Translation of "çıkarıp" in German

0.003 sec.

Examples of using "çıkarıp" in a sentence and their german translations:

Kazan, buhar çıkarıp köpürüyor.

Im Kessel dampfte und wallte es.

Çamaşırlarını çıkarıp duşa girdi.

Er zog seine Sachen aus und stieg unter die Dusche.

- Tom evlilik yüzüğünü çıkarıp gölete attı.
- Tom alyansını çıkarıp gölete attı.

- Tom zog seinen Ehering vom Finger und warf ihn in den Teich.
- Tom nahm seinen Ehering ab und warf ihn in den Teich.

Ayakkabımı çıkarıp yatağın altına koydum.

- Ich habe meine Schuhe ausgezogen und sie unter das Bett gestellt.
- Ich zog mir die Schuhe aus und stellte sie unters Bett.

Tom anahtarını çıkarıp kapıyı açtı.

Tom holte seinen Schlüssel hervor und sperrte die Tür auf.

- Tom gömleğini çıkarıp çamaşır makinesine attı.
- Tom gömleğini çıkarıp yıkama makinesine attı.

Tom zog sein Hemd aus und steckte es in die Waschmaschine.

Tom kravatını çıkarıp yaka düğmelerini açtı.

Tom nahm den Schlips ab und knöpfte sich den Kragen auf.

Tom gözlüklerini çıkarıp komodinin üzerine koydu.

Tom nahm seine Brille ab und legte sie auf den Nachttisch.

Tom domates dilimlerini sandviçinden çıkarıp kuşlara attı.

Tom entfernte die Tomatenscheiben von seinem Sandwich und warf sie den Vögeln zu.

Ve ya birinin çıkarıp çıkarmadığı da mühim değil

Und es ist egal, ob jemand es abgenommen hat

O yarığa halatla inmek bizi soğuk zincir güzergâhından çıkarıp

Beim Abseilen in die Schlucht sind wir von der Kühlketten-Route abgekommen

- Elbiselerini çıkardı ve pijamalarını giydi.
- Kıyafetlerini çıkarıp pijamasını giydi.

- Er zog sich aus und den Schlafanzug an.
- Er entledigte sich seiner Kleider und zog seinen Schlafanzug an.

- Paltosunu çıkardı ve onu tekrar giydi.
- Paltosunu çıkarıp tekrar giydi.

Er zog seinen Mantel aus und zog ihn wieder an.

Biraz su aldıktan sonra deliğe dökerek dışarı çıkarıp o şekilde de alabilirim.

sammeln etwas davon ein, schütten es in das Loch und versuchen, sie so herauszuspülen.

Duygular incitmeye başladığında çıkarıp kenara koyabilmek için, kalpte değil bir kolye içinde taşınabilir olmalıydı.

Man sollte Gefühle in einer Halskette tragen können und nicht im Herzen, damit man sie ablegen kann, wenn es beginnt wehzutun.

Bir çocuğu dışarı çıkarıp elinizle Ay'ı işaret ederseniz, çocuk Ay'a bakar. Aynı şeyi bir köpekle yaparsanız, köpek parmağınıza bakar.

Wenn man mit einem Kind nach draußen geht und nach dem Monde zeigt, betrachtet es den Mond. Macht man das Gleiche mit einem Hund, betrachtet er den Finger.