Translation of "Tat" in English

Baharatlar yemeklere tat katar.

Spices improve dishes.

Güzel tat verdiğini düşünüyorum.

- I think it tastes good.
- I think that it tastes good.

En sevdiğiniz tat hangisidir?

What's your favorite flavor?

Hangi tat en sevdiğindir?

- What's your favorite flavor?
- Which flavor is your favorite?

Ağzımda berbat bir tat var.

I've got a horrible taste in my mouth.

O iyi tat veriyor mu?

- Does that taste good?
- Is that tasty?

Soğuk aldığımdan beri, tat alamıyorum.

Since I have a cold, I can't taste.

Benim en sevdiğim tat çikolatadır.

My favorite flavor is chocolate.

O tavuk gibi tat veriyordu.

That tasted a lot like chicken.

Dil ve damak tat organlarıdır.

The tongue and the palate are the taste organs.

O benim en sevdiğim tat.

That's my favorite flavor.

Ağzıma o mantarımsı tat geliyor. Ağzımda... Kötü bir tat ve koku var.

I can keep re-tasting that mushroomy... bad... smell and taste in my mouth.

Portakal ağzımda garip bir tat bıraktı.

The orange left a strange taste in my mouth.

Eğer hastaysan, bal acı tat verir.

If you're sick, honey tastes bitter.

Bu çikolata gerçekten iyi tat veriyor.

This chocolate tastes really good.

Açlık her şeye iyi tat verir.

Hunger makes anything taste good.

- Bu bir tat meselesi.
- Zevk meselesi.

- It is a matter of taste.
- It's a matter of taste.

Tom'un pişirdiği kek iyi tat vermeli.

The cake that Tom baked should taste OK.

Bu yemek hiç iyi tat vermiyor.

This food doesn't taste good at all.

Ağzındaki berbat tat, yanık kokusu, çürümüş balık

like that awful taste in your mouth, the smell of burning, decaying fish,

O, dudaklarının nasıl tat alacağını merak ediyordu.

- She wondered how his lips would taste.
- She wondered what his lips would taste like.

O deneyim ağzımda kötü bir tat bıraktı.

That experience left a bad taste in my mouth.

Tom Fransız şarabı için bir tat geliştirdi.

Tom developed a taste for French wine.

Bu kolanın gazı kaçmış ve iyi tat vermiyor.

This cola has lost its fizz and doesn't taste any good.

Bu bana bir domuz eti gibi tat vermiyor.

This doesn't taste like pork to me.

Bu genellikle yediğimizden çok daha iyi tat veriyor.

This tastes a lot better than what I usually eat.

Bu kek içinde peynir varmış gibi tat veriyor.

This cake tastes like it has cheese in it.

Tat vermek için tuz ve biber ilave et.

Add salt and pepper to taste.

Lezzetli görünümlü yiyecek zorunlu olarak iyi tat vermez.

Delicious looking food doesn't necessarily taste good.

%2 süt yağsız sütten daha iyi tat verir.

Two-percent milk tastes better than skim.

O kadar kötü bir tat ki kelimelerle tarif edilemez

It's a taste that's so bad, it cannot be described with words,

Önce bu biradan hoşlanmayabilirsin. Bu sonradan kazanılan bir tat.

You might not like this beer at first. It's an acquired taste.

Bu meyve portakal şeklindedir ve ananas gibi tat verir.

This fruit is shaped like an orange and tastes like a pineapple.

Her kelimenin ses ile, görüntüler ile, koku ile, tat ile,

Every word needs to connect to sounds and images

İnsanların beş duyusu vardır: görme, işitme, dokunma, tat ve koku.

Humans have five senses: sight, hearing, touch, taste and smell.

Yeni bir termostan içilen çay biraz metalik bir tat veriyor.

Tea, drunk from a new thermos, tastes a little metallic.

Kişisel deneyimlerimden, onunla tartışmanın ağzında kötü bir tat bırakacağını biliyorum.

From personal experience, I know that any encounter with him will leave a bad taste in your mouth.

Benim deneyimlerimden, aşk kestane balı gibidir. O tatlıdır ama acı bir tat bırakır.

From my experience, love is like chestnut honey. It's sweet but leaves a bitter aftertaste.

Bizim kendi ağacımızdan gelen elmalar marketten gelen püskürtülmüş elmalardan çok daha iyi tat veriyor.

The apples from our own tree taste much better than the sprayed apples from the supermarket.

- Hastayım, bu yüzden dilim hiçbir şeyin tadını almıyor.
- Hasta olduğum için dilim tat almıyor.

I'm sick, so I can't taste anything.