Translation of "Mahrum" in English

0.033 sec.

Examples of using "Mahrum" in a sentence and their english translations:

Tom mahrum ediliyor.

Tom is being detained.

Şaşkınlık beni konuşmamdan mahrum etti.

Astonishment deprived me of speech.

Vatan haini, vatandaşlığından mahrum edildi.

The traitor was deprived of his citizenship.

Kaza onları mutluluklarından mahrum etti.

The accident deprived them of their happiness.

Yoksulluk, oğlanı eğitimden mahrum etti.

Poverty deprived the boy of education.

Onlar beni özgürlüğümden mahrum ettiler.

They deprived me of my liberty.

O, medeni haklarından mahrum edildi.

He was deprived of his civil rights.

Hayatın zevklerinden kendinizi mahrum etmeyin.

Don't deprive yourselves of the pleasures of life.

Suçlular sosyal haklardan mahrum edilirler.

Criminals are deprived of social rights.

Seni haklarından mahrum etmeye çalışmıyorum.

I'm not trying to deprive you of your rights.

Bütün şehir sudan mahrum edildi.

The whole city was deprived of water.

Yeni yasa vatandaşları özgürlüklerinden mahrum etti.

The new law has deprived the citizens of their liberty.

Kaza onu görme yeteneğinden mahrum bıraktı.

The accident deprived him of his sight.

Trafik kazası onu gözünden mahrum etti.

The traffic accident deprived him of his sight.

Kimse seni insan haklarından mahrum edemez.

No one can deprive of your human rights.

Hükümet onu bütün haklarından mahrum etti.

The government deprived him of all his rights.

Siz çocuklar hepiniz uykudan mahrum kaldınız.

You guys are all sleep deprived.

- Tom kararlılıktan yoksun.
- Tom istikrardan mahrum.

Tom lacks decisiveness.

Ve kendinizi bir şeyden mahrum etmeyin.

And don't deny yourself anything.

Aksi durumda, en temel destekten mahrum kalırlar.

Otherwise, they will miss this basic support.

Eyalet yönetimi vatandaşlarının sivil haklarını mahrum etti.

The state government deprived the civil rights of their citizen.

Bir diş ağrısı beni uykumdan mahrum etti.

A toothache deprived me of sleep.

Ve kamu güvenliğinin temel değerlerinden mahrum bırakılmaması gereken

but who should not be protected from the basic values of human rights,

mahrum bıraktı ve bizim uzayın nadir kişiler, zenginler

have actually excluded many people from the benefits of space

- Biz ulaşımdan yoksun bırakıldık.
- Biz ulaşımdan mahrum edildik.

We were denied transportation.

Trafik kazası, genç adamı görme yeteneğinden mahrum etti.

The traffic accident deprived the young man of his sight.

En kötü yalnızlık, samimi bir dosttan mahrum olmaktır.

The worst solitude is to be destitute of sincere friendship.

Ve işçi sınıfı kızlar sevdikleri işlerini yapmaktan mahrum bırakıldı;

And working class girls have been deprived of jobs that they love,

Yeni yasa dini azınlıkları oy verme haklarından mahrum edecek.

The new law will deprive religious minorities of their right to vote.

Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.

No one shall be arbitrarily deprived of his property.

Bir trafik kazası onu sol elini kullanmaktan mahrum etti.

A traffic accident deprived him of the use of his left hand.

Kendimizi ve iş arkadaşlarımızı bir şeyler öğrenme fırsatından mahrum bırakıyor

we rob ourselves and our colleagues of small moments of learning,

Düzinelerce pop yıldızı birkaç yılda taçlandırılır ve taçtan mahrum edilir.

Dozens of pop stars are crowned and uncrowned every few years.

Birçok çiftçi kuraklık sırasında beslenme maliyetlerinde tasarruf etmek için kendilerini stoktan mahrum bırakmak zorunda kaldılar.

Many farmers had to divest themselves of stock during the drought to save on feeding costs.

Her şahsın, gerek kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere sağlığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihtiyarlık veya geçim imkânlarından iradesi dışında mahrum bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır.

Everyone has the right to a standard of living adequate for the health and well-being of himself and of his family, including food, clothing, housing and medical care and necessary social services, and the right to security in the event of unemployment, sickness, disability, widowhood, old age or other lack of livelihood in circumstances beyond his control.