Translation of "Ağlamaya" in German

0.008 sec.

Examples of using "Ağlamaya" in a sentence and their german translations:

- O, ağlamaya başladı.
- Ağlamaya başladı.

- Sie fing an zu weinen.
- Sie begann zu weinen.

Ağlamaya değmez.

Es lohnt sich nicht zu jammern.

Ağlamaya başladım.

Ich fing an zu weinen.

Çocuk ağlamaya başladı.

- Der Junge begann zu weinen.
- Der Junge fing an zu weinen.

O ağlamaya başladı.

- Sie fing an zu weinen.
- Sie begann zu weinen.

O ağlamaya başlıyor.

Er fängt an zu weinen.

Tom ağlamaya başladı.

Tom fing an zu weinen.

Bebek ağlamaya başladı.

Das Baby begann zu weinen.

Hemen ağlamaya başladım.

Ich fing sofort an zu weinen.

Ağlamaya devam etti.

Sie weinte weiter.

Layla ağlamaya başladı.

Layla fing an zu weinen.

O ağlamaya başladı ve ben de ağlamaya başladım.

Sie fing an zu weinen, und auch ich fing an zu weinen.

Tomoko neredeyse ağlamaya başladı.

Tomoko hätte fast angefangen zu weinen.

Çocuk birden ağlamaya başladı.

- Das Kind fing plötzlich an zu weinen.
- Das Baby begann zu weinen.

Kız hıçkırarak ağlamaya başladı.

Das Mädchen fing an zu schluchzen.

Kız kardeşim ağlamaya başladı.

Meine Schwester fing an zu weinen.

Tom da ağlamaya başladı.

Tom musste auch weinen.

Tom aniden ağlamaya başladı.

Tom fing plötzlich an zu weinen.

Aniden Tom ağlamaya başladı.

Plötzlich begann Tom zu weinen.

Ben de ağlamaya başladım.

Auch ich fing an zu weinen.

O yine ağlamaya başladı.

Sie fing wieder an zu weinen.

Tom ağlamaya devam etti.

- Tom hörte nicht auf zu weinen.
- Tom weinte weiter.

Ben sadece ağlamaya başladım.

Ich habe einfach angefangen zu weinen.

Çocuk hıçkırarak ağlamaya başladı.

Der Junge fing an zu schluchzen.

O, ağlamaya devam etti.

Er weinte weiter.

Yüzümü görünce, ağlamaya başladı.

Als sie mein Gesicht sah, fing sie an zu weinen.

Mary neredeyse ağlamaya başladı.

Maria hätte fast angefangen zu weinen.

Tom neredeyse ağlamaya başladı.

Tom hätte fast angefangen zu weinen.

Leyla hemen ağlamaya başladı.

Layla fing sofort an zu weinen.

Tom hemen ağlamaya başladı.

Tom fing sofort an zu weinen.

- Çocukların ikisi de ağlamaya başladı.
- Her iki çocuk da ağlamaya başladı.

Die beiden Kinder begannen zu weinen.

Çocuk köpeği gördüğünde ağlamaya başladı.

Das Kind fing beim Anblick des Hundes an zu weinen.

Bill saatlerce ağlamaya devam etti.

Bill weinte stundenlang.

Ağlamaya başlarsa onu ne yapayım.

Was soll ich denn mit ihr machen, wenn sie zu weinen anfängt?

Haberi duyar duymaz ağlamaya başladı.

Sowie er die Nachricht gehört hatte, fing er an zu weinen.

Tekrar ağlamaya başlayacakmış gibi görünüyordu.

Sie sah so aus, als würde sie gleich wieder anfangen zu weinen.

Tom üzüldü ve ağlamaya başladı.

Tom wurde traurig zumute und er fing an zu weinen.

Arkasını döndü ve ağlamaya başladı.

Sie wandte ihr Gesicht ab und begann zu weinen.

Mary aniden kontrolsüzce ağlamaya başladı.

Maria bekam plötzlich einen Heulkrampf.

Beni görünce, bebek ağlamaya başladı.

Als es mich sah, begann das Baby zu weinen.

Erkek kardeşim gürültü duyduğunda ağlamaya başladı.

Mein Bruder begann zu weinen, als er das Geräusch hörte.

Bebek bütün gece ağlamaya devam etti.

Das Baby weinte die ganze Nacht.

Haberi duyduktan hemen sonra ağlamaya başladı.

Er fing an zu weinen, unmittelbar nachdem er die Nachricht gehört hatte.

O beni görür görmez ağlamaya başladı.

Sobald sie mich sah, fing sie zu weinen an.

Bebek yalnız bırakıldığı için ağlamaya başladı.

Alleingelassen begann das Baby zu weinen.

Ona bunu söyleme, yoksa ağlamaya başlar.

- Erzähl ihm das nicht, oder er fängt an zu weinen.
- Erzähl ihm das nicht, sonst fängt er an zu weinen.

O, onun yüzünü görünce ağlamaya başladı.

Beim Anblick seines Gesichts fing sie an zu weinen.

Ben oğlumu görür görmez ağlamaya başladım.

Kaum dass ich meinen Sohn sah, brach ich in Tränen aus.

O, odaya girer girmez ağlamaya başladı.

Sie hatte ihr Zimmer kaum betreten, als sie auch schon zu weinen begann.

Tom tekrar ağlamaya başlayacakmış gibi görünüyordu.

Tom sah aus, als würde er gleich wieder anfangen zu weinen.

Tom neredeyse ağlamaya hazır gibi görünüyor.

Tom sieht so aus, als stünde er kurz davor loszuheulen.

Bebeği kollarımda tuttuğum anda ağlamaya başladı.

In dem Augenblick, als ich das Baby in meinen Armen hielt, begann es zu weinen.

O, bütün gece ağlamaya devam etti.

Sie weinte die ganze Nacht durch.

O, beni görür görmez ağlamaya başladı.

Sobald sie mich sah, fing sie zu weinen an.

O, haberi duyduğu anda ağlamaya başladı.

Er fing an zu weinen, sobald er die Nachricht hörte.

Tom kapıdan çıkar çıkmaz, Mary ağlamaya başladı.

Kaum dass Tom zur Tür hinausging, fing Maria an zu weinen.

Tom ve Mary ağlamaya başlamış gibi görünüyordu.

Tom und Maria sahen so aus, als könnten sie jeden Moment losheulen.

Tom kendini banyoya kilitledi ve ağlamaya başladı.

- Tom schloss sich im Bad ein und weinte los.
- Tom schloss sich im Badezimmer ein und fing an zu weinen.

Tom duygularını kontrol edemedi ve ağlamaya başladı.

Tom brach in Tränen aus.

Sonra bütün kızlar birbiri ardına ağlamaya başladılar.

Darauf fingen alle Mädchen, eines nach dem anderen, an zu weinen.

Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı ve birden dedi ki,

Sie fing an zu schluchzen und sagte sofort:

Tom başını Mary'nin omzuna koydu ve ağlamaya başladı.

Tom legte seinen Kopf an Marias Schulter und fing an zu weinen.

Tom Mary'yi sakinleştirmeye çalıştı ama o ağlamaya devam etti.

Tom wollte Maria trösten, doch sie weinte weiter.

Daha önce hiç kimsenin önünde ağlamamış olan Jiro ağlamaya başladı.

Jirō, der nie im Angesicht anderer geweint hatte, fing an zu weinen.

O, onu teselli etmeye çalıştı, ama o ağlamaya devam etti.

- Er versuchte sie zu trösten, aber sie hörte nicht auf zu weinen.
- Er versuchte, sie zu trösten, doch sie weinte weiter.

Hala hastayım ve hatta dün başım öyle bir ağrıdı ki ağlamaya başladım.

Ich bin immer noch krank und gestern schmerzte mein Kopf so sehr, dass ich sogar zu weinen begann.