de bunu düşünmüş.

Nadie se había atrevido ni había considerado llevarle la contraria.

Birisi tarafından çok sevilmek size güç verir, birisini çok sevmek ise cesaret.

Ser amado intensamente por alguien os da fuerza, amar a alguien intensamente os da valor.

Karanlığın hâkim olduğu saatlerde gidiş dönüş yapmak mümkün değil. Cesaret toplayıp ışığa göğüs germeliler.

No es posible ir y volver durante las horas de oscuridad, así que deben desafiar la luz.

Diğer insanlara cesaret ve tahammül gibi insanüstü başarılara ilham verebilir ya da zorbalık yapabilirdi.

podía inspirar o intimidar a otros hombres para que realizaran hazañas sobrehumanas de valentía y resistencia.

Odada bir baskı hissi vardı; Hiç kimse krala kararının ne kadar aptalca olduğunu söylemeye cesaret etmedi.

En la sala había una atmósfera de reserva; nadie se atrevía a decirle al rey lo imprudente que era su decisión.